Zeynep Fulya Adakan’ın Koşu Hikayesi

Ben Bir Koşucuyum‘ köşemizde koşu hikayesini anlatan 43 yaşındaki satış müdürü Zeynep Fulya Adakan’a yer verdik.

Daha önce amatör ya da profesyonel olarak spor yapmamıştım. 2017 yılında, öncelikle kilo vermek ve masa başı çalıştığımdan dolayı daha aktif bir yaşam için gitmeye karar verdiğim spor salonundaki hocam Hakan Emden’in hem çalışma metodu hem de vermiş olduğu motivasyon sayesinde bambaşka bir sürecin içine girdim. 

Koşmak benim için o dönemlerde imkânsız gibiydi. İlk etapta yavaş yavaş koşu bandı üzerinde mesafeleri arttırmaya başladım. Daha sonra İznik Ultra Maratonu’na katılmam konusunda hocamın teşviki ve desteği ile 15K koşabilecek seviyeye geldim. Yarışa katılarak bitişi görmek yeterli derken, ilk defa katıldığım patika yarışında, kendi yaş gurubumda 12’inci olarak yarışı tamamlamak beni koşmak ve daha fazla yarış tecrübe etmek konusunda motive etti. Bir buçuk ay sonra Sapanca Ultra 9K yarışına katıldım. Bu yarışta 3’üncü olarak kürsü görmek benim için çok anlamlı oldu.

Bu süreçte gördüklerim de çok etkileyiciydi. Özellikle hayatımda ilk kez bir yarış organizasyonuna katılmak, bu etkinliğin bir festival havasında olması ve Türkiye’nin her yerinden hatta yurt dışından bile insanların gelip bu coşkuya katılması beni çok etkiledi. Eskiden koşmanın sadece profesyonel atletlerin işi olduğunu düşünüyordum ancak katıldığım yarışlarda 70 yaşında birinin bile koşabildiğini gördüm ve yediden yetmişe herkesin bunu yapabildiğini görmek ayrı bir teşvik oldu. İnsanın sevdiği şeyleri yapması konusunda bahanelere sığınmaması gerektiğini öğrendim.

Türkiye’de hızla büyüyen bir koşu camiasının oluşmaya başladığını görmek ve bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Günümüzde sosyal medya sayesinde birçok insanı takip edebiliyor ve beslenme ve antrenman yöntemleri hakkında bilgi edinebiliyoruz. Ayrıca insanların koşu hikâyeleri bana inanılmaz derecede ilham veriyor. Bu arada birçok koşu kulübü de kurulmaya başladı ki bu son derece keyifli bir gelişme. Yaklaşık bir ay önce biz de Hakan Emden önderliğinde Ankara Runners Club (ARC)’ı kurduk ve bundan sonra katılacağımız tüm yarışlara kulübümüz adına katılacağız. Birbirinden ayrı dünyaları olan insanların bir amaç için bir araya  gelmesi ve vakit geçirmesi müthiş bir şey. Koşunun etkinlikten çok ruhsal gelişim için de çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Bir kere koşabildikten sonra insanın sınırları olmadığını anlamak kaçınılmaz oluyor. Koşarken her şeyi geride bırakıyor mutlak sessizliğin içine dalabiliyorsunuz. Bana göre doğru şartlarda koşmak en etkili meditasyon şekli diyebilirim. Bundan sonraki hedeflerim arasında bir triatlona katılmak var. Neden olmasın.

Koşu dünyasına yeni katıldığım için beni heyecanlandıran birçok koşu organizasyonu ve parkur var. Fakat adını en çok duyduğum Mont Blanc yarışı beni hepsinden çok heyecanlandırıyor. Hayalimdeki yarış kesinlikle Mont Blanc!

Havanın kötü olduğu ya da motivasyonumun olmadığı günlerde, kendime “Bitirdiğin zaman kendini çok iyi hissedeceksin” gibi telkinlerde bulunuyorum. Hiçbir şey yapmamaktan iyidir. Zaten böyle zamanlarda başlayana kadar sürüyor o hâl. Başladıktan sonra enerji ve ruhsal durumum hemen değişmeye başlıyor.

Sakatlıktan korunmak için koşu ve antrenmanlara başlamadan önce mutlaka iyi ısınıyor ve mobilite egzersizleri yapıyorum. Bitirdikten sonra da 10-15 dk esnemeye ayırıyorum. Uzun koşulardan hemen sonra eklem yerlerime buz ile kompres uyguluyorum; sonraki gün recovery koşusu ve yaklaşık 30-45 dk esneme/yoga yapmaya gayret ediyorum.

Röportaj: Orhan Omay

BENZER YAZILAR