Ayağınıza Gelen Terapi

Her salı, Meredith isminde bir kadınla sabahın erken saatlerinde koşuya çıkıyorum. Bu kadar yakın arkadaş olmamıza rağmen oldukça farklı insanlarız. Meredith konuşkan bir sosyal hizmet görevlisi ve enerjisini başka insanlardan alıyor. Ben ise evden çalışan, içine kapalı bir editörüm. Meredith en iyi koşularını büyük yarışlarda çıkarıyor ve büyük gruplarla antrenman yapmaya bayılıyor. Ben ise en iyi derecelerimi tek başıma koştuğum zamana karşı denemelerinde yaptım ve bir koşudaki kafa sayısı beşi geçtiğinde genelde oradan sıvışıyorum. Meredith pişmanlıklar ve beklenen sonuçlarla çevrili, anksiyete sorunu için tedavi desteği alan evhamlı biri. Ben ise distimiden ve kronik hafif depresyondan muzdaribim. Sürekli, Meredith’in sonraki günden kaçmak için gece geç saatlere kadar oturduğu, benim ise daha iyi bir yarın bir an önce gelsin diye erkenden yatağa girdiğim konusunda şakalar yapıyoruz.

Öte yandan önemli bir ortak noktamız var: İkimiz de zihinsel sağlığımızı desteklemek için koşuyoruz. Tüm koşucular gibi, bir koşuyu bitirmenin kısa süren deneyiminden keyif alıyor ve kendimizi sıfırlayıp günün geri kalanıyla daha iyi başa çıkabiliyoruz. Hepimiz için geçerli olmayansa, bazılarımız için düzenli koşu olmadan hayatlarımızın temel kumaşının (arkadaşlıklar, evlilikler, kariyer, sefil bir yaratıktan başka bir şey olma ihtimali) delik deşik olacağı. Koşmak bizim ilacımız.

Meredith ve ben bunu onlarca yıl önce keşfettik; araştırmacılar ve bu sporu yapanlar bizim olduğumuz yere ancak geliyor. Çalışmalar, aerobik egzersizlerin hafif ve orta derece depresyonu tedavi etmede antidepresanlar kadar etkili olabildiğini gösteriyor (üstelik şişkinlik ve ilaç kullanımına bağlı cinsel iktidarsızlık falan değil, genel sağlığınızın artması ve ağırlığınızı kontrol altına almak gibi yan etkileri var). Avustralya, Birleşik Krallık ve Hollanda gibi ülkelerde spor yapmak, resmi kılavuzlarda depresyon için önerilen öncelikli tedaviler arasında yer alıyor. Her ne kadar ABD’deki kılavuzlar bu konuda henüz değişmemiş olsa da bazı psikoterapistler artık gönüllü hastalarla koşu seansları gerçekleştiriyor.

Peki, bedenin hareket etmesi zihni nasıl etkiliyor? Hem laboratuvarlarda hem de hastalarla yapılan sayısız çalışma, konunun, vücudun antrenman dahil olmak üzere belirli aktiviteler sırasında ürettiği çeşitli endorfinlerden ya da ünlü opioidlerden ibaret olmadığını gösteriyor. Koşmanın zihinsel sağlığı iyileştirdiğine yönelik yeni yeni belirmeye başlayan daha sofistike görüşler, beyindeki uzun süreli yapısal değişiklikler ile ruh hali ve idrak gibi kişiye göre değişen durumları da göz önünde bulunduruyor. Bilim, biz koşucuların zaten bildiği şeylerin arkasında yatan teorileri açıklamak için uğraşmaya devam ediyor.

KOŞMAK DÜŞÜNME ŞEKLİNİZİ DEĞİŞTİRİYOR
Depresyondan muzdarip birçoklarının aksine, ben hiçbir zaman kolumu bile kaldıramayacak bir hale düşmedim. Birçok insan benim üretken, başarılı, hatta hayatımda koştuğum kilometre sayısı 170 bini geçmiş olduğu için enerjik bir insan olduğumu düşünür. Bendeki distiminin iki yönü var: bir yanda Almanca üzgünlük anlamına gelen, gerçekliğin nasıl insanın umduğuyla örtüşmediğini anlatan weltschmerz, diğer yanda ise anhedoni, yani keyif alma kabiliyetinde bir azalma. Bazen her şey o kadar gereksiz geliyor ki kendimi hiçbir şeyi umursamamayı umursamadığımı düşünürken buluyorum. Mesela bir keresinde, ortak yazarı olduğum bir kitabın, The New York Times’ın en iyi satanlar listesine girdiğini söyleyen bir grup email’i aldım. Bu, yayıncılıkta önemli bir başarıdır. Sanki kendimi dışarıdan izliyormuşum gibi, ünlem işaretleriyle dolu, herkese teşekkürler eden ve kitaba katkıda bulunanlara tebrikler yağdıran bir mail yazmaya başladım. Yazarken ise “Ee, neyse ne, bu şey gri bir salı günü gerçekten hayatımı daha iyi kılıyor mu yani” diye düşünüyordum.

İçeride bozuk olmanıza rağmen dışardan bakınca faal görünmenin mümkün olması, depresyon ve kaygının ne kadar yaygın olduğunu saklayabiliyor. Herhangi bir yılda, ABD nüfusunun yüzde onuna depresyon, yüzde yirmisine ise kaygı bozukluğu teşhisi koyuluyor (Bu ikisi çoklukla birlikte görülüyor). Bu iki durumun koşucularda görülme sıklığı da muhtemelen aynı; 2017’de British Journal of Sports Medicine’da yayınlanan bir araştırma, “yüksek performanslı sporcular” olarak adlandırdıkları kişilerle sporcu olmayanlar arasında depresyon semptomları konusunda herhangi bir fark bulamadı. Olimpiyat sporcusu Adam Goucher’den, depresyonları hakkında basına konuşan Batı Eyaletleri 150 kilometre şampiyonları Rob Krar ve Nikki Kimball’a kadar her düzeydeki koşucu bundan etkileniyor.

Tabii ki herkes zaman zaman üzülür ve kaygılanır. Peki, klinik depresyon ve kaygı bozukluğunu bu duygulardan ayıran ne? Kısa vadede terapistler, genellikle duygular, davranışlar ve psikolojik işlevlilik konusundaki önemli değişimlere bakıyor. Ayrıca tedirgin olma, tehdit altında hissetme ve huzursuzluk (kaygı için) ya da keyifsizlik, halsizlik ve ilgisizlik (depresyon için) gibi durumların insanların günlük faaliyetlerine nasıl yansıdığına bakıyorlar. Maine, Portland’da klinik bir sosyal hizmet uzmanı olan Dr. Franklin Brooks, “Bunların uyumak, işe gitmek ve başkalarıyla olan ilişkilerimiz gibi günlük faaliyetleri nasıl etkilediğine bakıyorum” diyor. “‘Kötü bir iş günü geçiriyorum’ demekle, ‘Yarın bu yüzden işe gitmeyeceğim’ demek arasında ciddi bir fark var.

Depresyonun klasik tarifi, New Jersey’den bir yazılım mühendisi olan Amelia Gapin’in (34) anlattıklarına yakın görünüyor: “Altı hafta, iki ay süren, kendimi yataktan bile çıkaramadığım dönemlerim oluyor. Hafta sonlarında uyanıyorum ve kendimi kanepeye atabilmem birkaç saat sürüyor.

Aynı duygulardan, Ohio, Westerville’deki Otterbein Üniversitesi’nde okuyan ve 5K’da 14:43’lük bir kişisel derecesi olan Ian Kellogg da bahsediyor: “Depresyona düştüğümde çoğu kez koşuya çıkmıyorum. Antrenmanlarımın aksadığını ve o yarım saatin beni daha iyi hissettireceğini bilmeme rağmen kapıdan çıkacak enerjiyi ya da iradeyi bulamıyorum.

Başkalarıysa, koşmayı bu tür depresyonun üstesinden gelmek için kullanmanın bir yolunu bulmuş. New Hersey, Kendall Park’tan bir finansçı olan Pati Haaz, iki aylık hamileyken düşük yapmış. Bunun sonucunda ağır bir depresyona girmiş ve işini aksatmaya başlamış. Haaz, “Yataktan çıkmak istemiyordum, evden çıkmak istemiyordum” diyor. “Devam etmenin hiçbir anlamının olmadığını hissettiğiniz o zamanlardan biriydi. Daha çok otomatik bir görev gibi çocuklarıma bakmak dışında herhangi bir şey yapmaya dair bir motivasyonum yoktu.” Depresif olduğu için suçluluk hissetmek, (“dünyanın en kötü annesiyim” gibi) durumu onun için daha da kötüleştirmiş.

Haaz, kendisinin depresyondan önceki hobilerini soran bir terapisti görmeye başlamış. 43 yaşında olan Haaz, hamile kalmadan önceki o sonbaharda New York maratonunda ilk maratonunu koşmayı planlayan bir koşucu olduğunu söylemiş. Terapist onu koşmaya geri dönmeye teşvik etmiş. Haaz, depresyonun hayatına soktuğu ataleti yenmek için bir maratonu bitirmek gibi bir amaca sahip olması gerektiğine ikna olmuş. “Koşmak için koşsam, normalde olduğu gibi 10K’mı tamamlar bırakırdım” diyor Haaz. “Ama maraton antrenmanında daha önce hiç çıkmadığım 25-30 kilometrelere çıkıyordum. Bu başarı hissini hayatımın diğer alanlarına da taşımayı başardım.

Koşmak Ne İşime Yarıyor?

En kısa koşular bile Haaz’ın daha farklı düşünmesine yardımcı olmuş. “Araba kullanırken, yürürken ya da gecenin bir yarısı uyanıp yatakta otururken beni üzen şeyleri düşündüğümde, her şey daha kötü oluyordu; düşüncelerim sonu gelmeyen bir sarmala dönüşüyordu. Koştuğumda da aynı şeyleri düşünüyor, fakat bir şekilde onlara daha farklı yaklaşmayı başarabiliyordum. Koşularıma tüm bu negatif düşüncelerle başlıyordum ama birkaç kilometre sonra hepsi gitmiş oluyordu.” Düşük yapmasının üzerinden beş ay geçtikten sonra Haaz, New York City Maratonu’nu 6:38’lik bir dereceyle bitirdi.

Düşünce şeklimizde yarattığı değişiklik, biz zihin sağlığı sorunları yaşayanlar için koşmayı çekici yapan en önemli etmenlerden biri. Florida, Tampa’dan bir avukat olan ve kaygı sorunları yaşayan 42 yaşındaki Cecilia Bidwell, bunu şu şekilde ifade ediyor: “Koşarken düşünceler gidip geliyor ama ben bir kaygı duymuyorum. Herhangi bir şey hakkında objektif bir şekilde düşünebiliyorum. Bana büyük meselelermiş gibi görünen şeylerin, büyük resme baktığımda o kadar da önemli olmadığını fark ediyorum.” Bu etki, Bidwell’in stresli iş günlerinde de devam ediyormuş: “Sabah sağlam bir koşuya çıkmışsam, öğleden sonra 2 itibariyle işler çığrından çıkmaya başladığında onlarla daha iyi başa çıkabiliyorum. Kriz falan çıkarmıyor, kendime neden burada olduğumu sormuyorum.

Herhangi bir koşunun önünüze koyduğu bilişsel odaklanma faaliyetinin de faydaları var. Psikolog Laura Fredendall, “Kaygı ve depresyon bizi bunalttığında, düşüncelerimizi büyük resimden (tüm hayal kırıklıkları, en kötüsünü düşünmek), iki tane tepe olan altı kilometrelik bir koşu gibi şu an yaptığımız işe çevirmek, o koşu boyunca devam edecek pozitif bir geribildirimi tetikler. Bu da düşünce ve duygularımızı içinde bulunduğu olumsuzluk çukurundan çıkarır” diyor.

Ruh halindeki ve düşünme biçimindeki bu değişikliklere ulaşmak koşucular için daha kolay. 2008 yılında Archives of Physical Medicine and Rehabilitation’da yayımlanan bir çalışmada, ultra maraton koşanlar, orta yoğunlukta düzenli antrenman yapanlar ve hiç spor yapmayanlar, kendi seçtikleri ama biraz zorlanacakları bir tempoda 30 dakika boyunca yürüdüler ya da koştular. Çalışma bittiğinde herkesin ruh hali düzelmişti, ama ultra maraton koşan ve düzenli spor yapanların modu, hareketsiz bir hayat yaşayanlarınkine oranla iki kat daha fazla yükseldi. Ayrıca, ultra maratoncular ve düzenli spor yapanlar çalışmadan sonra daha dinç ve daha az yorgun hissederken, spor yapmayanlar öncesiyle aynı hissettiler.

Iowa State Üniversitesi’nden profesör ve antrenman psikolojisinde önde gelen uzmanlardan biri olarak kabul edilen Dr. Panteleimon Ekkekakis’e göre bunun nedeni, koşucuların iyi bir tempoda uzun süre boyunca nefessiz kalmadan koşabilmeleri ve böylece ruh hallerinin iyileşmesine neden olan psikolojik sürecin işlemesine olanak sağlamaları. Ekkekakis, “Hareketsiz bir yaşam sürdürenlerde ventilasyon eşiği (antrenman sırasında oksijenin yetmemeye başladığı nokta) çok düşüktür. Kanepeden kalkarlar, birkaç adım atarlar ve çoktan ventilasyon eşiğine gelmişlerdir bile. Düzenli bir koşucuysanız, daha iyi hissetmenizi sağlayacak olan antrenman yoğunluğunu sürdürmek için gereken kardiyorespiratuvar yeterliliğe sahipsinizdir” diyor.

KİMYASAL BİR AŞK
Peki, daha iyi hissetmemize neden olan nedir? Bu soruya verilen en tipik cevap endorfindir, ama “koşucu kafası” denilen, ne olduğu belirsiz duygulara odaklanmak, beyin yapısı ve düşünme biçimlerinde koşmanın neden olduğu önemli değişimleri göz ardı ediyor.

Endorfinin koşucuların sözlüğüne girmesi 1970’lerde, beyindeki nöron reseptörlere bağlanan bu kimyasalların koşarken daha yüksek düzeylerde salgılandığının keşfedilmesi ile oldu. Çeşitli araştırmalar, koşu sonrası kanda yoğunluğu artan endorfinlerin, ruh halinin iyileşmesiyle ilişkili olduğunu ortaya çıkardı. Alman araştırmacılar, 2008’de, genellikle kanser kontrolü için kullanılan bir görüntüleme sistemi olan PET taramalarını iki saat boyunca koşan sporcular üzerinde kullandılar. Ruh hali ile ilişkilendirilen endorfinlerin, beynin prefrontal korteksinde ve diğer bölgelerinde yüksek düzeylerde bulunduğunu ve bu düzeylerin sporcuların kendilerinde gözlemledikleri coşku hissiyle uyum içerisinde olduğunu buldular.

Ama her şey endorfinlerden ibaret değil. Arizona Üniversitesi’nde antropoloji dersleri veren Dr. David Raichlen, insan evrimi ile ilgili araştırmasının bir parçası olarak, koşucular, köpekler ve gelincikler üzerinde koşu öncesi ve sonrası endokanabinoid düzeylerini ölçen bir araştırma gerçekleştirmiş. Endokanabinoidler, beyinde, marihuana kullanımına bağlı sarhoşluğun temel nedeni olan THC ile aynı reseptörlere bağlanan maddelerdir.

Raichlen, koşmanın neden endorfin ve endokanabinoid’leri artırdığına dair önde gelen iki teori olduğunu söylüyor. İlkine göre, insanlar iki milyon yıl kadar önce avcı toplayıcı haline geldiğinde daha aktif bir hayata geçtiler; ağrı kesici olarak işlev gören bu kimyasalların salınımı, daha uzun süre ve hızlı bir şekilde hareket etmemizi sağlamak için gelişmiş olabilir. Bu senaryoya göre, iyi hissetmek bir yan etki. İkinciye göre ise bu kimyasalların biz hareketliyken daha yüksek düzeylerde olması, hareketliliğimizin sürekliliğini motive ediyor olabilir; daha fazla yiyecek bulabiliyoruz ve hayatta kalma ihtimalimiz yükseliyor. Raichlen iki mekanizmanın birlikte de işleyebileceğini söylüyor.

Bu evrimsel adaptasyonların gerçek nedeni ne olursa olsun, özellikle günümüz koşucularının zihinsel sağlık sorunları konusunda gayet yardımcılar. Bir saat boyunca koşmak ve “idare eder”den daha iyi bir ruh haline geçmek güzel bir şey. Bu iyi hissettiren maddelerin salgılanması sayesinde perişan bir halden idare edere geçmek ise büyük bir değişim. “Bir koşuyu bitiriyorum ve ‘Vay be, insanların çoğu demek böyle hissediyor,’ diye düşünüyorum” diyor Bidwell.

Endorfin ve endokanabinoidlerden kaynaklanan ruh halindeki kısa süreli iyileşme, faydalardan sadece bir tanesi (kabul ediyoruz, herkesin sevdiği bir tanesi). Ama koşmanın zihinsel sağlığa asıl faydası, uzun vadede beynin yapısını değiştirmesinden kaynaklanıyor. Clinical Psychology Review’da yayımlanan bir araştırmaya göre, “antrenman yapmak, strese karşı dayanıklılık getiren bir sürece neden oluyor.” Bunun, düzenli koşmanın antidepresanların etkilerinden sorumlu olan aynı iki değişimi üretmesinden kaynaklandığı düşünülüyor: serotonin ve norepinefrin seviyelerinin yükselmesi ve nörojenez, yani yeni nöronların yaratılması.

Nörojenez, temel olarak, beyinden türeyen nörotropik faktör (BDNF) denilen ve beynin gübresi olarak anılan bir proteinden kaynaklanıyor. Fredendall, “Nöronların birbirlerine bağlanmasına yardımcı oluyor” diyor. Bu sürecin büyük kısmı, depresyonda olan insanlarda genellikle küçülen hipokampüste gerçekleşiyor. Ekkekakis, “MRI taramaları altı aylık bir egzersizden sonra bile hipokampüsün boyutunda gözle görülür bir büyüme olduğunu gösteriyor” diyor.

Ekkekakis’e göre, yapısal değişimleri getirecek günlük faydalardan gerçekten yararlanabilmek için formda olmanız gerekiyor. Tabii ki öncelikle kendinizi kapıdan çıkarabilmelisiniz ki bu, depresyondaysanız özellikle zor olabiliyor. Ancak zor bir günde koşuya çıkmayı başarabilirseniz, bir sonrakine işler daha kolay oluyor. Bu da koşmanın zihinsel sağlığınıza sağladığı bir başka faydayı ortaya çıkarıyor.

SANIRIM YAPABİLİRİM
Beyninizdeki kimyasalların seviyesi, zihinsel sağlığınızın sadece bir parçasını oluşturuyor. Ayrıca bilişsellik, yani zihinsel süreç var. Bilişsellik sadece düz düşünmek değildir (“Bugün uzun koşayım çünkü yarın fırtına gelecek“), aynı zamanda, düşünceleriniz üzerine düşünmek gibi daha çapraşık durumları da kapsar. Depresyonun en önemli göstergelerinden biri, kendi kendinize koyduğunuz ketler ve “her şey olması gerektiğinden daha zor“, “yaşamın keyif verici bir yanı yok“, “hep böyle olacak” gibi mutlakçı düşüncelerdir. Ben, ayakkabıları bağlayıp yollara vurmanın bu düşüncelerden kaçınmanın en iyi yolu olduğunu öğrendim. Günlük koşularım bana umursamazlık ve uyuşukluğun üstesinden gelebileceğimi hatırlatıyor. O küçük zafere ulaşınca, kendimi mesleki hedeflerimi gerçekleştirmenin, o kadar da yalnız olmadığımı hissetmenin ya da emeklilikte ne halt edeceğimi çözmenin mümkün olduğuna ikna edebiliyorum. “Kendinizi bir şeyler yaparken gördüğünüz kişisel bir deneyim sizi daha iyi hissettiriyor” diyor Fredenhall.

Ekkekakis, koşunun etkisinin bir başka yönünü anlamakta bilişselliğin önemli olduğunu söylüyor: “Antidepresan alıyorsanız ve sizi daha iyi hissettiriyorsa psikolojik etki dışsaldır, yani hasta daha iyi olmasının sebebini aldığı ilaçlar olarak görür. Antrenmanla iyileşmeye dair atıf ise içseldir. Daha iyiyim çünkü şunu yapıyorum, şu çabayı gösteriyorum gibi. Antidepresanlarla karşılaştırıldığında antrenmanın ek etkisi budur; o güçlü hissetme, içinde bulunulan durumun kontrolünü eline alma hissi.

GOLFÇÜ KAFASI DİYE BİR ŞEY YOKTUR
Zihinsel sağlığınızı yönetmek konusunda koşmayı özel kılan bir yan var mı? Yoksa herhangi bir egzersiz türü de benzer bir rahatlamaya neden olur mu?

Bu sorunun cevabını kimse kesin olarak bilmiyor ve çeşitli egzersizlerin ruh halini iyileştiren etkilerini karşılaştıracak ve kesin sonuçlara ulaşabilecek bir çalışma yapılabilmesi de düşük bir ihtimal. Ekkekakis, “Bu çeşit bir çalışmanın, farklı egzersiz biçimlerinin optimal yoğunluğu, süresi ya da sıklığı gibi birçok boyutu olurdu. Yani bir ila üç milyon dolarlık bir araştırmadan bahsediyoruz” diyor. “Hükümetin verdiği desteğin miktarı bunun altında.” (Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon, dünya çapında iş görememe ve kötü sağlığın en önde gelen nedeni, ama devletlerin sağlığa ayırdığı bütçelerin sadece yüzde 3’ü zihinsel sağlık sorunlarına harcanıyor.)

Amaca yönelik egzersizin rastgele fiziksel faaliyetlerden daha iyi olduğunu ise rahatlıkla söyleyebiliriz. Medicine & Science in Sports & Exercise’da yayımlanan bir çalışmada, insanların antrenman sonrasında ruh hallerinin iyileştiği ama merdiven çıkmak gibi günlük faaliyetler için aynısının geçerli olmadığı bulunmuş. Aerobik egzersizler de ağırlık kaldırmak gibi çalışmalardan daha etkili görünüyor. Aslına bakılırsa, Preventive Medicine’da yayınlanan bir araştırmaya göre, kardiyovasküler formu düşük seviyelerde olan insanların depresyona girme ihtimali daha yüksek.

Raichlen’den koşmayı diğer faaliyetlerle kıyaslamasını istediğimde, endokanabinoidlerle ilgili daha fazla çalışmadan alıntılar yapıyor ve “mekanik ağrı” ve “analjezik tetikleyiciler“den bahsediyor. Sonrasında ise içindeki koşucu onu ele geçiriyor.

Diğer sporlarla karşılaştırıldığında, koşuda kayda değer bir yoğunluğa ulaşmanız daha kolay” diyor Raichlen. “Doğru kafaya ulaşmak ve orada kalmak o kadar zor değil. Ayrıca, sarf ettiğiniz eforun topografi ve hatta trafik ışıkları tarafından belirlendiği bisikletle karşılaştırdığınızda, hızınız üzerinde daha fazla kontrolünüz var.

Geride bıraktığım yaklaşık kırk yıla baktığımda, benim de deneyimim aynı şeyi söylüyor. Sakatlanıp bisiklete ya da havuzda yüzmeye geçtiğimde, antrenmanları sevdiğimden değil, yapmam gerektiği için yapıyorum. Beni düşmekten alıkoyan ağ epriyip sarkıyor.

Koşu iyi gittiğinde ağ gergin ve güçlü. Ayda birkaç kez, genellikle sabahın ilk ışıklarıyla bezeli ormanlık bir arazide yol alırken basitçe “evet” ile özetlenebilecek bir his tarafından ele geçiriliyorum. Yaşadığım ana evet, günün geri kalanında yaşanacak ne varsa ona evet, yaşamın ta kendisine evet. Bu hissi şişeleyebilsem, günün birinde depresif hissetmenin nasıl bir şey olduğunu unutabilirim.

En İyi Desteği Alın
Ne kadar kaldı?
Birçok çalışma, 30 dakikalık bir koşunun ardından ruh halinin ciddi derecede iyileştiğini buldu. Ancak daha az koşmak hiç koşmamaktan yine iyidir; zor bir gün geçiriyorsanız, istediğiniz gibi uzatıp kısaltabileceğiniz, esnek bir rota seçin.

Ne kadar zorlamalı?
Araştırmalar, koşu sonrası en iyi ruh haline, maksimum nabız kapasitenizin yüzde 70 ila 80’ine ulaştığınızda ya da aynı anda konuşabildiğiniz bir hızla koştuğunuzda ulaştığınızı gösteriyor. Yine de her şeyin üstünüze geldiği zamanlarda sıkı bir antrenman yapmak, ihtiyacınız olan ve hayatınızın başka alanlarına da uygulayabileceğiniz başarı hissini beraberinde getirebilir.
Kapıdan çıkmaya bile üşeniyorsanız, kendinize yavaş koşma izni verin. Medicine & Science in Sports & Exercise’da yayımlanan bir araştırma, deneklerin, onlar için belirlenmiş bir program yerine kendi seçtikleri yoğunlukta bir antrenman yaptıklarında, depresyon semptomlarının daha fazla iyileşme gösterdiğini buldu.

Koşunun Yeterli Olduğunu Nasıl Anlarsınız?
Depresyon ve kaygı bozukluğu için ek tedavi yöntemleri kullanmayı göz önünde bulunduruyorsanız, bu ne koşmanın hatası, ne de sizin bir kusurunuz. Nasıl ki kapsamlı bir antrenman programı farklı egzersiz biçimleri içeriyorsa, araştırmaların gösterdiğine göre, spor yapmak da konuşma terapisi ve ilaç tedavisi ile birlikte daha iyi sonuç veriyor.
Dr. Brian Vasey, “Bence iş, dönüp dolaşıp günlük hayatınızı ne kadar başarılı bir şekilde götürebildiğinize geliyor” diyor. “Yapmanız gereken şeyleri yapabiliyor musunuz ve koşarak başarmayı umduğunuz şekilde hayatı derinlemesine tecrübe edebiliyor musunuz?
İlaç kullanmayı düşünüyorsanız, araştırmalara göre bunun performansınıza olumlu ya da olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Anekdot mahiyetinde şunları not düşelim: Koşucuların bazıları, antidepresan kullanmaya başladıktan sonra yarışın yüzde son bilmem kaçını koşmak konusunda motivasyon sorunu yaşadıklarını bildirirken, bazıları yenilenen enerjileri ve genel olarak günlük hayatta daha iyi iş çıkarmalarından dolayı koşularının bambaşka bir şeye dönüştüğünü söylüyor.

Yazı: Scott Douglas

BENZER YAZILAR