Yıllardır organik gıda hakkında konuşuyoruz ancak iş market alışverişine gelince hâlâ birçok kişinin kafasında soru işaretleri var.
Yazı: Miray Karayılan
Organik kelimesi hepimizde “Bugüne kadar yediğim hiçbir şey organik değil miydi?” diye bir algı oluşturabiliyor. Ardından artçı bir soru dalgası geliyor: Tükettiğim gıdaların kaynağı ne? Bana bir zararları olmuş mudur? Yediğimin organik olup olmadığını nereden anlarım? Beslenmemde bana ne gibi faydalar sağlar? Organik gıdaları nereden bulabilirim? Bu ay kafandaki soruların hepsine yanıt bulduktan sonra, bilinçli bir tüketici olacaksın.
Organik gıdanın tanımı; tüketiciye ulaşıncaya kadar bütün aşamalarında, insana, çevreye ve ekosisteme zararlı herhangi bir kimyasal, katkı maddesi, genetik mühendisliği yöntemleri kullanılmadan işlenen, kontrollü ve sertifikalı hayvansal ve bitkisel ürünler olarak yapılıyor. Kısacası, topraktan rafa kadar her aşamasında kontrol edilen ve bunun sonunda sertifika alan ürünler… Ülkemizde organik tarıma 1984-85 yılları arasında başlandı. 2010 yılında ise Organik Tarım Kanunu Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu hâle getirilerek yürürlüğe girdi.
Doğal Gıdadan Farkı
Doğal gıda ile organik gıda ürünleri birbirinden farklıdır. Doğal gıda üretiminde kimyasal gübre ve katkı maddesi kullanılmaz, bunlar doğada kendiliğinden yetişir. Ancak bu ürünlere yan tarladaki ürünlerde kullanılan kimyasallar rüzgâr yolu ile bulaşabilir. Ayrıca organik ürünlerde olduğu gibi yetkili kişiler tarafından denetlenip sertifika verilerek üretilmezler. Herhangi bir belge ya da denetime tabi değillerdir.
Genelde pazar ve yol kenarlarında “organik” adı altında aldığın meyve ve sebzeler, aslında organik değil doğaldır. (Eğer organik logoları yoksa.) Bu ürünler doğaya, biyoçeşitliliğe ve insan sağlığına saygılı yöntemlerle üretilen ürünler olup, az işlemden geçmiş ve sentetik koruyucu içermeyen ürünler olarak bilinir. Fakat herhangi bir belgeleri yoktur; yani içermediklerine dair kanıt da yoktur diyebiliriz.
Özetle; iki gıda türü arasındaki temel fark, organik üretimin her aşamada ve belirli dönemlerde denetlenmesi ve sertifikalandırılması. İkisinin de temel amacı sağlıklı yaşamak, hastalıkları önlemek ve çevreyi korumak…
Peki, Organik Olmayan Gıdalar?
Organik gıdaların ne kadar zor süreçlerden geçtiğini ve neler olduğunu okuduğuna göre, şimdi organik olmayan gıdaların organik olmama sebeplerine değineceğim. İşte bu arada belki de etiket okuma alışkanlığı kazanacaksın ve aldığın ürünler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyeceksin.
Organik olmayan bitkisel veya hayvansal gıdaların üretiminde genetiği değiştirilmiş organizma (GDO), yapay gübre, böcek ilaçları, yabani ot ve mantar öldürücü ilaçlar, büyüme hormonları, antibiyotikler, veteriner ilaçları, koruyucular, renklendiriciler, katkı maddeleri, kimyasal ambalaj malzemeleri kullanılır. Bu saydıklarımdan seni en çok korkutan muhtemelen GDO olmuştur. Peki, nedir GDO? Hadi beraber hatırlayalım; biz genetik uzmanlarının laboratuvarlarda çeşitli genetik mühendisliği tekniklerini kullanılarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrayan organizmalar. Rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak bir türden alınan istenilen genetik özellikler, diğer bir türe aktarılır. Bu seni ürkütmesin çünkü sadece genetik yolla değil; polen, rüzgâr ve böcekler yoluyla da organizmaların özellikleri değişebilir. Değişen ürünün DNA’sı aslında kendi türünde var olmayan özellikleri kapsamıştır. Örneğin soğuk havaya ve patojenlere karşı direnç, daha renkli olması, tek tip boyutta olmaları ve raf ömürlerinin uzun olması gibi…
Şu ana kadar en çok hangi ürünlerin genetiği değiştirildi merak ediyor musun? Hemen söyleyeyim; mısır (nişasta bazlı tatlandırıcılar, kekler, pastalar, unlu mamuller, gazlı içecekler, meyve suları ve hayvan yemleri), soya (marketlerden satın aldığın gofret, çikolata, fındık-fıstık ezmeleri, hazır çorbalar, patates cipsleri ve hatta bebek mamalarında, soya lesitini ve soya ununda E 322 katkı maddesini içermeyen yok), kanola, pamuk, pirinç. En fazla bu transgenik ürünlerin ekimi yapılıyor. Bunun yanında patates, domates, bal kabağı, yer fıstığı, ayçiçeği ve buğday ürünleri de GDO’lu olarak üretiliyor.
Hayvanların besleme tarzı da organik olmayan ürünlerin oluşmasına yol açıyor. Örneğin ineklere büyüme hormonları veriliyor ve ürettikleri sütlere de bu hormonlar geçiyor. Biz farkında olmadan ineklere verilen büyüme hormanlarını vücudumuza aldığımızda zararları ile yüzleşiyoruz. Aynı şekilde hayvan ve bitkilere verilen antibiyotikler bize geçtiğinde zarar verebiliyor. GDO’lu ürünler tüketildiğinde uzun süre vücutta kalıyor; sindirim ve bağışıklık sisteminin bozulmasına, gıda alerjisine ve üreme bozukluklarına yol açabiliyor. O yüzden tükettiğimiz ürünlerin üretildikleri topraklar veya hayvanların yetiştiriliş şekli son derece önemli.
Organik Beslenmenin Faydaları
Organik gıdaların besin içerikleri daha fazla korunur. Vitamin ve mineralleri daha fazla barındırırlar. Bu besin içerikleri vücut tarafından daha iyi kullanabildiği için bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücut direncinin artmasını sağlar. Newcastle Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma da bunu destekler nitelikte. Bu çalışmada organik ve organik olmayan süt ve etler arasındaki besin değerleri karşılaştırılmış; organik olanların olmayanlara göre yüzde 50 daha fazla Omega-3 içerdiği ortaya çıkmış. Ayrıca organik etlerin kalp hastalıkları ile ilişkilendirilen iki farklı yağ asidini daha az miktarda içerdiği bulunmuş. Ayrıca organik et ve sütler diğerlerine göre bir miktar daha fazla demir, E vitamini ve karotenoid içeriyor.
Besinsel içeriklerin farklı olmasının, hayvanların beslenme ve yetiştirilmesinden kaynaklı olduğunu gösteren çalışmalar var. Örneğin Omega-3 içeriğinin organik gıdalarda daha fazla bulunması, organik yetiştiricilikte hayvanların daha fazla yonca bitkisi içeren doğal otlar ile beslenmesine dayandırılıyor.
Bu gıdaların üretiminde sağlığa zararlı yöntemler kullanılmıyor. Bu da sağlıklı yaşam için bulunmaz bir nimet. Yasal düzenlemeler ile sertifikalı ve denetlenebilir olması da hem kendin hem de ailen için gözün kapalı ve için rahat olarak tüketmeni sağlıyor. Ayrıca bu ürünler doğayı, çevreyi, canlıları ve biyolojik düzeni koruyor; sürdürülebilirliği sağlıyor.