51 yıldır atletizmin içinde yer alan Asım Çetin, 1983’ten beri hem sporcu hem de antrenör olarak görev yapıyor. Şu anda Türkiye Atletizm Federasyonu’nun en kıdemli beşinci kademe teknik direktörü olan Çetin, çalıştırdığı Beştelsiz Kros takımıyla Türkiye’yi Avrupa’da temsil etmeye hazırlanıyor.
Koşu hayatına nasıl başladığınızı ve o zamanki şartları anlatabilir misiniz?
Koşmaya 1967 yılında, 13 yaşındayken başladım. Ortaokulda okulun kros takımı seçmeleri varmış; biz arkadaşlarla otururken yarış startı verildi. Arkadaşlardan biri “Asım sen koşmuyor musun?” diye sorunca, montumu çıkardığım gibi yarışa başladım. Başladığımda atletlerle aramda 300 metre fark vardı. Üstümde kadife pantolon, ayağımda kara yemeni lastikle koşuyordum ve koşunun yarısına geldiğimizde altıncı sıradaydım. Koşu bittiğinde diğerlerini de yakaladım ve dördüncü olarak yarışı tamamladım. Seçmelerde genelde ilk dördü seçiyorlarmış. Seçmelerden sonra da profesyonel hayatıma ilk adımımı attım. Antrenörümüz bol bol kros koşturdu ve jimnastik yaptırdı. İdmanların sonucunda, bir iki ay sonra ortaokul bölgeler arası yarışmasında genel sıralamada ikinci oldum. O dönemde imkânlarımız çok kısıtlıydı. Okuldan verilen spor atletim dizlerime kadar uzundu, verdikleri şort da diz boyumu geçmiş, bileklerime uzanıyordu. Ayağımdaki lastik bez ayakkabı ise iki numara büyüktü.
Asım Çetin Koşu Gücü nasıl oluştu ve hedefleri nedir?
Geçmişte sporcu olan Erol Öztürk, Mehmet Ali Akbulut, Metin Aksoy ve hayatlarında daha önce hiç koşmamış bile olsalar bizimle koşmaya başlayan insanların bir araya gelmesiyle “Asım Çetin Koşu Gücü” oluştu. Çalıştırdığım sporcuların seviyelerini ve sağlıklarını düşünerek onlara verdiğim program çizelgesinde, spor hayatlarını başarılı bir şekilde sürdürebilmelerini hedefliyoruz. Aynı zamanda gelecek nesillere spor sevgisini aktarmak için yeni sporcuları da bünyemize katarak onları milli takım sporcusu olacak seviyede yetiştirmek de hedeflerimiz arasında.
Türkiye’de atletizm konusundaki fikirleriniz nelerdir?
Türk atletizminin daha iyi olması için neler yapılmalı? Bence en önemli sorun, sporcuya ayrılan bütçenin tamamının hiçbir zaman sporcuya yansıtılmaması. Küçük yaştan itibaren sporculara çok yükleniliyor; yıldız ve gençlerde iyi dereceler koşan sporcularda koşma yaşı geldiğinde bıkkınlık oluşuyor ve koşmak istemiyorlar ya da spor hayatının meyvelerini toplayacakları yaşta maddi destek olmadığı için sporu bırakıp para kazanacakları bir iş bulmanın derdine düşüyorlar.
Gazetede haberler görüyoruz. Çobanlık yapıp milli takımda olan gençler var. Sizce problem nerede yatıyor?
Bu sorunun Milli Eğitim Bakanlığı ve Spor Bakanlığı’nın kolektif olarak çalışmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Seçilen sporcunun idmanlarına göre eğitim hayatı düzenlenmeli ve sporcuya tüm spor hayatı boyunca destek olunmalıdır.
Gençlerin size ilgisi çok büyük. Sizden neler öğreniyorlar?
Gençler benden spor yaparken kazandıkları tecrübeleri sosyal yaşantılarına nasıl aktarabileceklerini öğreniyorlar. Onlarla konuşurken beni bazen babaları gibi, bazen antrenörleri gibi, bazen de takım arkadaşları gibi görürler. Onlara bir nevi yaşam koçluğu yapıyorum.
Sizinle koşmak isteyen bir koşucu ne yapmalı?
Benimle iletişime geçebilirler. İlk önce sağlık raporu almaları gerekiyor. Onu inceledikten sonra yaş ve seviyeye göre bir program hazırlıyorum. Pazartesi, salı ve perşembe günleri Koç Topluluğu Spor Kulübü’nün kros parkurunda, çarşambaları Enka Atletizm Pisti’nde, cumartesi günü programa göre atletizm pisti ya da Belgrad Ormanı’nda, pazar günü de Caddebostan sahilde antrenmanlarımızı yapıyoruz. Cuma günleri ise dinlenme günümüz.
Ailenizde sizi örnek alıp koşmaya başlayan oldu mu?
Evet, oldu. Oğlum Mehmet milli takımda 110m engelli koştu ve dekatlonda da milli takımı temsil etti. İkinci oğlum Akif ise Darüşşafaka ve Fenerbahçe’de basketbol oynadı. Şu an ikisi de koçluk yapıyor.
En büyük başarınız hangisiydi?
1983 yılında Avrasya Maratonu’nda 10’uncu olmak.
Bıraktığınız veya büyük hayal kırıklıkları yaşadığınız yarışlarınız var mı?
Nasıl üstesinden geldiniz? Hiçbir yarışı bırakmadım ve gücümün sonuna kadar mücadele ettiğim için hiç hayal kırıklığı yaşamadığımı da söyleyebilirim. Mental gücüm çok kuvvetlidir; olumsuzluklardan kolay etkilenmem.
En sevdiğiniz mesafe hangisi?
10K ve yarı maraton.
Hiç ciddi bir sakatlık yaşadınız mı?
Maalesef çok önemli bir yarışa hazırlanırken antrenmanda ayağım kırıldı. Fakat bu durum beni yıldırmadı, söylediğim gibi mental olarak çok güçlü bir insanım. Kurslarda öğrendiğim tedavileri uyguladım ve kısa sürede iyileştim. Sakatlıktan sonraki ilk yarı maratonumu da 1:09 ile tamamladım.
Unutamadığınız bir koşu ya da yarış var mı?
1977’de 10K İzmir Bölge yarışlarına hazırlandım. İzmir’e geldiğimde yarışın iptal olduğunu öğrendim ve onun yerine 3K engelli yarışa kayıt oldum. Oldum ama daha önce hiç engelli koşmamıştım. Koşu sırasında atlaya zıplaya bir şekilde yarışı bitirdim. 10:08 dereceyle üçüncü oldum. Engelin ne olduğunu bu yarışta öğrendim diyebilirim.
Röportaj: Orhan Omay