Bu benim için koca bir kara delik. Tam olarak nasıl ve ne zaman başladığını söylemek zor ama rahatlıkla çok küçüktüm diyebilirim. İçimde başka karakterler olma hevesi vardı sanırım. Okuduğum kitaplardaki karakterlerin iç dünyaları ilgimi çekmiştir hep. İyi veya kötü… Başkası olma fikri çekici gelmiştir hep. İşinin oyun oynamak olmasını kim istemez ki?Kariyerinde “dönüm noktası” şeklinde tabir edebileceğin olay?
Henüz o dönüm noktasını yaşadığımı düşünmüyorum aslında. Yapmak istediğim bir dolu proje, içimde hissettiğim büyük bir enerjim var. Hedeflemediğim alternatifler hayatımın göbeğine oturup, bambaşka bir tarafa çekiştiriyor beni genellikle. Ertelediğim bir dolu şey oluyor. Bunu olumsuz yanıyla söylemiyorum. Beni çok mutlu eden, enerjimi yüksekte tutan planlarım var. Ha bunlar dönüm noktası olur mu bilmiyorum. Zaman gösterecek…
En acımasız eleştirmenin kim?
Kafamın içinde, o koltuğuna gayet küstah bir tavırla yerleşip oturmuş, beni izleyen o şey kadar kimse daha acımasız sözler edemez. “Ben” demek istemiyorum ona çünkü herkese anlayış ve tolerans dolu yaklaşıp, bana neden bunu yapıyorum bilmiyorum. Beynimdeki sesler korosu…
Oyunculukta sınırların var mı?
Oyunculuktaki sınırlarımı etkileyen şey, o işin ne olduğu ve monitörün arkasında kimin oturduğu oluyor. Bir sinema filminde koşulsuz güvendiğim bir yönetmene kendimi teslim ederim ve ortada sınır namına bir şey kalmaz.
Yaptığın işle ilgili en sevdiğin şey ne?
Oynadığım karakterleri tanıma aşamasını çok seviyorum. Projenin en başında karakter analizlerini okuduğum zamanları yani. Ayrıca yapabileceklerinizin sınırsız oluşu da çok çekici geliyor bana. Karakter ne yapıyorsa siz de onu deneyimlersiniz. O hayatı tanımaya çalışıp içine girdikçe bilinmeyen belki hiç ilginizi çekmeyen işlerle uğraşırsınız. Ne bileyim bir yerden atlarsınız, ata binersiniz… Deneyimlemek ve öğrenmek işinizdir. Ayrıca her sabah erkenden uyanmam gerekmiyor. En azından belirli bir saatte kalkma zorunluluğumun olmamasına bayılıyorum.
Magazin basınından uzak durmayı nasıl beceriyorsun?
Onların olduğu yerlere gitmiyorum. Hakikaten iş-ev-spor arası karşılaşmıyoruz kendileriyle.
Bir gün boyunca ne yer, ne içersin?
Pek katı kurallarım yok ama çalışmadığım zaman genellikle sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. Sabahları ya kepekli tost, yulaf ya da ballı meyve salatası yerim. Ancak setteyken ne bulursam onu yiyorum. Nutella ve ekmek de yediğim oluyor. Açma, poğaça da. Makarna ya da yağsız pilav yiyeceksem de öğlen yemeyi tercih ediyorum. Akşamları et, balık ya da tavuk yiyorum. Elbette yanında salatayla birlikte. Ara öğün olaraksa meyve tüketmeye çalışıyorum. İtiraf etmeliyim ki çalışırken ne yiyeceğimi takip etmek ve kendimi kısıtlamak sinirlerimi bozuyor ve ayarım kaçıp çokça abur cubur tükettiğim oluyor. Eskiden bağımlılık derecesindeydim. Zor atlattım diyebilirim.
Formunu korumak için özel olarak yaptığın şeyler var mı?
Gayret ediyorum ama dediğim gibi yediklerimin affı için kardiyo ve gym yapmaya çalışıyorum. Abur cuburu kesmek zaten yaptığım en büyük ve özel fedakârlık oldu. Bunun dışında yaptığım çok özel bir şey yok aslında.
Sporla aran nasıl? Neler yapıyorsun?
Kardiyo ve gym yapıyorum. Zamanım olup da haftada üç gün pilates yapabildiğim dönemlerde ciddi büyük faydasını görüyorum. Hava eğer güzelse Belgrad Ormanı’nda yürüyerek güne başlamak çok iyi geliyor. Spor salonunun kapalı suni havasındansa, açık havada kardiyo her anlamda tedavi edici geliyor. Şehir hayatından biraz da olsa uzaklaşmak kime iyi gelmiyor ki zaten?
Boş zamanlarında neler yaparsın?
Canım ne istiyorsa onu yapıyorum. Boşluğun büyüklüğüne göre değişiyor. Ama ilk iş spora giderim. Erteleyince giderek büyüyen bir canavara dönüşüyor içindeki vicdan azabı. O yüzden arayı çok açmamak gerek. Çalıştığım için çok boş vaktim olmuyor. Kendimi eve atınca pek dışarı çıkmıyorum.
Bir film çekecek olsan, ideal casting’i kimlerle yapardın?
İdeal casting, o projeye özgüdür. Projenin içindeki isimler doğru yerde kullanılmışsa o cast ideal olabilir. Yani uygun gelirse annemi de, en yakın arkadaşımı da alabilirim cast’a. Ama hayranlıkla izlediğim pek çok oyuncu var tabii.
Seni en çok ne kızdırır?
Sebepsiz özgüven yani hadsizlik ve trafik. Bir de son zamanlarda bu hoşgörüsüzlük… Karşısındakinin sürekli yanlışını arama ve eleştirme haline çok kızıyor ve üzülüyorum.
Sence hayat neden yaşamaya değer?
Bilmem… Değer mi ki yaşamaya? Sonunu görmek için belki de… Bir de içinde aşk var. Dünya kadar yol var gitmek için… Çocuk var, uçurtma var, yazarlar ve kitapları var… Çikolata, rüzgâr, oyunlar var, mevsimler, müzik… Saydıkça sayarım ben böyle.
En son okuduğun kitap?
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi.
Son seyrettiğin film?
İki Dil Bir Bavul. Muhteşemdi.
Şu an sana bir romandan uyarlama proje gelse hangisinde oynamak isterdin?
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sı ya da Kemal Tahir’in herhangi bir romanını dilerdim.
Twitter’da var mısın? Ünlülerin her yaptıklarını oradan paylaşması konusunda ne düşünüyorsun?
Hayır, ben yokum ama mantığını seviyorum. Her şeylerini oradan paylaşanların da bir bildiği vardır herhalde. Ben anlam veremiyorum.
Çalışma saatlerinden dolayı yakınan pek çok oyuncu var. Senin için de durum böyle mi? Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Açıkçası söylenecek fazla bir şey yok. Kendi adıma değil de teknik ekipte çalışan arkadaşlarımın zaman zaman sağlığından endişe ediyorum. Oyun oynamaya gittiğim yerde uykusuzluktan sinirleri yıpranmış, yorgunluktan algıları neredeyse kapanmış insanlar görünce isyan etmemek pek de mümkün olmuyor. İşin büyüsünün gittiği zamanların en büyük nedeni bu aslında. Bir de öyle olmasa…
Önümüzdeki günlerde seni hangi projelerde göreceğiz?
Çokkısa bir tatilim olacak. O arada bir filmde oynayacak fırsatım olacak sanırım.