100K Ondan Sorulur

Yaş, altyapı eksikliği, zamansızlık… Kafasında bu tür soru işaretleri olan koşu sevdalılarını, ilham verici bir sporcuyla tanıştıralım.

Röportaj: Orhan Omay 

Trabzonlu milli atlet Murat Kaya, dünyanın dört bir yanında katıldığı 100K yarışlarıyla ve geliştirdiği Türkiye rekoruyla radarımıza girmiş bir sporcu. Onu pek çok atletten ayıran ve bu yazının konusu olan şey, spor yaşamına görece geç bir yaşta başlamış ve profesyonel bir destek almadan önemli bir yol kat etmiş olması. Ailesine bakmakla yükümlü olduğu için günde 12 saat çalıştığı bir dönemde, doğrudan milli atlet olmak gibi iddialı bir hayalle hayatını değiştirip, koşmaya başlamış.

Spora 28 yaşında başlamak bir dezavantajsa, bu onu durdurmaya yetmemiş. Kampsız, antrenörsüz katıldığı yarışlarda, alt dereceleri iyi olan rakiplerle yan yanaydı. Ama dayanıklı olduğunu gördükçe mesafelerini uzatmaya devam etti, bir noktada yanına şimdi eşi olan antrenörü katıldı ve 100K yarışlarında milli formayı üzerine geçirdi, ulusal rekoru kırdı, üstüne bu rekoru da geliştirdi. “Hedefine ulaşmayı başarmış biri olarak biliyorum ki, isteyince ve çalışınca oluyor” diyen Murat Kaya’ya, bunun nasıl mümkün olduğunu sorduk.

Koşmaya ilk nerede, ne zaman başladın?

Koşuya 11 Eylül 2001 günü, İstanbul Bayrampaşa’da bulunan 300 m’lik toprak bir sahada başladım. İlk yarışım ise 11 Kasım 2001’de Avrasya Maratonu oldu.

Köyde geçen çocukluğunda spor yapma fırsatın oldu mu?

Köy hayatım olmadı desem yeridir. Üç haneli bir mezrada doğup büyüdüm. Evimizin önünü taşlardan, dikenlerden temizleyip ilkel yöntemlerle minik bir futbol, voleybol ve basketbol sahası yapmıştım. Boş zamanlarda kardeşlerimle oynardık.

Koşu sana sigarayı bıraktırmış. Başka ne gibi majör değişiklikler oldu?

Evet, koşuya başladığım gün sigarayı tamamen hayatımdan çıkarmış oldum. Bunun dışında monoton bir hayat yaşamaktan kurtulmuştum. Çünkü 08.30-19.00 saatleri arası bir iş hayatım vardı. Spor yapınca zaten sağlıklı bir birey oluyorsun ve sağlıklı kararlar alabiliyorsun hayatın her alanında. En önemlisi çevreye, doğaya, canlılara karşı daha duyarlı oluyorsun. Bunun yanında sosyalleşiyor insan. Mezrada yaşadığımız için biraz asosyal büyüdüm.

İlk hedefin milli atlet olmak mıydı? Nasıl ulaştın bu hedefe?

Koşuya başladığımda önüme iki hedef koymuştum. İlki, Türkiye’nin en iyi atletleri arasına girmekti. İkincisi ise milli formayı giymekti. Bu hedeflerime ulaşmam pek kolay olmadı. Yaklaşık olarak 10-12 saat süren zorlu bir iş hayatım vardı. Bakmakla yükümlü olduğum ebeveynim, şehir dışında üniversite okuyan iki kardeşim ve lise artı dershaneye giden bir kardeşim vardı. Ancak kendi hayatımdan fedakârlıklar yaparak bunu başarabilirdim. Nitekim öyle oldu. 04.00’te kalktığım sabahlar olurdu antrenman için. Akşam ise 22.00 gibi antrenmanlarım biterdi. Bir antrenörüm yoktu. Ama hedefleriniz varsa bütün engellere rağmen mücadele ediyorsunuz ve başarıyorsunuz. Bunun için disiplin, kararlılık ve çok çalışma geliyor. Bunu başarmış biri olarak çok mutluyum ve biliyorum ki, isteyince ve çalışınca oluyor.

42K gibi mesafeler koşarken, 100 km’ye çıkmaya nasıl karar verdin?

Daha çok yarı maraton ve maraton koşuyordum. Her ne kadar yarı maraton 1 saat 10 dakika, 1 saat 13 dakika arası, maratonu ise 2 saat 34 dakika, 2 saat 40 dakika arası koşsam da, istediğim dereceler değildi ve zorlanıyordum. 28 yaşında spora başlamış birisi için ve ne bir kamp ne bir destek gören bir kişi için, daha iyi dereceler koşmak çok zor oluyor. Fizyolojik olarak zaten çok az gelişim sağlanıyor sürat olarak. Küçük yaşta bu spora başlayan ve alt dereceleri iyi olan rakiplerle mücadele etmek gerçekten zor. Yine de hem 10K hem de 100K koşabiliyorum. Ben dayanıklı olduğumu fark ettim ve daha uzun mesafelere yöneldim.

BENZER YAZILAR