Talyaa Vardar
Yaşam Koçu & Sanat Terapisti, Vancouver merkezli uluslararası FLOW Coaching International ve FLOW Leadership Institute Kurucu Ortağı, Akış Oyunu kitabının yazarı
Kaygı, içimizi kemiren bir tırtıl. Organlarımızı, beynimizi ve enerjimizi kurutacak kadar da güçlü. Onu kelebeğe dönüştürmek için neler yapabileceğini öğren.
Ben her ay seçtiğimiz konuyu derin derin yaşıyorum. Hâliyle tahmin etmen zor değil: Bu ay da kaygının kara kuyusuna düştüm. Hâlâ da tam olarak bu kuyudan çıkabilmiş değilim. Ancak hazır olduğumda çıkabileceğimi biliyorum. Bazen olanı tüketmenin en doğru yolu, duyguyu dibine kadar yaşamak… Ben de şimdi kaygıyı yaşadığım ve tükettiğim bir yerdeyim.
Terapist olarak kaygının çeşitli hâlleriyle epey bir tanışıklığım var: Başarısızlık, sevilmeme, parasızlık, sevdiklerini kaybetme, yalnızlık ve yalnız ölme kaygısı… Ebeveyn olmanın getirdiği, çocuklarla ilgili kaygılar da var ki sanırım ömür boyu sürüyor. Tüm bu kaygılar ve daha fazlası, hepimizde az ya da çok var. Çünkü hayatta kalabilmek için kaygıya ihtiyacımız var. Kaygı bir nevi bizim hayata karşı dik durmamızı sağlayan tetikleyicimiz; diri kalmamızı sağlıyor. Ancak dozunu fazla kaçırdığımızda -yani tetiğin ucu bize döndüğünde- bu defa aleyhimize işliyor.
Varoluşçu terapistler, kaygıyı dünyaya gelişimize bağlar. Yani onlara göre kaygı, anneden kopuş ve dünyaya gelişle ilintilidir. Anne karnının güven veren sıcaklığından ayrılarak yalnız kalmak, hayatla yüzleşmenin ilk adımı. Ve varoluşçu terapistler bu yüzleşmenin kaygının kaynağı olduğunu, ayrıca ölümün varlığının ve bir gün öleceğimizi bilmenin de kaygı tetikleyicileri olduğunu söyler. Yaşamaya başlamakla ölüm arasında gidip geliyor kaygı denen his. Bu iki kaygı -yani ayrılık ve ölüm kaygısı- varoluşsal. Ancak bir de başka kaygı tipleri (başarısızlık, parasızlık, başkalarını üzme ve sevilmeme kaygısı gibi) var ki onları sonradan öğreniyoruz. Bu kaygılar hafızamıza çocukluğumuzdan itibaren kalıp olarak işlenmeye başlıyor.
Kendinde var olduğunu hissettiğin kaygılar neler? Geçtiğimiz hafta “Başarısızlık Kaygısı” üzerine Toronto’da çok uluslu bir kurumda seminer verdim ve katılımcılara kaygılarını sordum… Sorunun kendisi dahi kaygı tetikleyici idi, zira katılımcılar yanlış cevap vermekten korkuyorlardı. Başarısızlık kaygısı, sorular sayesinde kehanetini gerçekleştirmiş oldu.
Kaygılarla ilgili önemli bir gerçek: Afrika’nın en ilkel kabilelerinden, Batı toplumlarının en refah içindeki kurumlarına kadar her yerde bu duyguyu benliğimizin önemli bir enerjisi olarak taşıyoruz. Çünkü yaşamak ve var olmak için kaygıya ihtiyacımız var. İnsanlığa dair ortak kaygıların büyük bir bölümü kolektif bilinçaltımızın ürünü olarak nesilden nesle aktarılıyor. Bir nevi ortak bir hafızamız var. Bireysel kaygılarımızı ise bilinçaltımızda depoluyoruz. Buradaki kilit nokta, bilinçaltımızın kuytu köşelerindeki kaygılarımızı ifade ederek gün yüzüne çıkarmak… Bunu yapabilirsek, işte o zaman tırtıl kelebeğe dönüşmeye başlıyor.
Yüzleşmeye Başla
Kaygı, üstesinden gelmemiz gereken bir konu olduğunu haber vermek için beynimizin geliştirdiği bir strateji. Bu mesajı fırsata dönüştürmek bizim elimizde: Kaçabiliriz, savaşabiliriz veya mesajı doğru anlayarak onunla yüzleşebiliriz. Şayet yüzleşmeyi seçiyorsan, sana bazı önerilerim olacak:
– Kaygını dönüştürmek için ilk adım, onu görmek ve kabul etmek. Varlığını inkâr ettikçe, enerjisini beslemiş ve bilinçaltımızdaki sabotajcı varlığını güçlendirmiş olursun. Geceleri seni uykudan mahrum eden kaygılarına tek tek isim ver. Bu kaygıların hayatındaki yeri ne? Seni nasıl harekete geçiriyor? Cevaplar hemen gelmeyebilir; sakin ve sessiz bir ortamda bu soruların cevaplarını düşün ve bir yere not et.
– Kaygılarının bir an için gittiğini hayal et. Kendini nasıl hissedersin? Yerine hangi duyguları koyarsın? Bir danışanım, “yerine şükür koyarım” diye cevap vermişti. Başka bir danışanım ise yerine sevgiyi koymak istemişti. Senin cevabın ne olur? Cevabını not ettikten sonra, bununla ilgili en az üç farklı senaryo hayal et. Kendine, en yakın arkadaşına ve eşine bu senaryoları anlat. Anlatırken de kendini -bir an için dahi olsa- bu senaryoların içindeymişsin gibi gör. Senaryoların resmini yap; bir kâğıda yaz ve ara ara açıp oku. Bir danışanım, senaryolarını yüksek sesle okuyarak telefonuna kaydetmişti ve ara ara açıp dinliyordu. Sana hangisi daha cazip geliyorsa onu yap. Burada yaptığın şey beynine alternatiflerin varlığını hatırlatmak. Bunu bir nevi alışkanlık döngüsünü kırmak sayabilirsin. Çünkü beynimiz, alışkanlıklarına fazlasıyla düşkün bir organımız.
– Bugünden itibaren kendini dışarıdan biri gibi gözlemlemeye çalış. Kaygı seni günde ya da haftada kaç kez ziyaret ediyor? Her ziyaret ettiğinde onu fark et ve sana ne hissettirdiğini tanımla. Tam “o” anda nasıl hissettiğine odaklan. Kendine “Şu anda kaygılı olmasaydım nasıl hissederdim?” diye sor. (Rahat, nötr, gevşemiş, neşeli…) Cevabını birkaç kez tekrarla. Kendini kaygıya sürüklenmişken yakalaman ve o anda duruma müdahale etmen, bu döngüyü kırman demek. Üç aya yakın bir zamanda, kaygına gülüp geçecek ve her geldiğinde onu daha kısa süre misafir edeceksin.
– Kaygını içine atma ama herkesle de konuşma. Çünkü bazı insanlar sadece kaygıyı körükler; seni gerçekten anlayan kişilerle konuş. Eğer durum çok ciddi ise bir terapistle görüş, doğa içinde gezintiye çık, düzenli meditasyon yap, sevdiğin insanlarla bolca zaman geçir ve seni rahatlatan bir hobi edin.