HAYAT SENİ KORKUTMASIN

Evet, hayat karşına yüzlerce ürkütücü senaryo çıkarabilir. Fakat biraz bilgiyle, güvenli ve zarif bir şekilde hepsinin üstesinden gelebilirsin.

Meşhur Hollywood hikâyesidir: 1955 yılında Clark Gable’ın evinde verilen bir partide, Marilyn Monroe bir köşede öylece durmuş, bir adama bakıyordu. Kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ve onunla konuşabilmeyi her şeyden çok istiyordu. Ama hiçbir şey yapmadan öylece durdu, ona kısa bir bakış attı ve martinisiyle ilgilenmeye devam etti. Derken Frank Sinatra ona yaklaştı, nasıl gittiğini sorduktan sonra sigarasından bir nefes aldı. Dumanı üflerken “Norma bebeğim, bir kez olsun aktris gibi davran. Biraz dans et. Sonra ona git ve bir şeyler söyle. Tanrı aşkına, o sadece adamın biri!” Marilyn, usulca şöyle cevap verdi: “Peki ama ne diyebilirim?” Sonuçta hiçbir şey yapmadı.

Marilyn Monroe bile bir adama yaklaşmaktan tedirgin olabiliyor. Tamam, belki yukarıdaki anekdot tam anlamıyla “doğru” olmayabilir. Hiçbir şekilde mantıklı da gelmeyebilir. Ama şimdi hikâyede kusur aramayalım, özü son derece inanılır: Kadınlar sadece sarsıcı ve beklenmedik olaylarda değil, potansiyel heyecan ve küçük düşme korkusuna bağlı olarak sıradan durumlarda da fazla heyecanlı olabiliyor.

İşin sırrı: Korkularının seni alıkoymasına izin vermemelisin. Bu, yüzleşmen gereken bir arkadaşın da olabilir, tıka basa doldurduğun gardırobun da. Her durumda korkularından kurtulmak için bir çıkış yolu var.

Birini işten çıkarmak zorundasın.
Yavru bir köpeğin bile eritemeyeceği taştan bir kalbe sahip olmadığın sürece, birisine işine son verildiğini söylemek hoşuna gitmez. Fakat hedefin bunu zevkli hâle getirmek olmamalı, sadece daha az kötü olması yeterli. İşten çıkaracağın kişinin yaklaşık bir metre uzağına oturarak başla. Onunla aynı göz hizasında, ayaklarını yere basarak otur. Topukların ve dizlerin bitişik, avuç içlerin bilgisayarının üzerine dönük olsun. Toronto Üniversitesi Princess Margaret Hastanesi’nde Medikal Onkoloji Uzmanı, How to Break Bad News: A Guide for Health Care Professionals kitabının yazarı Robert Buckman, bu şekilde oturmanın seni en azından sakin ve güvenli göstereceğini, bunun da heyecanını azaltabileceğini söylüyor. Kullanacağın kelimelere gelince; ona performansı hakkında ne düşündüğünü sor. Eğer çok iyi denemeyeceğini kabul ederse hemen sonraki cümleye geçebilirsin: “Biz de aynı şekilde düşünüyoruz.” Eğer kendini ofisin bir parçası gibi gördüğünü söylerse sonraki cümleye köprüyü dikkatli kurmalısın: “Ne yazık ki bu sorunları çözmüyor.” Eğer ağlayacak olursa “Bunun üzücü olduğunu anlıyorum” diyebilirsin. Onun duygularını onaylaman, sana karşı duyacağı kırgınlık ve öfkeyi azaltacaktır.

Bir partiye gidiyorsun ve eski sevgilinin de orada olacağını öğrendin.
İhtiyacın olan iki şey var. Bir: Rahat bir kıyafet. Beş dakikadan daha az sürede hazırlanmanı sağlayacak bir şey. Böyle gecelerde belirsizliğe izin vermemelisin. İki: Rahat bir arkadaş. Sen ne kadar erken ya da geç ayrılmak istersen iste, sana uyacak biri. Sohbet ederken cümlelerinin arasına senin başarılarını serpiştirecek, kötü isteklerini etkisiz hâle getirecek ve en önemlisi insanları (özellikle çekici erkekleri, mümkünse Bay Yanlış’tan daha uzun boylu olanları) sana çekecek biri. I Used to Miss Him… But My Aim Is Improving kitabının yazarı New Yorklu Alison James, eski sevgilinden kaçmaya çalışmamanı, onu arıyormuş gibi de görünmemeni tavsiye ediyor. Yüz yüze gelirseniz sohbeti kısa ve yüzeysel tut, arkadaşça bir tonda konuş. James, “Ondan daha fazla meşgul görünmeli ve sürekli onu düşünüyor olsan bile eğlenmene bakmalısın. Bu şekilde ondan daha üst seviyede olursun” diyor. Ayrıca partiye gitmeden önce işlerin neden yürümediğini bir kâğıda listele ve katlayıp cüzdanına koy. Arkadaşın ortalıkta olmadığında, lavaboya gidip kendi içindeki çatışmalarla baş başa kaldığında oku-yacak bir şeyin olur.

Kendin için çalışmak istiyorsun…
Kendi programını kendin yapabilmek ve istemediğin zaman eşofmanlarını çıkarmak zorunda kalmamak düşüncesi çekicidir. Başarısız olma ve sürünerek patrona geri dönmek zorunda kalma korkusu ise pek o kadar çekici değil. İşini bırakmadan önce, sevdiğin alanda ek iş olarak çalışmayı deneyebilirsin. Böylece gerekli bağlantıları kurar, bu işin ayakta durabilmesi için ne kadar zaman gerektiği hakkında bir fikir edinirsin. New York’taki YC Media’nın kurucu ortağı, The Girl’s Guide to Starting Your Own Business kitabının yazarlarından Kim Yorio, “Aylık temel masraflarını da hesaba katarak, bu iş sana kâr getirmeye başlayana kadar geçimini sağlayacak birikimin olduğundan emin olmalısın” diyor. İş planını yazılı hâle getir. İnternetten indirilebilir form örnekleri bulabilirsin. Emekli olmuş yöneticilerin tavsiyelerinden de yararlan (kitapçılarda pek çok kitap bulunuyor). Nihayet işini kurmaya karar verdiğinde harcayacağın para düşündüğünden daha fazla olabilir: Web sitesi, telefonlar, kartvizitler… Yalnız kalma korkusuna karşı koymak için haftada üç randevu planla. Bu sadece spor hocanla bir seans da olabilir, arkadaşınla öğle yemeği yemek de. Sonuçta evden çıkmanı sağlayacak ve sana müşteri bulma fırsatı verecektir.

Bir arkadaşınla yüzleşmen gerekiyor.
 Belki arabanı bir enkaz hâline getirmedi veya erkek arkadaşınla yatmadı ama ihtiyaç duyduğun anda yanında değildi. Bu da seni rahatsız etti. Ona bir şey söylemeden önce, fazla duygusal davranmadığından ya da onun kendi sorunlarıyla meşgul olmadığından emin olmak için bir hafta bekle. The Friendship Crisis kitabının yazarı Marla Paul, “Yaşadığın sorunun en önemli şey olduğunu düşünüyorken, bir başkası açısından dünyanın merkezi sen olmayabilirsin” diyor. Eğer onunla konuşmayı planlıyorsan, söze “Belki fazla hassasımdır” ya da “Belki de sorun bendedir” diyerek başla. Ve sözlerini onun bu konuda ne düşündüğünü sorarak bitir. Böylece arkadaşlığınıza zarar verebilecek saldırgan bir tavır almaktan ziyade, duygularınla ilgili konuşma fırsatı bulursun.

Onun ailesiyle beş günlük bir geziye çıkıyorsun.
Annesi ve babası çok hoş insanlar olabilir (mucize eseri) fakat zaten kendini grubun dışında hissetmene gerek yok, özellikle ilişkinin başlarındaysanız. En kötü ihtimalle rüyalarının erkeği ailesinin yanında dokuz yaşında bir oğlan çocuğuna dönüşebilir. Böyle bir durumdan kurtulmanın anahtarı, davranış değişikliğidir: Bu senaryoda sen başrolde değilsin, tamamen yardımcı oyuncusun. Kaliforniya’daki Couples Institute yöneticisi Psikiyatrist Ellyn Bader, “Bunu bilmek, ailesinin yanında onu kendi hâline bırakmanı kolaylaştırır. Böylece onu zor durumda bırakmış olmazsın” diyor. Gezi süresince baş başa kalabileceğiniz zamanlar yaratmalısın; günde 10 dakikalık yürüyüşler ya da bir akşam baş başa yemeğe çıkmak gibi. Bütün bu aile saadetinin ortasında, tanıdığın ve âşık olduğun adamın yeniden ortaya çıkması için bu özel zamanlara ihtiyacın var.

Yalnız seyahat etme fikri hoşuna gidiyor. Ama güvenlik (ve yalnızlık!) hakkında endişelerin var.
Küçük seyahatlerle başla. Hindistan gezisi bekleyebilir. Yakın yerlere hafta sonu kaçamağı yapmak sana tecrübe kazandıracaktır. Yurt dışına çıktığında, hangi ülkeye gidersen git büyük şehirlerden ayrılma. Hem yapacak çok şey vardır, hem de büyük şehirler yalnız insanlar için idealdir. Şehir merkezinde kal ve aşırı dikkat çekmemek için bulunduğun yere uygun giysiler giy. Daracık taytlar ve parlayan mücevherlerden uzak dur. Cep telefonuna yakındaki taksi duraklarının numaralarını kaydet ve cep telefonunu asla yanından ayırma. Böylece gece geç saatte araca ihtiyaç duyarsan sorun yaşamazsın. (Ve tabii yaşadıklarını her an arkadaşlarınla paylaşabilirsin.) Yalnızlık meselesine gelince… Gece dışarı çıktığında, pek çok çift arasında yalnız olmak en kötüsüdür. Günün en büyük yemeği olarak öğle yemeğini seçersen bu etkiyi azaltabilirsin. Eğer hâlâ yalnız hissediyorsan şöyle düşün: Ağrıyan ayaklarından şikâyet eden birini dinlemek zorunda değilsin. Seyahat programında son dakika değişiklikleri hakkında kimseyle tartışmıyorsun. Gece geç ya da erken yatmak gibi bir mesele yok. Bütün bunlar bir çeşit diktatörlüktür ve sen birisine iyilik olsun diye tatile çıkmadın, öyle değil mi?

Görünüşünü değiştirmek istiyorsun.
Fakat altı hafta boyunca aynalardan kaçmak istemiyorsun. Aslında en etkilisi, yeni bir saç kesimi denemektir. Belki her zaman gittiğin kuaföre alışmışsındır fakat o hâlâ eski teknikler kullanıyor olabilir. Yüksek sesle müzik çalan, personelin tuhaf saç kesimleri ve çılgın kıyafetler içinde dolaştığı bir salona git. Brenda’s Wardrobe Companion: A Guide to Getting Dressed From the Inside Out kitabının yazarı, Kaliforniyalı Stil ve Gardırop Danışmanı Brenda Kinsel, “Mantığa aykırı görünüyor olabilir fakat bu insanlar yaratıcıdır ve yenilikleri daima takip eder” diyor. Salona iyi giyinerek git, böylece çalışanlar seninle ilgili en iyi izlenimi edinmiş olur. Yanında en hoşuna giden ve en nefret ettiğin saç modellerinin olduğu fotoğraflar götür. Kuaförüne ne kadar bakım masrafı yapabileceğini ve ne sıklıkta kesime ihtiyaç duyduğunu da söyle. “Saçımı en az 10 hafta kullanabilmek istiyorum”, kuaför için son derece değerli bir bilgidir.

Gardırobunu temizlemek zorundasın. Motivasyon için bekleme. Asla gelmez.
Bu işe kesintisiz dört-altı saat ayır ve yap. İlk adım olarak dolaptaki her şeyi dışarı çıkart. Pensilvanyalı Crystal Sabalaske, “Hazırlıklı olmalısın; ilk başta çok kötü görünecek, sanki dolabın infilak etmiş gibi” diyor. İkinci adımda bütün giysilerini kategorilere ayır: Pantolonlar, etekler, kazaklar gibi… Şimdi onlara acımasızca değer biçmen gerekiyor: Sana yakışıyor mu? Son bir yıl içinde hiç giydin mi? Rahat bir giysi mi? Yenisini almak sana kaça patlar? Eğer bu sorulara sırasıyla “hayır, hayır, kesinlikle hayır, pek fazla değil” yanıtlarını verdiy-sen, söz konusu giysi daha fazla seninle birlikte olmasın. Ayıklama biter bitmez, geri kalan giysileri hemen dolaba yerleştir. Bunu yaparken en fazla giydiklerini ön plana, dolabın merkezine koymalısın. Böylece giymek istediğinde hızlıca çekip alabilirsin. Ve eğer henüz almadıysan, dolap kapısının içine asmak için şeffaf cepleri olan bir ayakkabı düzenleyicisi almalısın. Bu sadece ayakkabı değil, şapka, eldiven, çorap, el çantası, şort ve tişört için de ideal bir depola-ma çözümüdür.

Yeni bir şehre taşınıyorsun.
Ve kimseyi tanımıyorsun. Ve kimseyi tanımayacaksın. Ve hep yalnız kalacaksın –sonsuza dek. Ya da belki öyle olmayacak. Yapacağın ilk şey, taşınmadan önce şu anki şehrinden bir arkadaşının duygusal koruyucun olmasını istemek olmalı. Gece gündüz arayabileceğin, seni iyi tanıyan, seni merak eden, iyimserliği ve sabrı sınırsız biri… San Franciscolu Psikiyatrist Carol Solomon, “Herkes yalnız hisseder. Arayabileceğin biri varsa, yalnızlık duygusuna daha az kapılırsın” diyor. Taşınır taşınmaz arkadaşlık kurmaya değil, çevre edinmeye bak. Böylece hayal kırıklığına uğrama ihtimalin azalır. İş arkadaşlarına insanlarla nasıl görüştüğünü sorabilirsin. Planını buna ihtiyaç duyduğunu belli etmeden yap. Ve insanlarla tanışmaya başladığında, onları çok çabuk hayatından çıkarma. Eski arkadaşlarınla kıyaslanamaz bile olsalar, en azından başlangıçta, ileride senin için önemli olabilirler. Bunun kim olacağını şu an bilmesen de…

Bir ev almayı düşünüyorsun.
Ve bu hummalı faaliyete nereden başlayacağına dair en ufak bir fikrin yok. Öncelikle bütçeni belirleyerek işe başla. Şu anki borçlanma durumunu hesapla. Bunu yapmak için aylık kazancını aylık ödemelerine böl (arabanın borcu, okul taksitlerin, kredi kartların gibi). Diyelim ki 5.000 Lira kazanıyorsun ve ödemelerinin toplamı 500 Lira ediyor. Borçlanma durumun yüzde 10 demektir. Şimdi de şu anki ödemelerinin üzerine kaç daha koyabileceğini belirle. Borçlanma durumun en fazla yüzde 40 olmalı (verdiğimiz örnekte 1.550 Lira). CitiMortgage Retail Lending’in Operasyon Yöneticisi Amy Kleeschulte, “Bu seni çok zorlayacak bir rakam değildir ama ev için aylık ödeyebileceğin en yüksek rakamdır” diye açıklıyor. İkinci adımda, birikim hesabına göz at ve peşinat için ne kadar çekebileceğine karar ver. Genelde bu rakam toplam bedelin yüzde 20’si kadardır. Bunu belirledikten sonra kredi çekebileceğin bir banka bulmalısın. Muhtemelen şu anki bankan da bu servisi sağlıyordur fakat hiçbir zaman tek bir “en iyisi” yoktur. Sonuçta konu kredi almaktır ve bankalar bu konuda ciddi rekabet eder. İyice araştırıp seçimini yaptıktan sonra bir uzman, mortgage konusunda sana yardım edecek ve ödeyebileceğin bir kredi için sana onay verecektir.

Lisenin mezunlar toplantısı yaklaştı ve gitmeye değer mi emin değilsin.
Huzursuzluğunu yenmeye çalışarak hiç vaktini harcama. Bu paketin bir parçasıdır ve emin ol sadece sen değil herkes bunu hisseder. Eski arkadaşlarla karşılaşmak tedirginlik verse de unutma ki hiç kimse hayata tam güçle başlayamaz. Madalyonun diğer yüzüne bakarsan, seninle ilgili iyi bir şeyler mutlaka vardır: Belki işin, belki harika eşin, belki de yarışlardaki derecelerin. Onların aksine hâlâ incecik olabilirsin ya da belki biraz kilo aldın ama sigarayı da bıraktın… Missourili Klinik Psikiyatrist ve Painfully Shy kitabının yazarlarından Greg Markway, bu tür başarılarını ön plana çıkarmanın, mutlu biri olduğun izlenimi uyandıracağını söylüyor. Böylece kontrol sende olur ve başkalarının da rahat hissetmesi için çabalarsın. Unuttuysan hatırlatalım; herkes benzer şeyler hisseder. Eski sınıf arkadaşınla karşılaştığında “Nerede yaşıyorsun?” iyi bir açılış sorusu olabilir. Hemen işini sormaktan (ya da söylemekten) iyidir. Sohbete “Sen de benim kadar gergin misin?” diyerek giriş yapmak da tansiyonu düşürecektir.

Bir araba alman gerekiyor.
Yapacağın ilk şey, endişelenmeye son vermek olmalı. Vergileri unut. Umursama. Hatta bakma bile. Asıl mesele o değil. Bilmen gereken şey, istediğin arabanın gerçek pazar değeridir. Yani yaşadığın yerde insanların o araba için ne kadar ödediği… Araba satın almakla ilgili bir bilgi sitesi olan Edmunds.com’un İçerik Editörü Joanne Helperin, bu fiyatı iyi bilmeni ve aklından hiç çıkarmamanı tavsiye ediyor. İkinci adımda, pazarlık etmek konusundaki endişeni bir yana bırakmalısın: Bayilerden tamamen kaçmak zorunda değilsin. Test sürüşlerine gidebilir, geri kalan her şeyi internetten halledebilirsin. Bugün hemen her bayi “internet” veya “filo” departmanlarına sahip. (İsimleri farklı olsa da aynı işi yapıyorlar.)

Birini işten çıkarmak zorundasın.
Yavru bir köpeğin bile eritemeyeceği taştan bir kalbe sahip olmadığın sürece, birisine işine son verildiğini söylemek hoşuna gitmez. Fakat hedefin bunu zevkli hâle getirmek olmamalı, sadece daha az kötü olması yeterli. İşten çıkaracağın kişinin yaklaşık bir metre uzağına oturarak başla. Onunla aynı göz hizasında, ayaklarını yere basarak otur. Topukların ve dizlerin bitişik, avuç içlerin bilgisayarının üzerine dönük olsun. Toronto Üniversitesi Princess Margaret Hastanesi’nde Medikal Onkoloji Uzmanı, How to Break Bad News: A Guide for Health Care Professionals kitabının yazarı Robert Buckman, bu şekilde oturmanın seni en azından sakin ve güvenli göstereceğini, bunun da heyecanını azaltabileceğini söylüyor. Kullanacağın kelimelere gelince; ona performansı hakkında ne düşündüğünü sor. Eğer çok iyi denemeyeceğini kabul ederse hemen sonraki cümleye geçebilirsin: “Biz de aynı şekilde düşünüyoruz.” Eğer kendini ofisin bir parçası gibi gördüğünü söylerse sonraki cümleye köprüyü dikkatli kurmalısın: “Ne yazık ki bu sorunları çözmüyor.” Eğer ağlayacak olursa “Bunun üzücü olduğunu anlıyorum” diyebilirsin. Onun duygularını onaylaman, sana karşı duyacağı kırgınlık ve öfkeyi azaltacaktır.

Bir partiye gidiyorsun ve eski sevgilinin de orada olacağını öğrendin.
İhtiyacın olan iki şey var. Bir: Rahat bir kıyafet. Beş dakikadan daha az sürede hazırlanmanı sağlayacak bir şey. Böyle gecelerde belirsizliğe izin vermemelisin. İki: Rahat bir arkadaş. Sen ne kadar erken ya da geç ayrılmak istersen iste, sana uyacak biri. Sohbet ederken cümlelerinin arasına senin başarılarını serpiştirecek, kötü isteklerini etkisiz hâle getirecek ve en önemlisi insanları (özellikle çekici erkekleri, mümkünse Bay Yanlış’tan daha uzun boylu olanları) sana çekecek biri. I Used to Miss Him… But My Aim Is Improving kitabının yazarı New Yorklu Alison James, eski sevgilinden kaçmaya çalışmamanı, onu arıyormuş gibi de görünmemeni tavsiye ediyor. Yüz yüze gelirseniz sohbeti kısa ve yüzeysel tut, arkadaşça bir tonda konuş. James, “Ondan daha fazla meşgul görünmeli ve sürekli onu düşünüyor olsan bile eğlenmene bakmalısın. Bu şekilde ondan daha üst seviyede olursun” diyor. Ayrıca partiye gitmeden önce işlerin neden yürümediğini bir kâğıda listele ve katlayıp cüzdanına koy. Arkadaşın ortalıkta olmadığında, lavaboya gidip kendi içindeki çatışmalarla baş başa kaldığında oku-yacak bir şeyin olur.

Kendin için çalışmak istiyorsun…
Kendi programını kendin yapabilmek ve istemediğin zaman eşofmanlarını çıkarmak zorunda kalmamak düşüncesi çekicidir. Başarısız olma ve sürünerek patrona geri dönmek zorunda kalma korkusu ise pek o kadar çekici değil. İşini bırakmadan önce, sevdiğin alanda ek iş olarak çalışmayı deneyebilirsin. Böylece gerekli bağlantıları kurar, bu işin ayakta durabilmesi için ne kadar zaman gerektiği hakkında bir fikir edinirsin. New York’taki YC Media’nın kurucu ortağı, The Girl’s Guide to Starting Your Own Business kitabının yazarlarından Kim Yorio, “Aylık temel masraflarını da hesaba katarak, bu iş sana kâr getirmeye başlayana kadar geçimini sağlayacak birikimin olduğundan emin olmalısın” diyor. İş planını yazılı hâle getir. İnternetten indirilebilir form örnekleri bulabilirsin. Emekli olmuş yöneticilerin tavsiyelerinden de yararlan (kitapçılarda pek çok kitap bulunuyor). Nihayet işini kurmaya karar verdiğinde harcayacağın para düşündüğünden daha fazla olabilir: Web sitesi, telefonlar, kartvizitler… Yalnız kalma korkusuna karşı koymak için haftada üç randevu planla. Bu sadece spor hocanla bir seans da olabilir, arkadaşınla öğle yemeği yemek de. Sonuçta evden çıkmanı sağlayacak ve sana müşteri bulma fırsatı verecektir.

Bir arkadaşınla yüzleşmen gerekiyor.
Belki arabanı bir enkaz hâline getirmedi veya erkek arkadaşınla yatmadı ama ihtiyaç duyduğun anda yanında değildi. Bu da seni rahatsız etti. Ona bir şey söylemeden önce, fazla duygusal davranmadığından ya da onun kendi sorunlarıyla meşgul olmadığından emin olmak için bir hafta bekle. The Friendship Crisis kitabının yazarı Marla Paul, “Yaşadığın sorunun en önemli şey olduğunu düşünüyorken, bir başkası açısından dünyanın merkezi sen olmayabilirsin” diyor. Eğer onunla konuşmayı planlıyorsan, söze “Belki fazla hassasımdır” ya da “Belki de sorun bendedir” diyerek başla. Ve sözlerini onun bu konuda ne düşündüğünü sorarak bitir. Böylece arkadaşlığınıza zarar verebilecek saldırgan bir tavır almaktan ziyade, duygularınla ilgili konuşma fırsatı bulursun.

Onun ailesiyle beş günlük bir geziye çıkıyorsun.
Annesi ve babası çok hoş insanlar olabilir (mucize eseri) fakat zaten kendini grubun dışında hissetmene gerek yok, özellikle ilişkinin başlarındaysanız. En kötü ihtimalle rüyalarının erkeği ailesinin yanında dokuz yaşında bir oğlan çocuğuna dönüşebilir. Böyle bir durumdan kurtulmanın anahtarı, davranış değişikliğidir: Bu senaryoda sen başrolde değilsin, tamamen yardımcı oyuncusun. Kaliforniya’daki Couples Institute yöneticisi Psikiyatrist Ellyn Bader, “Bunu bilmek, ailesinin yanında onu kendi hâline bırakmanı kolaylaştırır. Böylece onu zor durumda bırakmış olmazsın” diyor. Gezi süresince baş başa kalabileceğiniz zamanlar yaratmalısın; günde 10 dakikalık yürüyüşler ya da bir akşam baş başa yemeğe çıkmak gibi. Bütün bu aile saadetinin ortasında, tanıdığın ve âşık olduğun adamın yeniden ortaya çıkması için bu özel zamanlara ihtiyacın var.

Yalnız seyahat etme fikri hoşuna gidiyor. Ama güvenlik (ve yalnızlık!) hakkında endişelerin var.
Küçük seyahatlerle başla. Hindistan gezisi bekleyebilir. Yakın yerlere hafta sonu kaçamağı yapmak sana tecrübe kazandıracaktır. Yurt dışına çıktığında, hangi ülkeye gidersen git büyük şehirlerden ayrılma. Hem yapacak çok şey vardır, hem de büyük şehirler yalnız insanlar için idealdir. Şehir merkezinde kal ve aşırı dikkat çekmemek için bulunduğun yere uygun giysiler giy. Daracık taytlar ve parlayan mücevherlerden uzak dur. Cep telefonuna yakındaki taksi duraklarının numaralarını kaydet ve cep telefonunu asla yanından ayırma. Böylece gece geç saatte araca ihtiyaç duyarsan sorun yaşamazsın. (Ve tabii yaşadıklarını her an arkadaşlarınla paylaşabilirsin.) Yalnızlık meselesine gelince… Gece dışarı çıktığında, pek çok çift arasında yalnız olmak en kötüsüdür. Günün en büyük yemeği olarak öğle yemeğini seçersen bu etkiyi azaltabilirsin. Eğer hâlâ yalnız hissediyorsan şöyle düşün: Ağrıyan ayaklarından şikâyet eden birini dinlemek zorunda değilsin. Seyahat programında son dakika değişiklikleri hakkında kimseyle tartışmıyorsun. Gece geç ya da erken yatmak gibi bir mesele yok. Bütün bunlar bir çeşit diktatörlüktür ve sen birisine iyilik olsun diye tatile çıkmadın, öyle değil mi?

Görünüşünü değiştirmek istiyorsun.
Fakat altı hafta boyunca aynalardan kaçmak istemiyorsun. Aslında en etkilisi, yeni bir saç kesimi denemektir. Belki her zaman gittiğin kuaföre alışmışsındır fakat o hâlâ eski teknikler kullanıyor olabilir. Yüksek sesle müzik çalan, personelin tuhaf saç kesimleri ve çılgın kıyafetler içinde dolaştığı bir salona git. Brenda’s Wardrobe Companion: A Guide to Getting Dressed From the Inside Out kitabının yazarı, Kaliforniyalı Stil ve Gardırop Danışmanı Brenda Kinsel, “Mantığa aykırı görünüyor olabilir fakat bu insanlar yaratıcıdır ve yenilikleri daima takip eder” diyor. Salona iyi giyinerek git, böylece çalışanlar seninle ilgili en iyi izlenimi edinmiş olur. Yanında en hoşuna giden ve en nefret ettiğin saç modellerinin olduğu fotoğraflar götür. Kuaförüne ne kadar bakım masrafı yapabileceğini ve ne sıklıkta kesime ihtiyaç duyduğunu da söyle. “Saçımı en az 10 hafta kullanabilmek istiyorum”, kuaför için son derece değerli bir bilgidir.

Gardırobunu temizlemek zorundasın.
Motivasyon için bekleme. Asla gelmez. Bu işe kesintisiz dört-altı saat ayır ve yap. İlk adım olarak dolaptaki her şeyi dışarı çıkart. Pensilvanyalı Crystal Sabalaske, “Hazırlıklı olmalısın; ilk başta çok kötü görünecek, sanki dolabın infilak etmiş gibi” diyor. İkinci adımda bütün giysilerini kategorilere ayır: Pantolonlar, etekler, kazaklar gibi… Şimdi onlara acımasızca değer biçmen gerekiyor: Sana yakışıyor mu? Son bir yıl içinde hiç giydin mi? Rahat bir giysi mi? Yenisini almak sana kaça patlar? Eğer bu sorulara sırasıyla “hayır, hayır, kesinlikle hayır, pek fazla değil” yanıtlarını verdiy-sen, söz konusu giysi daha fazla seninle birlikte olmasın. Ayıklama biter bitmez, geri kalan giysileri hemen dolaba yerleştir. Bunu yaparken en fazla giydiklerini ön plana, dolabın merkezine koymalısın. Böylece giymek istediğinde hızlıca çekip alabilirsin. Ve eğer henüz almadıysan, dolap kapısının içine asmak için şeffaf cepleri olan bir ayakkabı düzenleyicisi almalısın. Bu sadece ayakkabı değil, şapka, eldiven, çorap, el çantası, şort ve tişört için de ideal bir depola-ma çözümüdür.

Yeni bir şehre taşınıyorsun.
Ve kimseyi tanımıyorsun. Ve kimseyi tanımayacaksın. Ve hep yalnız kalacaksın –sonsuza dek. Ya da belki öyle olmayacak. Yapacağın ilk şey, taşınmadan önce şu anki şehrinden bir arkadaşının duygusal koruyucun olmasını istemek olmalı. Gece gündüz arayabileceğin, seni iyi tanıyan, seni merak eden, iyimserliği ve sabrı sınırsız biri… San Franciscolu Psikiyatrist Carol Solomon, “Herkes yalnız hisseder. Arayabileceğin biri varsa, yalnızlık duygusuna daha az kapılırsın” diyor. Taşınır taşınmaz arkadaşlık kurmaya değil, çevre edinmeye bak. Böylece hayal kırıklığına uğrama ihtimalin azalır. İş arkadaşlarına insanlarla nasıl görüştüğünü sorabilirsin. Planını buna ihtiyaç duyduğunu belli etmeden yap. Ve insanlarla tanışmaya başladığında, onları çok çabuk hayatından çıkarma. Eski arkadaşlarınla kıyaslanamaz bile olsalar, en azından başlangıçta, ileride senin için önemli olabilirler. Bunun kim olacağını şu an bilmesen de…

Bir ev almayı düşünüyorsun.
Ve bu hummalı faaliyete nereden başlayacağına dair en ufak bir fikrin yok. Öncelikle bütçeni belirleyerek işe başla. Şu anki borçlanma durumunu hesapla. Bunu yapmak için aylık kazancını aylık ödemelerine böl (arabanın borcu, okul taksitlerin, kredi kartların gibi). Diyelim ki 5.000 Lira kazanıyorsun ve ödemelerinin toplamı 500 Lira ediyor. Borçlanma durumun yüzde 10 demektir. Şimdi de şu anki ödemelerinin üzerine kaç daha koyabileceğini belirle. Borçlanma durumun en fazla yüzde 40 olmalı (verdiğimiz örnekte 1.550 Lira). CitiMortgage Retail Lending’in Operasyon Yöneticisi Amy Kleeschulte, “Bu seni çok zorlayacak bir rakam değildir ama ev için aylık ödeyebileceğin en yüksek rakamdır” diye açıklıyor. İkinci adımda, birikim hesabına göz at ve peşinat için ne kadar çekebileceğine karar ver. Genelde bu rakam toplam bedelin yüzde 20’si kadardır. Bunu belirledikten sonra kredi çekebileceğin bir banka bulmalısın. Muhtemelen şu anki bankan da bu servisi sağlıyordur fakat hiçbir zaman tek bir “en iyisi” yoktur. Sonuçta konu kredi almaktır ve bankalar bu konuda ciddi rekabet eder. İyice araştırıp seçimini yaptıktan sonra bir uzman, mortgage konusunda sana yardım edecek ve ödeyebileceğin bir kredi için sana onay verecektir.

Lisenin mezunlar toplantısı yaklaştı ve gitmeye değer mi emin değilsin.
Huzursuzluğunu yenmeye çalışarak hiç vaktini harcama. Bu paketin bir parçasıdır ve emin ol sadece sen değil herkes bunu hisseder. Eski arkadaşlarla karşılaşmak tedirginlik verse de unutma ki hiç kimse hayata tam güçle başlayamaz. Madalyonun diğer yüzüne bakarsan, seninle ilgili iyi bir şeyler mutlaka vardır: Belki işin, belki harika eşin, belki de yarışlardaki derecelerin. Onların aksine hâlâ incecik olabilirsin ya da belki biraz kilo aldın ama sigarayı da bıraktın… Missourili Klinik Psikiyatrist ve Painfully Shy kitabının yazarlarından Greg Markway, bu tür başarılarını ön plana çıkarmanın, mutlu biri olduğun izlenimi uyandıracağını söylüyor. Böylece kontrol sende olur ve başkalarının da rahat hissetmesi için çabalarsın. Unuttuysan hatırlatalım; herkes benzer şeyler hisseder. Eski sınıf arkadaşınla karşılaştığında “Nerede yaşıyorsun?” iyi bir açılış sorusu olabilir. Hemen işini sormaktan (ya da söylemekten) iyidir. Sohbete “Sen de benim kadar gergin misin?” diyerek giriş yapmak da tansiyonu düşürecektir.

Hiç kimseyi tanımadığın bİr partiye tek başına gidiyorsun.
“İçeri girdiğimde herkes dönüp bana bakacak, sonra gülecek. Hiç kimse benimle konuşmayacak.” Bunu tekrar düşün. Gerçek şu; içeri girdiğinde hiç kimse sana bakmayacak. (Hatırla, evrenin merkezi sen değilsin). İçeri girmek yine de çok zor geliyorsa, herkesin senin gelişine sevineceğini düşün. Single: The Art of Being Satisfied, Fulfilled and Independent kitabının yazarı Psikoterapist Judy Ford, “Bu basit bir fikir olabilir ama pozitif düşünmeni ve gülümsemeni sağlar. Böylece insanlar gerçekten de gelişine sevinir” diyor. Kimsenin seni görmekten mutlu olacağına inanmasan bile emin ol en azından davet sahibi mutlu olacaktır. (Çünkü o da hiç kimsenin gelmemesinden korkuyordu!) İçeri girer girmez hemen ortama uyum sağlamak için gördüğün ilk kişiyle konuşmaya başla. Ne kadar uzun süre sessiz kalırsan, bir köşede dikilip parti boyunca CD koleksiyonunu inceleme ihtimalin de o kadar artar.

Derleyen: Sibel Yeşilçay

BENZER YAZILAR