Vitamin haplarını doğal besinlerin ikamesi olarak değil, destek kuvvet olarak görün.
21’inci yüzyılın mutfak pencerelerinden içeriye şöyle bir bakma fırsatımız olsaydı, her kahvaltının avuçta birkaç vitamin hapıyla bittiğine şahit olacağımıza eminiz. Önümüzdeki tablo buyken, gün içinde oradan oraya koştururken taze meyve-sebze tüketmeyi ihmal etmeyenlerin, modern zaman kahramanları olduğunu söylersek abartmış olmayız. Zira sağlık otoritelerinin tavsiye ettiği günlük vitamin ve mineral ihtiyaçlarını haplarla kısa yoldan çözmek, modern beslenmenin yeni adı oldu. Ama ne kadar pratik olursa olsun, kısa yol her zaman en iyi yol olmayabilir.
Misal A, C ve E vitaminlerini ele alalım. Doktorunuzun uzak durmanızı söylediği içki, sigara ve yanmış et gibi zararlı alışkanlıklardan dolayı vücutta artan serbest radikallerle mücadele ediyorlar. Bu olumlu bir şey çünkü serbest radikaller diyabet ve kalp rahatsızlığıyla ilişkilendiriliyor. Dahası sinsice DNA’nızla etkileşime geçerek kansere bile yol açıyorlar. Sorun şu ki, gün geliyor antioksidanlar da aynı şeyi yapabiliyor.
Mantıken düşündüğünüzde, besleyici ve enerjik bir kahvaltı için yeşil yapraklı sebzeler yerine günlük C vitamini ihtiyacınızın yüzde 4000’ini içeren bir hap yuttuğunuzda, dünyanın en uzun yaşayan adamı olmanız gerekir.
Hipermarketin organik sebze reyonunda bulunandan daha çok besin öğesini bir seferde yuttuğunuzda da maçın yıldızı olmanız. Maalesef ikisi de olmuyor.