AĞLAMAK HAKKINDA BİLMEN GEREKEN 7 ŞEY

Her gözyaşı aynı değildir.

Bebeklerin ağlamalarının bir anlamı olmalı: Yoksa midelerinin rahatsız olduğunu ya da uykularının geldiğini nasıl anlayabilirdik ki? Peki yetişkinler? Söz konusu bizler olunca, işler biraz karışmaya başlıyor. Gerçekte, yüzyıllardan bu yana, araştırmacılar, sorunlarımızı kelimeler aracılığı ile ifade edebilme şansımız varken niçin hala ağlıyor olduğumuzun gizemini çözmeye çalışıyor. Fakat tüm bu çabaya rağmen elimizde hala çok az sayıda veri bulunuyor.

Mutluluk gözyaşı ile üzüntüden ağlamak arasında farklar var. Soğan soyarken ağlamak ise bambaşka bir şey.

Her gözyaşı eşit yaratılmamış. Genel olarak 3 tip gözyaşı bulunuyor. İlk olarak, her göz kırpışımızda üretilen ve gözü kayganlaştırarak koruma altına alan sıvı bulunuyor. Örneğin, soğan gibi bir dış etken ortaya çıktığında, bir diğer sıvının salgılanımı devreye giriyor. Son olarak da duygusal gözyaşı karşımıza çıkıyor. Ayrılıklar, ölümler, olağanüstü komik şakalar ile karşılaşılınca bu sıvı devreye giriyor. Gerek dış etkenler söz konusu olduğunda gerekse de duygusal hal ağır bastığında, gözyaşı bezinden sıvı salgılanmaya başlıyor. Fakat bazal gözyaşları, göz kapağının altında bulunan tamamen farklı bezlerden salgılanıyor. Her 3 göz yaşında da benzer miktarlarda tuz, hormon, protein ve diğer maddeler bulunsa da, farkları ancak mikroskop altında gözlemlenebiliyor.

aglamak

Kadınlar erkeklerden gerçekten de daha fazla ağlıyor.

Kadınlar ayda ortalama 2-4 kere ağlarken, bu miktar, erkeklerde ayda 1 olarak ölçülüyor. Dahası, kadınların ağlama süreleri de erkeklerden daha uzun. Erkeklerin %60’ı, ağlama sürelerinin 5 dakikadan az sürdüğünü belirtiyor. Aynı zaman dilimini vurgulayan kadınların oranı ise %43. Erkeklerin sadece %24’ü 6-15 dakika arası ağladıklarını belirtirken, kadınlarda bu oran %38’e yükseliyor.

Ağlama nedenleri söz konusu olduğunda ise erkekler ve kadınlar arasında pek bir fark yok. Ayrılık ya da ölüm gibi büyük hadiselere kadınlar ve erkeklerin ağlama formunda tepki vermeleri benzeşiyor. Cinsiyetler arası farklar ise günlük nedenler söz konusu olduğunda ortaya çıkıyor. Kadınlar kendilerini çaresiz hissettiklerinde (örneğin bilgisayar bozulduğunda ya da araba çalışmadığında) ağlama eğilimi gösterirken, erkekler bu gibi durumlarda terlemeye başlıyor. Üstelik, erkekler üzerinde “erkekler ağlamaz” şeklinde sosyal bir baskı da bulunuyor. Ayrıca seks hormonlarının rolü de yok değil.

Kadınların günlük hayatta duygusal durumlara daha sık maruz kaldığı da ortada. İzlenilen televizyon programlarından edebiyata ya da dinlenilen müziğe kadar cinsiyetler arasında bir bakımda duygusal yoğunluk farkı bulunuyor. Bu etkenler de bizim gözyaşı dökmemiz ya da dökmememiz üzerinde motive edici rol oynuyor.

Kadınların gözyaşı kanalları daha küçük.

En azından, 50 yaşından öncesine kadar denilebilir. Bazı uzmanların inancı, bu gerçeğe göre kadınlar ve erkekler eşit miktarda ağlasalar bile, erkeklerde gözyaşının gözde damlamadan kalacağı, fakat kadınların gözyaşlarının yanaklarından süzüleceği yönünde.

omuz aglamak

Ağlamak, bizleri birbirimize bağlıyor.

Yükselişteki teorilerden birisi, yetişkinlerin gözyaşlarının bizi birbirimize bağladığı yönünde. Biraz düşünelim: Tanımadığın birisin yanaklarından gözyaşları süzülürken gördüğünde, onu hayatında bir daha görmeyecek olsan bile hemen empati kurmaya başlıyorsun. Dahası, bu teoriye göre, gözyaşı dökmenin aracılığı ile ihtiyaçlarımıza daha yoğun vurgu yapma şansını da yakalıyoruz. Bazı durumlarda, gözyaşı, diğerlerine “bir şeylere ihtiyacımız olduğunu” belli etmenin güçlü bir aracı olarak kullanılıyor. Buna bağlı olarak da, gözyaşı döken birilerini gördüğümüzde o insana kendimizi daha bağlı hissediyoruz.

Gözyaşı ve burun meselesi.

Soğandan kaynaklı gözyaşı ve duygusal olanlar, burnun yakınında bulunan gözyaşı bezlerinden salgılanıyor. Drenaj sisteminin kapasitesi yeterli olmadığı zaman, gözyaşları yanaklarına süzülmeye başlıyor ve bu da ağlamak olarak tanımlanıyor. Bir başka deyişle, ağlamaya başlamadan hemen önce burnun akmaya başlıyor ve muhtemelen de bu durum ağlama esnasında devam ediyor. Bunun nedeni de gözyaşlarının akmaya devam etmesi. Hatta gözyaşımızın çoğu vücudumuza geri dönüyor.

Gözyaşı ve stres hormonu ilişkisi.

Eski bir teoriye göre gözyaşlarında stres hormonu bulunuyor ve ağlama yolu ile bu hormonlar vücut dışına atılıyordu. Fakat bu teori biraz şüpheli durumda. Neden mi? Tükürük ve gözyaşının yapıları birbirlerine oldukça benzer. Hatta ter içerisinde bile stres hormonu bulunuyor. Yani, stres hormonu içermesi bakımından gözyaşı, vücut sıvıları arasında tekil bir özelliğe sahip değil. Bu gerçeklerden yola çıkarak, ağlamanın kandaki stres hormonunu temizlediği gibi fikirlerin hiç de doğru olmadığını belirtmek lazım.

Erkekleri seksten soğutuyor.

Erkeklere kadınlardan alınan duygusal gözyaşları koklatıldığında, kadınların yanaklarından süzülmüş tuzlu solüsyon kokladıkları zamanki hallerine oranla kendilerini daha az tahrik olmuş hissetmeye başlıyorlar (Biraz garip bir deney olduğunun farkındayız tabii.). Seksten soğumalarının nedeninin bir açıklaması getirilemiyor; ancak bazı hipotezlere göre kadınlar ağladığı zaman erkeklerin saldırganlık seviyelerinde düşüş yaşanıyor. Bir diğer düşünceye göre ise kadın gözyaşında kimyasal hiçbir mesaj bulunmuyor ve ağlama aracılığı ile erkeklere “bu gece, o gece değil” mesajı yollanıyor.

BENZER YAZILAR