VEJETARYEN OLMAK

Bir toplulukta birisi vejetaryen olduğunu söylediğinde her kafa­dan bir ses çıkar. Soru­lar birbirini izler, kimisi eleştirir, kimisi takdir eder. Vejetaryenliği se­çen kişi için son derece alışılmış bir durumdur bu. Kafası karışık olan­lar içinse, yeni soruların ve merakların kapısı açılır. Belki sen de on­lardan birisindir. Bazen et yemeyi bırakmayı düşünüyor ama bundan sonraki hayatının nasıl olacağına dair belirsiz­liklerden korkuyorsun­dur. Neler olduğunu anlatayım. 11 yıl önce vejetar­yenliği seçmiş olan ben, aslına bakarsan hikâyemi ilk kez senin için kaleme alıyorum.

Her şey şu cümleyi kurmamla başladı: “Ben mercimek yiyeceğim.” Hangi gün olduğunu elbette çok iyi hatırlıyorum. Ege’nin küçük bir şehrinde doğup büyümüş, üniversite eğitimi için Ankara’ya gidip mezun olduktan sonra yuvaya dönmüş, bundan sonra ne yapacağımı düşünürken kendime dair pek çok şeyi de sorguladığım bir döneme girmiştim. Hayatım yepyeni bir dönemece girecekti, bunu hissediyordum. O güne kadar yaşadıklarımın beni getirdiği bambaşka bir noktadaydım; herkes için öyle değil midir? Hepimizi şekillendiren yaşadıklarımız değil midir zaten? Ben de tam yeni mezun olduğum dönemde, okuduğum kitapların arasına kişisel gelişim kitaplarını eklemiş, düzenli olarak meditasyon yapmaya başlamış ve okul dönemi boyunca baca gibi içtiğim sigarayı bir anda bırakmıştım. Kendime zarar vermemek, aksine hem ruhen hem bedenen gelişip her bakımdan çok daha iyi biri olmak istiyordum; evet sanırım istediklerim basitçe bunlardı.

“Anne, Başka Yemek Var mı?”

Aslında, her şey bir Kurban Bayramı’nda başladı. 2001 yılının Mart ayıydı. Dışarıda Ege’ye çoktan gelmiş neşeli bir bahar havası varken, bizim iki katlı evimizin bahçesinde bambaşka bir faaliyet sürmekteydi. Çocukluğumdan beri görmesem de biliyordum neler olduğunu. O gün ilk kez oturup ağladım. Mantıklı düşününce, hayvanların öldürülmesine engel olmak için elimden bir şey gelmeyeceğini elbette biliyordum. Ama belki yemeyebilirdim. Evet, yemezsem en azından buna ortak olmazdım. Kendimi bir parça daha iyi hissederdim. Denemekten zarar gelmezdi, değil mi? Bütün bunları düşünmem, kafamda bu kararı evirip çevirmem birkaç saat sürdü. Ağlamayı kestikten sonra düşündüm, artılarını eksilerini tarttım, kendime sorular sordum… Karnım acıktı. Bahçede her şey olmuş bitmiş, çoktan ızgara yapmaya başlamışlardı bile. Anneme seslendim: “Anne, evde başka yemeğimiz var mı?” Annem yeşil mercimek yemeği olduğunu söyledi. Mutlu oldum. Hemen kendime bir tabak ısıtıp bir dilim ev ekmeği ile birlikte yedim, doğada başka ne kadar güzel lezzetler olduğunu düşünerek… Belki o anda bunu bilmiyordum ama, ben o gün vejetaryen olmuştum. Kabul etmeliyim ki benimkisi merhametten doğan, duygusal bir karar oldu. Elbette bir anda alınmış bir karar değildi. Üniversite yıllarında da zaman zaman bu seçimi yapmayı düşünmüş, sonra yaşayacağım zorluklardan korkup vazgeçmiştim. Ta ki o güne kadar… Benim için çok da zor bir karar olmadı çünkü hiçbir zaman ete çok düşkün bir insan olmadım. Egeli olmama rağmen deniz ürünleriyle de aram hiç iyi olmadı. Ben çocukluğumdan beri sebze, tahıl ve bakliyatları severdim. Hele de ot yemeklerini… Otlara adeta âşığım diyebilirim. Buğday, badem ve eriğe duyduğum aşkla yarıştırabilirim otları. Dolayısıyla artık sadece sevdiğim şeyleri yiyeceğim için mutlulukla bu seçimi yaptım diyebilirim.

Biraz Araştırma Zamanı

Tuhaf gelecek belki ama, o gün et yememe kararı alırken, tam olarak neyi seçtiğim konusunda pek fikrim yoktu. Hayatımda sadece bir vejetaryen tanımıştım, o da yaptığı sağlıksız seçimlerle iğne ipliğe dönmüş ve hastanelik olmuş biriydi. Dolayısıyla kendime örnek alabileceğim herhangi biri yoktu (ve itiraf etmeliyim ki onun gibi olmaktan da biraz korkuyordum). İnterneti ise henüz bugünkü kadar çok ve sık kullanmıyor, her aradığım bilgiye çabucak ulaşamıyordum. Bu konuda yazılmış kitaplar var mıydı? Varsa bile ben henüz bilmiyordum. İnternet erişimi bulduğum her fırsatta araştırmalar yaptıktan sonra vejetaryenlerden oluşan bir e-posta grubu keşfettim ve hemen üye oldum. Bazılarıyla bugün hâlen görüştüğüm güzel insanlarla tanıştım o grup sayesinde. Deneyimlerini merakla okuyor, sonsuz bir heyecanla sorular soruyor, nelere dikkat etmem, sağlıklı beslenmek için neler yemem gerektiğini yavaş yavaş öğrenmeye başlıyordum. Bir de kitap keşfettim ve beni asıl kalbimden vuran, o oldu. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, İranlı yazar Sadık Hidayet’in Vejetaryenliğin Yararları kitabıydı bu. Okuduklarım adeta içime işledi. Bugün bile o satırlara göz attığımda tüylerim diken diken olur. O dönemde dinmek bilmeyen bir merakla, internette de bulduğum her şeyi okudum diyebilirim. Ama beni aldığım kararın doğruluğuna ikna eden, bunların hiçbiri olmadı. Ben kendi bedenimi dinleyerek ikna oldum. Et yemeyince hem ruhen daha huzurlu, daha sakin ve mutlu biri oldum; hem de hafifledim, metabolizmam hızlandı ve (hiçbir zaman önemli bir kilo sorunum olmamasına rağmen) kilo verdim ve kilomu daha rahat korumaya başladım. Galiba iyi bir şey yapmıştım ben, ama doğruları zaman gösterecekti elbette. Eğer bu şekilde sürdüremezsem vazgeçerdim, olur biterdi. Ailemi ve benim için endişelenen diğer insanları bunları söyleyerek ikna ettim. “Vejetaryen” kelimesinin “vegetable” (sebze) kelimesinden gelmediğini öğrendiğimde epey şaşırdım (belki senin şu an şaşırdığın gibi). Latince “vegetus”, yani sağlıklı, canlı, hayat dolu anlamına geliyor. Et, deniz ürünleri ve kümes hayvanlarının tüketilmediği, süt ürünleri, yumurta ve diğer hayvansal ürünlerin ise tercihe bağlı tüketildiği beslenme tarzına vejetaryenlik deniyor. Dört farklı türü var: Benim de dâhil olduğum lacto-ovo grubu hiçbir et türünü tüketmiyor, süt ürünleri ve yumurta yiyor. Ovo grubu et ve süt ürünleri tüketmiyor ama yumurta yiyor. Lacto grubu et ve yumurta yemiyor ama süt ürünlerini tüketiyor. Veganlar ise en katı vejetaryen diyeti uygulayan grup. Bunlar et, süt ve yumurta tüketmediği gibi, diğer hayvasal ürünleri de yemiyor (örneğin bal). Ayrıca hayvanlardan elde edilen deri, kürk, ipek giysileri de giymiyor; hayvanlar üzerinde test edilen ya da hayvansal içeriği olan kozmetik ve temizlik malzemelerini de kullanmıyorlar. (Vegan olmadığım hâlde bu tür ürünleri kullanmayı ben de istemiyorum.)

Neler Yedim Neler…

Ailem başlangıçta gerçekten endişelenmişti. Hele ben zayıflamaya başlayınca, yeterli besin alamadığımı düşünen annem beni vazgeçirmek için epey uğraştı. Oysa çok iyi hissediyordum, içsel olarak huzurluydum. Sonunda onlar da kabullenmek zorunda kaldı ve bu noktadan sonra beni desteklemeye başladılar. Artık evde her gün ya bakliyat yemeği pişiyor ya da yumurtalı bir yemek yapılıyordu. Hiçbiri olmadıysa kahvaltıda haşlanmış yumurta yiyor ya da o dönemde keşfettiğim harika buğday kahvaltımı yapıyordum: Buğdaylar şişmesi için suda bekletildikten sonra yumuşayana dek haşlanır, suyu süzülüp soğumaya bırakılır. Sonra cam bir kavanoza alınıp buzdolabına kaldırılır. Kahvaltıda bir kâseye dört kaşık buğday, üzerine bir bardak süt, küçük doğranmış bir ya da iki kuru incir eklenip afiyetle yenir. Canımın tatlı istediği zamanlarda bu karışıma biraz da bal ekliyordum. Sırf bal gibi muhteşem bir gıdadan vazgeçmeyi düşünemediğim için vegan olamazdım sanırım! Başlangıçta yediklerimde kısıtlama olacağını zannediyordum. Oysa tam aksi oldu: Önceden tadını bile bilmediğim pek çok yeni lezzetle tanıştım. Yulaf ezmesi, keten tohumu, susam yağı, ruşeym gibi… Kendim için sağlıklı yemek ve ara öğünler hazırlamak zorunda olduğum, yepyeni bir döneme girmiştim. Ama bu durum bana yük gibi gelmiyor, aksine büyük bir keyif veriyordu. Hep de öyle oldu. Dışarıda arkadaşlarımla gittiğimiz yemeklerin benim için (ve elbette etrafımdakiler için) sıkıntıya dönüşmesine izin vermedim. Her yerde güzel salata, çorba, ızgara sebze, fırında pişmiş mantar, omlet, hiçbiri yoksa sandviç ve bir bardak meyve suyu veya ayran bulabilirdim. İronik bir durum ama çok fazla seçeneğimin olmaması bazen hayatımı kolaylaştırdı bile! Kimi zamanlar ofise yemeğimi getirdim, katıldığım davetlerde (sırf davet sahibi zor durumda hissetmesin diye) vejetaryen olduğumu önceden bildirdim. Kendi evimde ise işim her zaman kolay oldu: Annemin sayesinde edindiğim epeyce zeytinyağlı tecrübem vardı zaten. Yemek pişirmeye de aynı dönemde merak sardığım için, bugüne kadar zengin bir etsiz yemek arşivine sahip oldum. Piyasada artık kolayca bulunabilen vejetaryen yemek kitaplarının da faydası oldu elbette… Şanslıyım ki yaptığım etsiz yemekleri severek yiyen bir eşim var; sadece kendim için her gün ayrı yemek yapmak zorunda değilim. Ama o istediğinde veya misafirlerimiz için gerektiğinde et yemekleri de pişirebiliyorum. Kimi vejetaryenler bunu yapamaz, et yememe kararı beraberinde tahammül edememeyi de getirebilir. Benim için öyle olmadı. Aslında bu durumun tamamen bakış açısıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Benim her zaman nötr bir tavrım oldu. Bunun kendi seçimim olduğunu, herkesin farklı seçimleri olduğunu bilerek, kimsenin tabağı veya yemek alışkanlıkları ile ilgilenmedim.

Ne Yersen O’sun

Doğrusunu söylemek gerekirse, benim yediklerim genellikle merak konusu oldu. Bir süre sonra sorulara alışıyorsun, o anki ruh hâline göre bazen anlatmaktan keyif alıyor, bazen de gerçekten sıkıldığını hissediyorsun. Bütün vejetaryenler seçimlerinin sorgulanmasına alışıktır. Zaman zaman eleştirilmeye de… Ama bir süre sonra kendini savunmak zorunda olmadığını anlar ve yemeğine (hayatına da!) devam edersin. Hepimiz kendi seçimlerimizin sonucuyuz. Unutma ki bugünkü seni, kendi ellerinle yine sen inşa ettin. Genetik faktörleri, kalıtsal hastalıkları hariç tutuyorum. Ama diğer her şey, yaptığımız seçimlerin sonucu. Fazla kilolarımız da, erken kırışan cildimiz de, ruh hâllerimiz de bizim eserimiz. Kendimize nasıl davrandığımızla ilgili her şey. Sen midene çöplük muamelesi yaparsan, bedenine alması gereken besin öğelerini vermezsen, ihtiyacı olandan çok fazlasını yüklersen, ne olmasını bekleyebilirsin ki? Hücrelerimiz her yedi yılda bir tamamen yenileniyor. Bugün yedi sene önce olduğumuz kişi değiliz. Tıpkı aldığın diğer kararlar gibi, vejetaryen beslenme kararının da sonuçlarını bu süreçte göreceksin. Sindirim sistemin daha farklı çalışmaya başlayacak, bağışıklık sistemin güçlenecek, bedenine daha az toksin aldığın için eskisine oranla daha az hastalanmaya başlayacaksın. Sana belki inanılmaz gelebilir ama, ben son 11 yılda kronik alerjilerimi ve son iki yıldır kış aylarında yaşadığım sinüziti saymazsam hiçbir önemli hastalık geçirmedim. En soğuk havalarda, ortalığın mikroptan kırıldığı günlerde bile maksimum üç günde, yatağa düşmeden ve işimden gücümden geri kalmadan hastalıkları atlattım. Taze sıkılmış bir bardak meyve suyunu yudumlarken, evde yaptığım ya da en sevdiğim fırından aldığım tahıllı ekmeğimi sızma zeytinyağına batırırken, fırında pişmiş şahane bir sebze yemeğini yerken, peynirli bir Akdeniz salatasına çatalımı, dumanı tüten mercimek çorbasına kaşığımı daldırırken, hep bedenimin bana teşekkür ettiğini düşünüyorum. Vejetaryen diyet dünyadaki en sağlıklı beslenme türlerinden biri. Benim görüşüme göre en sağlıklısı, ama tekrarlıyorum, benim görüşüme göre. Uzmanlara göre de bazı noktalara dikkat edildiği sürece çok sağlıklı bir diyet olabiliyor. Elbette buna karşı çıkanlar da var. Yapman gereken, içinden gelen sese kulak vermek ve bunu yaparken de uzman görüşlerini kulak ardı etmemek. Bedenimiz aslında öyle mükemmel bir işleyişe sahip ki, neye ihtiyacı olduğunu, nelerin ters gittiğini bize her zaman söylüyor. Biz bazen onu duymuyor ya da çoğu zaman işimize öyle geldiği için duymak istemiyoruz. Vejetaryen diyete karşı olanların en sık söylediği, benim de en sık duyduğum şudur: “Vücudumuzun her şeye ihtiyacı var.” Ben bu cümleyi hep şöyle düzeltmek isterim: Vücudumuzun belli oranlarda, doğru besinlere ihtiyacı var. Bunun ötesi bizim damak tadımız, tercihlerimiz ve nasıl yaşamak istediğimizle ilgili… Ben etik ve duygusal nedenlerle, öldürülmüş bir hayvanın etini yemek istemiyorum. Hayvan üretim çiftlikleri yüzünden tarım arazileri azalıyor, dünyamız hızla kirleniyor, açlık oranı artıyor. Gün ışığı görmeden, doğasına aykırı şekilde hızla büyütülüp kesime gönderilen hayvanların da yaşam hakkı olduğuna inanıyorum. Evimde beslediğim kedimi sevdiğim kadar, kuzu, inek ve tavukları da seviyor ve yaşamlarını savunuyorum. Fazla mı duygusalım? Belki! Ama böyle olmaktan mutluyum. Bir başka vejetaryen tamamen sağlık nedeniyle et yememeyi seçmiş olabilir. Etin zararlı olduğunu savunanlar, insan anatomisine uygun olmadığını söyleyenler de var. Galiba neye inanacağımızı zaman içinde biraz da sezgilerimiz belirliyor. Daha da ötesinde, az önce söylediğim gibi vücudumuz bize neye ihtiyacı olduğunu anlatmayı çok iyi biliyor. Hiç kimse kendini zorlayarak 11 sene köfte yememeyi başaramaz. Bu konu irade gücünle ilgili değildir. Tamamen kendine sorduğun ve yanıtladığın sorularla ilgilidir. Ondan sonra beslenmeye farklı bir açıdan bakarsın. Yediklerinle birlikte, olmak istediğin kişiyi de seçersin. İşin bundan sonrası çok kolay. Bazen insanlar inanmasa bile, benim canım kebap istemiyor. Dayanamadığım şey, fırından taze çıkmış ekmeğin kokusu… Pazar sabahlarının menemen keyfi… Kuru fasulyenin yanında bol domatesli bulgur pilavı… Bir parça peynir, simit ve domates… Benim en sevdiklerim işte bunlar!

Vejetaryen Hayat

Bu beslenme biçimini benimsemeden önce kan tahlili yaptırmamıştım. Ama anlattığım gibi, olay biraz duygusal bir şekilde başladı. Kendime geldiğimde ise hemen bir test yaptırdım tabii. Hâlâ yılda bir kez testlerimi yaptırmayı ihmal etmiyorum. Günlük olarak 500 mg B12 takviyesi alıyorum. Zaman zaman testlerde demir oranım düşük çıkıyor. Görüştüğüm bir doktor, “Bu kadınlarda genellikle karşılaştığımız bir sorun, özellikle sen et yemediğin için olan bir şey değil ama onun da biraz payı var” demişti. Sorunu dönem dönem demir takviyesi alarak, kış günlerinde kahvaltıma tahin-pekmez ekleyerek, ara öğünlerde kuru incir, kayısı, üzüm yiyerek çözmeye çalışıyorum. Protein ve kalsiyum oranlarım her zaman iyi durumda, yediğim o leziz peynirlere teşekkür ediyorum! Bakliyatlar ise her zaman vazgeçilmezim. Sık sık yemeğini yapıyor, diğer zamanlarda da salata ya da çorbalarıma ekliyorum. Özellikle nohut ve kuru börülce, çorbalara çok yakışıyor. Benden söylemesi! Geçtiğimiz günlerde bir basın toplantısında tanıştığım Diyetisyen Güneş Aksüs ile bu konuda sohbet etmiştik. Diyet Aktif Beslenme Danışmanlığı’nın kurucularından olan, Bana Diyet Deme! kitabının yazarı Güneş Aksüs, “Protein, demir ve vitamin yönünden zengin olan et grubunu hayatından çıkarınca sanki bir şeyler eksik gibi gelmeye başlayabilir. Bu seni korkutmasın” diyor. Vejetaryen olmayı seçtiğin için kendini iyi hissetsen bile, kansızlık, vitamin eksikliği, yorgunluk, unutkanlık gibi şikâyetlerle karşılaşabilirsin. Aksüs, beslenme programımızda tüm besin gruplarının yer alması gerektiğini ama vejetaryan kalarak da sağlıklı beslenmenin gayet mümkün olduğunu belirtiyor. “Nelere Dikkat Etmelisin?” başlığına göz atarsan, dikkat etmen gereken temel noktaları öğrenebilirsin. Buna ek olarak Vejetaryenkulubu.com adresinde de işine yarayacak pek çok bilgi ve öneri bulabilirsin. Süt ürünleri ve yumurta yiyenler için hayat çok zor olmasa da, bir vegan için biraz zor olabilir. Özellikle de sebze, meyve ve tahıl bakımından cennet olan ülkemizde hâlâ yerel lezzetler ve ev yemeklerini her yerde bulamadığımızı düşünürsek.. Fast-food çılgınlığına kapılmış bir dünyada, kimi zaman dışarıda yemek büyük bir sıkıntıya dönüşebiliyor. Seçiminin sorumluluğunu üstlenip yemek planını önceden yapmak ve gerekirse yiyeceklerini yanında taşımak durumundasın. İş yerinde yemekhane varsa, sana ayrı yemek çıkmasını ya da dışarıda yemeyi talep edebilirsin. Ben bu konuda hiçbir zaman olumsuz yanıt almadım. Bu tür durumlarda genelde herkes anlayışlı davranır, kültürümüzde kimse “aç bırakılmaz”. Kendime ve zaman zaman seçimimden dolayı endişeye kapılan sevgili eşime ve aileme hep söylediğim bir şey var: Ben iyiyim ve tercihimden dolayı mutluyum. Şu anki dengelerimde bir sorun yaşamadığım sürece bu şekilde hayatımı sürdüreceğim. Ama bir şeyler yanlış giderse, her şeyi yeniden gözden geçirmeye de açığım. Sonuçta doğa durmadan değişiyor, bizler de öyle… Yaşa göre ihtiyaçlar farklılaşıyor, hatta değişmez zannettiğimiz damak zevkimiz bile değişebiliyor. Doğanın bir parçası olarak, kendi doğamla, hiçbir canlıya zarar vermeden var olabilmek… Benim bütün istediğim bu.

Nelere Dikkat Etmelisin?

Diyet Aktif Beslenme Danışmanlığı’ndan Diyetisyen Güneş Aksüs, vejetaryen beslenmeyi seçtiğin zaman dikkat etmen gerekenleri şöyle sıralıyor:

1. Her gün (sabah veya ana öğünlerde) haşlanmış, menemen veya omlet şeklinde ya da sebze yemekleriyle yumurta ye. B12 Vita­mini, selenyum ve demir içeriğinin zengin olması sayesinde yumurta çok iyi bir destek. Günde iki tane yemende de sakınca yok.

2. İyi beslenmeye çalışırken mutlaka spor yap, iyi su iç, sigara ve alkolden uzak dur.

3. Vejetaryenlerde en sık görülen B12 eksikliğidir. Hafıza sorunları, unutkanlık, yorgunluk gibi sıkıntılara neden olabileceğinden, yılda bir kez kan tahlili yaptırıp takviye almalısın.

4. Günlük tutarak haftada kaç kez demir içeren besinlerden (yumurta, kuru baklagil) yediğini not al. Çay ve kahveyi yemeklerden bir saat sonra iç. Takviye almadan önce ve sonrasında mutlaka kan tahlili yaptır. Besinlere dikkat etmene ve destek almana rağmen yükselmiyorsa dok­torunla görüş.

5. Saçların ve tırnakların için çok önemli olan çinkoyu mutlaka yeteri kadar almalısın. Kuru yemişlerden alabilirsin.

6. Süt ürünleri ve yumurtadan D Vi­tamini alırsın ancak vücutta emilmesi için güneş ışığı şarttır, mutlaka günde 15 dakika güneş görmelisin. Eksikliği hâlsizlik, yorgunluk ve depresyona neden olabilir. Kan tahlili sonucuna göre dışarıdan takviye alman gerekebilir.

7. Vejetaryen diyet, eğer genetik yapında varsa hipoglisemi ve insü­lin yüksekliği gibi sorunlar ortaya çıkarabilir. Canın çok tatlı ve hamur işi istiyorsa, yemeklerden sonra uykun geliyorsa tahlil yaptırmalısın.

8. Süt ve süt ürünleri de yemiyorsan, kalsiyumu eksik alıyorsun demektir. Soyalı içecekler, kuru yemişler, koyu yeşil yapraklı sebzeler tüket ve gere­kiyorsa takviye al.

9. Çok çeşitli beslenmeye özen göster. Tüm meyve ve sebzeler beslenme planında yer almalı.

10. Senin için vitamin ve mineral emi­limi çok daha önemli. Bu nedenle her gün yeterince zeytinyağı tüketmen ve bol bol su içmen gerekiyor. Yağsız diyetlerden uzak durmalısın.

Yazı: Sibel Yeşilçay

BENZER YAZILAR