Acı duymak. Acısını çıkarmak. Acısı içine işlemek. Gerçekler acıdır.
Duygusal acıyı tarif edebilmek için birbirinden farklı birçok deyim kullanıyoruz. Ama son bilimsel gelişmelerin de ortaya çıkardığı gibi iş fiziksel acıyı tarif etmek olunca yüzeyde takılıp kalıyoruz. Çok geniş çapta yapılan bir ankette kadınların yüzde 46’sı her gün belli bir acıyla karşı karşıya kalıyor. Ancak bunlardan sadece yüzde 39’u onu kontrol etmeyi becerebiliyor. Başka bir deyişle de acı, herkes tarafından kabul edilmiş bir baş belasıdır.
Ne olursa olsun; zonklayan bir şakak, felce uğratacak derecede ağrıyan bir kramp, kilitlenmiş bir bel veya fazla çalışılmış karın kasları… Böyle bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığımızda hemen ne iş yapıyorsak bırakıp, bir ağrı kesici alırız ya da bir buz torbasına uzanırız. Zaten baş ağrısının veya burkulmuş bir bölgenin bize söylemek istediği de budur. “Acının amacı ilgiyi belli bir yere çekip, oradaki sorunu halletmeni sağlamaktır” diyor Kaliforniya’da ağrı uzmanı Doktor M. Fishman.
Amerikalılar tezgâh üstü satılan ağrı kesicilere senede dört milyon dolar harcıyor. Ama 75 milyon kadarı hâlâ sıkıntı içinde yaşıyor. Araştırmacılar kronik ağrının beyne zarar verebileceğini ve daha ciddi sağlık sorunlarına neden olabileceğini düşünüyor.
Neyse ki araştırmacılar acıyı yatıştırmak ve ıstırapları rahatlatabilmek için büyük adımlar atıyor. Ağrı sinyallerinin işlemden geçirilip, yorumlanmasının, baş ağrısından kansere kadar tanı koyma ve idare etme konusunda bilimsel olarak çok fazla açıklaması vardır. O yüzden aspirin almadan veya ilgilenmeden geçip gitmeden önce bilimin acıyla nasıl başa çıkmamız gerektiğini göstermesine izin vermek lazım.
Acının izlediği yol
Şimdiye kadar zihnin ve bedenin ağrıyı nasıl bir işlemden geçirdiği konusunda bildiklerimiz kolay anlaşılır şeylerdi. Beynini Coldplay’e ayarlanmış bir radyo kanalı olarak düşün. Sonra da ekmek keserken bıçakla elini kestiğini. İşte tam o anda kanal değişir ve Linkin Park çalmaya başlar. Sinyaller parmağının ucundaki sinir uçlarından talamusa (ağrı sinyalleriyle ne yapılması gerektiğini söyleyen beyindeki bir bölüm) gider. Acı talamusta tercüme edildikten sonra, talamus sinyali kortekse sevk eder. Bu merkez hasarı analiz eder ve nasıl bir tepki verileceğine dair bir karar verir. Duygusal tepkiler limbik sistemde işlemden geçirilir.
Saniyenin milyarda biri kadar bir zamanda beyin “yeni şarkının” sesinin ne kadar açılacağına karar verir. Şu durum için hoparlörü sarsacak şiddette bir şey olmalı ki, elinden bıçağı atabilesin.
Bunlar olurken aynı zamanda kesiğin etrafındaki deriden prostaglandinler (hormon benzeri bir madde) ve bradikinin (bir protein) adı verilen kimyasallar çıkar. Bunların amacı yaranın etrafını daha da hassas bir hale getirip, senin orayı korumanı sağlamaktır. Bedeninin temizlik görevlileri yani beyaz kan hücreleri enfeksiyonla mücadele etmek için hemen o bölgeye koşar ve lenf bezlerinden çıkan ekstra sıvı arta kalan mikroskobik çöplerin icabına bakar. Bu yüzden acıyan bölge aynı Oprah’ın banka hesabı gibi bir anda çok kolay şişiverir.
En iyi tarafı: Sinir sistemin bu sırada güçlü doğal ağrı kesicileri (endorfinleri) üretir. Böylece sen de ağrıyla başa çıkabilirsin. (Bacağı kırılmış bir insanın nasıl topallayarak yardım istediğini merak ediyorsan, bu onu açıklıyor.)
Ağrıya kısa bir süre aldırış etmemek, bize kavga ve kaçma gibi ihtiyaçlarımızın olduğu mağara döneminden kalmış bir mirastır.
Ağrı kişiseldir
Vücuttaki ağrının izlediği yolun tespiti konusundaki yeni görüşler biraz karışık. Genel süreç aynı olsa da herkesin ağrı toleransı farklı ve insanların reaksiyonu değişkenlik gösterebiliyor. Yani aynı yaralanma bazısına Coldplay gibi gelirken bir diğerine Linkin Park gibi geliyor. “Eğer bileği burkulmuş iki insana bakarsan: Biri ‘Önemli değil’ diyip, önemsemezken; öteki ‘Bu hayatımdaki en kötü acı’ diye inleyip, kıvranabilir. Aslında durumları için ikisi de doğru söylüyor. Beyin görüntülemeleri bakıldığında bu doğrulanıyor” diyor Pittsburgh Üniversitesi’nde ağrı konusunda araştırmacı Doktor Michael S. Gold. Doktor Gold’a göre insanın acıya verdiği tepki bir yığın psikolojik, genetik, ve biyolojik faktöre dayanıyor.
Yani kahvenin sana göre kaynıyor olması veya pedikürün arkadaşlarına çok eğlenceli gelip de sana işkence yaşatması, kafanda kurguladığın bir şey değil. Regl krampları çektiğin ıstırapları daha da katlandıysa yine bu senin dramatik olduğun anlamına gelmez.
Çığır açan araştırmalar ağrının kişiye özel bir deneyim olduğunu gösteriyor. 2003 yılında Wake Forest Üniversitesi Baptist Tıp Merkezi’nde yapılan bir çalışmada araştırmacılar ayaklarına 49 derecelik bantlar yapıştırılmış kadın ve erkeklerin beyinlerini taramış. En az hassas olan insan hissettiği acıya 10 üzerinden bir verirken, hassas olan biri dokuzu uygun bulmuş. MRI taramaları hassas insanların beyinlerinde acıyı proses eden bölgenin daha aktif olduğunu tespit etmiş. “Şu ana kadar ağrı hassasiyetinin herkeste farklı olduğu konusunda elimizde net, objektif bir kanıt yoktu” diyor Wake Forest nörobiyoloğu ve araştırmanın lideri Doktor Robert C. Coghill.
Kramp, baş ağrısı ve sırt ağrısı gibi sorunlarda genetiğin önemli bir rolü olduğunu belirtiyor Montreal McGill Üniversitesi genetik ağrılar araştırmacısı Doktor Jeffrey S. Mogil. Ayrıca çok önemli bir şey daha var ki; İngiliz araştırmacılar bazı insanlarda ağrı algısını yok eden genetik bir mutasyon tespit etmiş. Doktor Mogil hayvan araştırmalarına dikkati çekerek, ağrı hissi farklılıklarının yüzde 30 ile 75 arası genetik olabileceğini söylüyor.
Öyleyse evde annen ayak parmağını bir yere çarptığında çığlık atıyorsa veya tam tersine, arı soktuğunda soğukkanlılığını hiç bozmuyorsa, sen de benzer bir şekilde tepki verebilirsin. Aynı şey ağrı kesicilere nasıl tepki verdiğimiz (veya vermediğimiz) konusunda da doğru olabilir.
Acı hissini diğer başka faktörler de etkiler. Örneğin senin beklentilerin. Sürekli her şeyin çok iyi olduğunu düşünmen gerektiğini söyleyen Pollyannaları biliyorsun. Onlar herkesi sinir etseler de konu acı olduğunda, haklılar.
Wake Forest çalışmasından devam edersek, 122 derecelik kafa bantları kullanılarak, araştırmacılar katılımcılardan bazen hafif bir rahatsızlık beklemeleri gerektiğini, ara ara da daha kötü bir acı için hazırlıklı olmaları gerektiğini söylemiş. Sonuçta daha az beklentileri olduğu zamanlarda kesinlikle daha az acı hissettikleri tespit edilmiş. Acıyla bağlantılı beyin aktiviteleri azalmış ve raporlarına bakıldığında da yüzde 28’lik azalma görülmüş. (Bu oran bir ağrı kesicinin yarattığı kadar güçlü bir etkidir.)
Zannediyorum, artık şimdi iyi düşüncelerin ağrıya dayanıklılığı arttırdığını duyduğunda o kadar da şaşırmıyorsun. Başka bir çalışma da Wisconsin Üniversitesi’nde yapılmış ve görülmüş ki, neşeli, nötr ve can sıkıcı ifadeler okutulduktan sonra tek kollarını buzlu suya sokmaları istenilen gönüllülerden neşeli grubun toleransı diğerlerine göre daha yüksekmiş. Aynı şekilde eğlenceli müzik de aynı etkiyi yaratırken, herhalde matematik problemi çözmek pek o kadar yardımcı olmaz. Genel olarak bu bilgileri bilmek, günlük “öff’lemelerini” azaltır. Mesela jinekoloğa gitmeden önce yanında iPod’unu da götürebilirsin.
Araştırmalara göre seni mutlu eden, sevdiğin herhangi bir şeyi dinlemek işini kolaylaştırır. Veya imgesel bir meditasyon da deneyebilirsin. Güzel bir anını hatırla veya kendi yarattığın bir kurguyu (mesela ayak tırnaklarına Brad Pitt’in oje sürdüğünü) hayal et. Çalışmalar, rahatlama terapilerinin ağrı değerlerini yüzde 50’ye kadar azalttığı konusunda hem fikir.
Ağrı değişkendir
Eğer grip olmuş erkek arkadaşına bakmak durumunda kaldıysan, acı söz konusu olduğunda kadınların erkeklere göre daha dayanıklı olduğunu düşünüyorsundur. Ancak bu doğru değil.
Çalışmalar bizim daha çok, daha sık ve daha uzun dönemli ağrı çektiğimiz kanısında.
Bir başka buzlu su deneyinde (araştırmacıların buzlu su konusundaki takıntısını halâ anlamamış olsam da) 62 kişiden ellerini dondurucu bir sıvıya sokmaları istenmiş. Kadınlar ellerini ilk geri çıkaran olmuş. Buna ilave olarak kronik ağrıları olanların yüzde 72’sinin de kadın olduğunu söylemek lazım.
Kadınların ağrıları üzerine çalışırken, araştırmacıların en çok ilgilendiği konu östrojen olur. Michigan Üniversitesi nörologları bir yolunu bulup, çene kaslarına tuzlu su enjekte etmeyi kabul eden 28 kişiyle bir deney yapmış. Bu kadınların beyin taramaları yapıldıktan sonra, aralarında (10-14 arası günde, yumurtlama ve adet dönemi arasında düşmeye başlayan) östrojen seviyeleri düşük tespit edilenlerin bedenlerinde ağrıyı dindiren endorfinlerin de daha az üretildiği görülmüş.
Peki bu ne demek? Bu şu demek: Aylık periyodik döngümüzün son haftasında saçma bir şekilde daha pısırığızdır. Ama ortalarda da oldukça sertizdir. O yüzden regl olmadan iki hafta önce ağda olmak için randevu al.
Ağrı kesiciler
Tabii ki belli bir noktadan sonra ağrıkesicilere ihtiyaç duyabilirsin. En etkili silahları kullanmak istiyorsan bunlar: Adı kötüye çıkmış afyon içerikliler. Kodein, Demerol, morfin, oxycodone ve Vicodin. Bunlar doğal endorfinlerin barındığı reseptörlere doğru çıkar. Beyindeki zevk merkezlerini de uyardıklarından, oldukça etkilidir ve bağımlılık yapar.
Doktorlar bu yüzden böyle bir etkisi olmayan, analjezik (ağrı kesici), antipiretik (ateş düşürücü) ve antienflamatuvar (iltahap baskılayıcı) özellikli aspirin veya ibuprofen almanı ister. Bunlar bedende prostaglandin (ağrıya karşı daha hassas hale getiren, iltihaplaşmaya neden olan kimyasal) üretimini keserek çalışır. Peki ya parasetamol (asetaminofen) yani Tylenol? İster inan, ister inanma, doktorlar tam nasıl çalıştığından emin değil. Bilinen sadece ağrı eşiğini yükseltip, ateşi düşürdüğüdür.
Yeni çıkan ve migren tedavilerinde kullanılan triptan gibi ilaçlar (Amerge ve Imitrex) yumruk etkisi gibi çalışır. Yanmayı azaltıp, damarları büzer ve acıyı azaltır. (“Hangi ağrıda hangi ilaç alınmalı?” diyorsan bir sonraki sayfadaki “kolay rahatlama” bölümüne göz at.)
Ağrıyı erkeklerle aynı algılamadığımızdan, ağrıkesicilere verdiğimiz tepki de doğal olarak değişir. “Her iki cinsin bedenlerindeki iletişim ağı, ağrı için bir miktar farklıdır” diyor Mogil. Farelerle yapılan araştırmalarda erkeklerin morfin gibi opiatlara tepkileri daha fazladır.
Ancak insan çalışmalarında, hastanedeki hastalara bakıldığında, erkeklerin kadınlardan yüzde 50 daha fazla ağrı kesici ilaç kullandığı belirlenmiş. Ayrıca araştırmacılar ağrı kesicileri azı dişlerini çektirecek olan gönüllüler üzerinde test ettiklerinde, butorphanol, nalbuphine ve pentazocine’in enteresan bir şekilde kadınlarda işe yarayıp, erkekleri ise daha duyarlı hale getirdiğini görmüş.
Kadın beynine odaklanmış, sadece bize yönelik ilaçlar olsa fena olmazdı, değil mi? Aslında yok da değil. Bunlardan bir tanesi 2002’de onaylanan, hassas bağırsak sendromu (spastik kolon) adı verilen rahatsızlık sırasında acıyı hafifletmek için kullanılan Zelnorm, kadınlara özel reçeteli bir ilaçtır. (Doktorlar neden olduğunu bilmiyor ama ilaç erkekler üzerinde daha az etkili.) Diğeri de geçen sene adet dönemi baş ağrılarını geçirdiği için yapımcılarının FDA’ya başvurmuş olduğu, reçeteli triptan Frova’dır. Frova diğer triptanlara göre bedende daha uzun süre kalır. Ağrıyı kesmek için, etkisi çabuk kaybolan ilaçlara göre, şansı daha yüksektir. Bunlar gibi ilaçlar sadece başlangıç. Önümüzdeki 10 sene boyunca kadınlar için üretilen ilaçlar konusunda daha fazla ümidin olsun.
Kronik ağrı
Çoğu insan en kötü ağrının bitmeyen ağrı olduğunu söyler. Kronik ağrı araştırmacılar açısından önemli bir sahadır. Herhangi bir sinir veya kas hasarı (topuk kirişi hasarı da olabilir, kasılmış sırt da) uzun vadede sinirlerinin hatta beyninin işleyişini değiştirebilecek bir potansiyeldir. Ancak dediğim gibi bu uzun bir süre gerektirir.
Sonuçta ağrıyla ilgisi olmayan, günlük algılara tepki vermek için tasarlanmış sinirler, ağrıyı algılamak için kullanılmaya başlar. Dolayısıyla toleransın düşer ve hassaslığın artar. En küçük bir temas bile çok acı verici olabilir ve hasarsız bölgeler bile ağrıyabilir. Buna “merkezi duyarlılaşma” adı verilir ve ağrıya alışkanlık yaratır. Ağrı iyileşse bile bir süre boyunca hiçbir neden olmadan beden alıştığı gerçek ağrı sinyallerini yollamaya devam eder. Maalesef de sırt ağrıları ve fibrosit (kronik yorgunluk ve ağrı sendromu) gibi bir yığın soruna neden olabilir.
Kronik ağrılar depresyon olasılığını arttıran bir etkendir. Daha da fazlası zamanla tam anlamıyla aklını oynattırabilir. 2004 yılında yapılan bir çalışmada MRI taramaları sayesinde kronik sırt ağrısı çeken insanların beyinlerinde (ağrısı olmayanlara göre) yüzde 11 daha az gri madde olduğunu görülmüş. (Beyinleri sanki 10-20 yaş daha fazla yaşlanmış gibi.) Bunun sebebi acıyla başa çıkmaya çalışan nöronların fazla kullanılıp, daha erken ölmesi olabilir. “Acı alarmı sisteminin bozulup artık kapatılamaz hale gelmesi korkunç bir şeydir. Çünkü ağrı semptom olmaktan çıkmış ve tıpkı diyabet veya kalp hastalığı gibi hayatına zarar veren kronik bir hastalık haline dönüşmüştür” diyor Doktor Fishman.
Bunlar gerçekten ürkütücü şeyler. Ancak böylesi bir kötü senaryodan kaçınmak için kolay bir yol var: Ağrıları ciddiye almak ve insanların seni sızlanan bir tip olarak nitelendirmesinden endişelensen bile, ağrı başladığı anda hemen yardım almak. Doktorunun ağrılarının şiddetini bilmesi çok önemlidir. Genellikle ağrılar hafifletilebilir, özellikle erken fark edildiğinde.
O yüzden bütün araştırmalardan öğrenebileceğimiz ders özetle: “Sert olmaya çalışma ve ağrıyla birlikte yaşamaya çalışma” diyor Gold. Eğer çok fazla ağrın olduğunu düşünüyorsan, haklısındır. Canın mı yandı? “Ahh” de. Bu hemen teslim oldun ve pısırığın tekisin anlamına gelmez. Tersine, akıllı bir 21’inci yüzyıl sağlık stratejisidir.
{ Açıkça söyle }
Sakın kahraman olmaya çalışma. İşte doktoruna ağrı için söylemen gerekenler.
Tarih
Bir günlük tut.
(Tabii ki Bridget Jones tarzı değil.)Devam eden herhangi bir ağrı için günlük not al ve randevuna getir. Sen veya doktorun çözüm faydalı bir gidişat fark edebilirsiniz.
Detaylar
Nerenin ağrıdığını söyle.
Ne zaman, ne kadar sıklıkla ve ne kadar süre boyunca? Ağrı herhangi bir aktivite sırasında mı çıkıyor? Titreşim mi, vurma mı, ağrılı mı, zonklama mı, baskı mı, delici mi yoksa keskin mi?
Şiddeti
1’den 10’a kadar bir değer ver.
10 hayal edebildiğin en kötü ağrı olsun.
Hayatına etkisi
Ağrın rahatsız edici mi?
Uykuda, işte, seks veya egzersiz sırasında veya sosyal hayatında nasıl? Doktoruna nasıl ve ne kadar olduğundan bahset.
Ne rahatlatıyor?
Ağrı kesiciler işe yarıyor mu?
İki doz ibuprofen almak veya erkek arkadaşının Vicodin’inden ödünç almak gibi yapmaman gereken bir şey yapıyorsan dürüst ol.
Ne daha kötü yapıyor?
Yemek yemek, yürümek.
Koşmak, dik oturmak veya sadece nefes almak daha çok acımasına neden oluyor mu?
Kolay rahatlama: Hızlı bir şekilde düzelmek istiyorsan, doğru hapı bul.
Baş ağrısı için
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Asetaminofen (Tylenol), ibuprofen veya aspirinle başlayabilirsin. Daha öldürücü bir baş ağrısı için içinde kafein olan bir ilaç dene.
Güvenli limit: Kullanma talimatlarını takip et.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Eğer hayatını rahatsız edici ölçüde, haftada iki ya da daha fazla baş ağrısı yaşıyorsan, bu reçeteli ilaç gerektiren migren olabilir.
Kaslar için
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Asetaminofen.
Güvenli limit: Günde 4.000 mg’ı geçmeden en fazla üç gün.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Sıcak veya soğuk su torbası veya o bölgeyi sararak basınç uygulamak. Şiddetli ağrı için doktorun reçeteli bir ağrı kesici verebilir.
Kronik ağrılar için
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Asetaminofen veya Analjezik (ağrı kesici), antipiretik (ateş düşürücü) ve antienflamatuvar (iltahap baskılayıcı) olan ilaçlar. Bunlar mideye rahatsızlık verebilir ve asetaminofen karaciğerde toksik birikime neden olur.
Güvenli limit: Asetaminofen: Günde 4.000 mg’a kadar, üç gün. İbuprofen: Günde 1.200 mg’a kadar 10 gün süreyle. Sadece doktorun söylerse daha yüksek dozlar şeklinde kullan.
Bilmekte yarar var: Analjezik (ağrı kesici), antipiretik (ateş düşürücü) ve antienflamatuvar (iltahap baskılayıcı) olan ilaçlar, midenin iç kaplamasını zayıflatabilir ve ülsere neden olabilir. Uzun vadeli kullanan insanların yüzde 25’inde görülmüştür.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Bir aydan fazla süren ağrılar için doktorunla görüş. Araştırmacılar kronik ağrının çözümü için akupunktur, egzersiz ve masaj öneriyor.
Ateş, boğaz ağrısı ve grip
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Asetaminofen veya analjezik, antipiretik, antienflamatuvar özellikli ilaçlar. Önce asetaminofenlerle başla. Diğerleri belki mideni rahatsız edebilir.
Güvenli limit: Asetaminofen: Günde 4.000 mg’a kadar, en fazla üç gün. Ibuprofen: Günde 1.200 mg’a kadar en fazla 10 gün.
Bilmekte yarar var: Yanlışlıkla dozu aşma. Grip ve soğuk algınlığında kullanılan birçok maddenin içinde de bu ilaçlar mevcuttur. Önce prospektüsü oku.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Eğer ilk belirtiler başladıktan 48 saat içinde alırsan, reçeteli ilaçlar, Relenza veya Tamiflu, gribin süresini azaltacaktır.
Regl dönemi krampları için
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Naproxen ve ibuprofen. Bunlar kramplara neden olan prostaglandinlerin üretimini keser.
Güvenli limit: Naproxen: Günde 600 mg’a kadar en fazla 10 gün. Ibuprofen: Günde 1.200 mg’a kadar en fazla 10 gün.
Bilmekte yarar var: İlaçları reglin başlamadan bir-iki gün önceden almaya başla.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Sıcak su torbasını da deneyebilirsin.
Adet öncesi sendromu için
Reçeteye ihtiyaç gerektirmeyen seçenekler: Naproxen ve ibuprofen. Prostaglandinlerin üretimine kısa devre yaptırır.
Güvenli limit: Naproxen: Günde 600 mg’a kadar en fazla 10 gün. Ibuprofen: Günde 1.200 mg’a kadar en fazla 10 gün.
Daha büyük bir rahatlamaya ihtiyacın varsa: Doğum kontrol hapı bazı ağrıları geçirebiliyor.
Ağrı yolu
Beynin bedeninle nasıl iletişim sağlıyor?
Önce sinir uçların beyne duyusal bilgileri aktarır.
İkinci olarak talamus bilgiyi alır ve “ah” şeklinde yorumlar.
Üçüncü olarak limbik sistem ve beyindeki korteks nasıl tepki vereceğine karar verir.
Dördüncü olarak hasarın etrafındaki doku ve lenf bezeleri bazı kimyasallar salgılayarak, o bölgeyi koruma altına alır.
Son olarak da sinir sistemin endorfinleri ve doğal kimyasalları üretir.
Derleyen: Tuğçe Tekmen