AİLE DİZİMİYLE BOŞLUĞA AÇILMAK

Ruh ve bilginin sonsuzluktaki varlığı, koyduğumuz sınırlarla yeni bedenlere bürünüyor. Tedavi yöntemleri geliştikçe görünmeyenle bağlantımız gitgide artıyor.

İçinde bulunduğumuz çağda, transferi gitgide hızlanan bilginin, insanlara farklı yollardan ulaştığı da tespit edildi. Son yıllarda bilim adamlarının ilgisini çeken, hepimizin gezegenin evrendeki konumundan ötürü maruz kaldığı (hatta Japonlar tarafından depolanan) uzaydan yağan bilgi yüklü parçacıkları da buna dahil. Bilgi bombardımanının ortasında kalmış varlıklar olarak algı sınırlarımızı genişletmek, bizim sorumluluğumuz sayılır. Dolayısıyla beş duyumuzun algılamadığı olaylara, fenomonolojideki görünmeyene “yoktur” demek artık çağ dışı ve anlamsız. Şimdi bahsedeceğim konu değişen dünyada ruh, zihin ve duygulara bambaşka bir açıdan yaklaşan bir psikoterapi yöntemi. Kendini anlamak ve sorunlarıyla doğru şekilde yüzleşmeyi öğrenmek isteyen herkes için güzel bir başlangıç.

Alman Psikoterapist Bert Hellinger’in geliştirdiği Aile Dizimi (Sistemik Dizimler), aslında çok da yeni çıkmış bir teknik değil. Dünya üzerindeki çeşitli geleneklerin yerleşmiş kalıplarında aile dizimi uygulamasının parçalarına rastlıyoruz. Çinlilerin atalarına gösterdikleri saygı, Şaman gelenekleri, Avusturya yerlilerinin rüya zamanları veya Afrikalılar’ın atalarından güç istemeleri gibi.

Bugün herhangi bir ruhsal sorunu olan insan psikologa gidiyor. Kişinin psikoloğuyla yaptığı yıllar süren muhabbetler sonucunda ortaya pek bir şey çıktığı ve sorunun tamamen hallolduğu pek söylenemez. Burada psikolojinin işlevsiz olduğunu söylemiyorum, sadece kökten çözüm arayan bir kişi için kısıtlı kaldığı gerçeğini dile getiriyorum. Kendiyle yüzleşmeyi ve gerçek dönüşümü hayatında görmeyi yaşamak isteyen birine, anladığım kadarıyla akıl mantık düzleminde sıkışıp kalmış teknikler pek anlamlı gelmiyor.

Aile dizimi nerelerde uygulanır?
Öncelikle Türkiye’de sadece Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü’nün kurucusu Doktor Mehmet Zararsızoğlu ve kendisinin yetiştirdiği terapistler tarafından uygulandığını belirtmek isterim. Avrupa’da üniversitelere girmiş bir çalışma olarak, eğitimsiz kişilerce yapıldığında gerçekten olumsuz ve geri dönüşü çok zor durumların ortaya çıktığını da ilâve etmek lazım.

Dizimlerde yer alan konuları psikolojik, zihinsel veya fiziksel sağlık sorunları ile aile sorunları ve ilişki sorunları şeklinde alt başlıklara ayırabiliriz (Tabii bunların da birçok alt açılımı olur). Kaldı ki, dizim fenomeni, yapısı gereği organizasyonlar, şirketler ve uluslararası ilişkilerin düzenlenmesi gibi birçok farklı alanda kullanılmaya da müsait. En kısa şekilde söylemek gerekirse çözüm gerektiren her durumda göz ve aklımızın noksan kaldığı noktada gerçek resmi görmemizi sağlayan bir teknik.

Çalışma sırasında neler oluyor?
Grup halinde veya bireysel katılımın mümkün olduğu dizim çalışması esnasında kişi sorununu çok kısa bir iki cümle ile terapiste anlatır. Terapist kişinin anlattıklarından yola çıkarak grup içinde onun durumunu temsil edecek kişileri belirler. Grup içinde hiç kimse önceden birbirini tanımadığı için geçmişe dair bir bilgiye sahip olmaz. Temsili kişiler konumlandırıldıktan belli bir süre sonra temsil ettiği insanların tavırlarına bürünmeye başlar. Tüm bunlar, danışanın kendi iç resminin –bilinçaltının- dışarı çıkmış halidir. Kişinin hayatında yer alan insanlar (annesi, babası, partneri gibi) temsil edilmeye başlandığında, yerine geçtiği kişilerin hareketleri ve konuşma biçimini birebir ortaya koyabilir.

Örnek olarak yıllar önce katıldığım ve bana çok önemli tecrübeler kazanmamı sağlayan bir dizimde kendi yaşadıklarımı anlatmak istiyorum: Yerine geçtiğim kişi, aile ilişkilerinde sorun yaşayan, özellikle de oğluyla iyi geçinemediği için çalışmaya gelmiş bir insandı. Mehmet Bey, beni o kişinin gençliği yerine, grup içinden belirlediği iki kişiyi de anne ve babasının yerine seçti. Birkaç saniye sonra yerine geçtiğim kişinin hisleri yavaş yavaş beni sarmaya başlamıştı ve ben gerçekten kendimi çok farklı hissediyordum. Hayatımda daha önce hiç tanımadığım bir öfke duygusu bedenimi ve beynimi kapladı. Sinirden gözlerimden yaşlar akıyordu. Gözlerimi açmak istemiyordum. Hayattaki herkesten özellikle de kendi anne babamdan nefret ediyordum. Ancak bir yandan da içimde nefretin verdiği garip bir güç hissediyordum. Sanki kimse beni yenemezdi. İçimden (Tuğçe olarak) “Allah, Star Wars filmindeki Anakin olduk galiba” dedim. Aniden gözümü açtım. O an karşımda, dizimi seyretmekte olan bir kadın benim gözümü açmamla birlikte yerinden zıplayıverdi. (Terapi bittikten sonra buna bayağı gülmüştük.)

Mehmet Bey sırayla neler hissettiğimizi sordu. Yaşadığımız hisleri tek kelime veya cümleyle, kısaca açıkladık. Bulunduğum yerde biraz daha bekledikten sonra ilk anki kadar öfkeli olmadığımı fark ettim. Öfkem tam olarak geçmemişti ama en azından şimdi kendimi biraz daha sakin hissediyordum. Mehmet Bey, anne ve babama söylemem için birkaç cümle tekrar etmemi istedi. Daha sonra yerlerimize oturduk.

Aile dizimlerinde önemli ve ilginç olan nokta, dizime temsilci olarak katıldığında hissettiğin duyguların dizimden çıktıktan sonra tamamen ortadan kaybolması. Ancak, eğer kendini dinleyen bir insansan başkasının yerine çıktıktan sonra bunun sana da etki ettiğini (tabii ki olumlu biçimde) anlayabilirsin.

Demek istediğim yerine geçmiş olduğum öfkeli kişi aslında benim de rahatlamamı sağladı. Normalde sakin görünen ben, fark ettim ki, içimde -karın bölgemde- sıkışmış bir tıkanıklık taşıyormuşum. Dizimden sonra bunun tamamen salındığını hissettim ve rahatladım. Sanki kendimi kastığım bazı şeyler otomatikman çözülmüş ve bedenimden salınıp gitmişti. Kaslarım rahatlamış, yüzüm gevşemişti. Bunun dışında aile diziminin etkisini merak eden arkadaşlarıma hep anlattığım bir olayı ilk kez bu deneyimimde fark ettim: Yerime oturduğumda kendimi, duygularımı şöyle bir tarttım ve gördüm ki, insan olarak tanışık olduğumuz (ancak tabii ki kişiden kişiye değişiklik gösteren) bütün duygular bedenimde eşitlenmişti. Öfke, sevinç, coşku aklına ne gelirse bütün kimyam birbiriyle aynı miktara gelmişti. Zihnimin içinde bunu, laboratuarda cam tüplere yerleştirilmiş renkli sıvılar olarak canlandırdım. Tüm sıvılar eşit miktardaydı. Sanki uzayda bir yerde sıfır noktasında duruyordum. Bulunduğum yerden insanlara ve çevreme baktığımda içimde hiçbir yargı yoktu. Her şeyi olduğu gibi kabul ediyordum. Ruhumun gözenekleri açılmış ve içinden bir rüzgâr esiyor gibiydi. Hissettiklerim dışarıdan da anlaşılıyor olacak ki, insanlardan “Ne kadar duru görünüyorsun” şeklinde yorumlar aldım. Anladım ki, insanlar belli bir duygu yüklendiğinde çevresine de aynı şekilde bakıyor. Ancak yargı perdesi kalktığında geriye o hep aradığımız saf gerçeklik kalıyor.

Aile diziminin özünde atalarımızdan bizlere miras kalmış yüklerden arınmak yatar. Geçmişte yaşanmış herhangi bir travma, kuşaklar sonra konuyla hiç ilgisi olmayan (hatta bilmeyen) bir aile bireyinin üzerine yapışabiliyor. O zaman da kişi, kendi yaşaması gereken hayat yerine yıllar boyunca ona ait olmayan bir mirasla yaşıyor. Davranışları gerçek kendini yansıtmasa bile o yine de kendini böyle bir yükümlülüğün altına sokmuş oluyor.

Aile dizimini psikoterapinin geldiği son nokta diye tanımlamamın nedeni, 20’nci yüzyılın başlarında bile sorunu sadece kişiyle bağlantılı gören tıp, zamanla bunun aileyle bağlantılı olduğuna geçmiş ve artık ailenin ruhu olarak kabul edilen ortak bir kolektif bilinçten geldiğini kanıtlamıştır. Hepimiz hem biyolojik olarak genetik kalıtımla hem de beyindeki ayna nöronlar vasıtasıyla (empati ile) çevremizden bazı rol modeller ediniyoruz. Özellikle çocukken çok açık olan bilinçler, kör vicdanla anne veya babasının adına kendini feda etmeye yönelebiliyor. Örnek vermek gerekirse kanser hastalığının dizimlerde ortaya çıkan (en sık rastlanılan) etkeni, kişinin kendine yaşamda sıranın gelmemesini hissetmesidir. Bu belki annesinin yaptırdığı bir kürtajdan veya ailedeki başka bir kayıptan kaynaklanıyor olabilir. Hasta olan insanın, yaşamı boyunca yetişkin gibi davranan, kendisi yerine başkalarını hep düşünen biri olması muhtemeldir.

Aile ruhu öyle bir mekanizmadır ki, asla kimsenin dışlanması diye bir şey söz konusu olamaz. Doğmamış düşükler bile aile ruhunun bir parçasıdır ve yazının başında bahsettiğim “görünmez” enerjiler olarak dizim esnasında tekrardan bir temsilci tarafından canlandırılarak olması gereken konuma (düzleme) yerleştirilir. Tekniğe aile dizimi denmesi, zaten bu düzlemlerin düzgün dizilmesi anlamını taşır. Bir çocuk hiçbir zaman anne veya babasına ebeveynlik yapamaz. Ailede herkes varoluşsal sırasına göre (sembolik olarak bir merdiven gibi) alt alta yerleştirilir. Her kişi ondan önce yaşamış ve onun dünyaya gelmesinde katkıda bulunmuş ruhlara içsel olarak saygı duymalı ve her ne olursa olsun o kişinin yaptıklarını kabul etmelidir.

Dizimlerde bütünlük
Sistem dizimleriyle yedi sene önce tanıştım ama 10 seneden fazla süredir birçok enerji çalışmasının içinde yer aldım. Her biri benim için ayrı önem taşır. Yaşadıklarımı hiçbir yere yazmamış olmama rağmen, asla uygulama esnasında zihnimde gördüklerimi ve kalbimde hissettiklerimi unutmam. Aile diziminde yaşadıklarım benim için ayrı değere sahip. Cumartesi ve Pazar olmak üzere tam iki gün süren çalışmanın ardından Mehmet Bey, hepimizin neler hissettiğini sorduğunda herkes çok olumluydu. Sıra bana geldiğinde  “Hepinize çok teşekkür ediyorum. İki gün sonunda anladığım şey, aslında hiçbir şeyin tesadüf olmadığı ve buraya gelen herkesin ortak bir şeyin parçası olduğudur” dedim. Neyin parçası olduğumu bilmiyordum ama bunun bir geometrisi olduğuna emindim. Sanki temsil sırasında kurulan alanlar bizim göremediğimiz bir cismin veya henüz algılayamadığımız bir organizmanın parçasıydı.

Pazar günü evimize dönerken Mehmet Bey bir, iki gün beklememizi ve dizim hakkında pek fazla konuşmamamızı tavsiye etti. Dediğini daha sonra, yapılan çalışmanın aslında daha büyük bir aile ruhuyla bağlantılı olduğunu ve ruh hareketlerinin biz insanlara göre daha ağır olduğunu okuyunca anladım. Konuşarak araya yorumlar katmanın ve zihni devreye sokmanın pek anlamı yok. Aile dizimi jargonuyla “akışa bırakmak” en iyisi.

Katıldığım diğer dizimlere gelen (özellikle ilişki veya işinde sorun yaşayan) bazı insanlarda  gözlemlediğim başka bir nokta ise “durumu kabul etmenin” ne olduğunu ancak dizimden sonra anlamaları. Kafalarında kendi fikirlerini değiştirmeden hayatlarında olup bitenleri değiştirmek isteyen insanlara rastlayabiliyorsun. Her biri çok ilginç. En başta verdiği tepkilerin hızla değişimini görmek, bana heyecan vermiyor desem yalan olur.

Aile diziminin bence en çarpıcı özelliği etkinin hemen gerçekleşmesi ve bunu hem görüyor hem de yaşıyor olman. Klasik psikolojide olduğu gibi yıllar süren konuşmalara gerek yok. Hellinger zannediyorum, “az laf, çok iş” prensibini göz önünde tutarak geliştirmiş sistemik dizimleri. Şaka bir yana kendisini 2006 senesinde Boğaziçi Üniversitesi’nde izleme şansım oldu ve gördüklerim inanılmazdı. Birçok sağlık sorunu olan kişinin nasıl tekrardan yaşam enerjisiyle dolduğuna tanık oldum. Aile dizimi fenomeni kesinlikle anlatılmaz yaşanır.

Alan çalışmaları
Birçoğumuzun lise hayatını karartan ünlü Fransız matematikçi, bilim adamı ve filozof René Descartes’ı düşünüp var olabilen kişilik olarak tanıyoruz. 17’nci yüzyılda geliştirmiş olduğu düşünce sistemiyle büyük değişim yaratan bu adam artık sadece öğrencilerin değil, bazı bilim adamlarının da içini sıkmış vaziyette.

Bugün hâlâ lineer algıda, sadece neden-sonuç denklemi üzerine düşünen beyinler sayı olarak çok gibi görünse de ömürlerinin bitmesine az kaldı. Sonsuz olasılıklar çağı 21’inci yüzyılda güvendiğin, gözle görülen ve işleyişini bildiğin üç boyutlu fizik alemi için sana yol gösteremeyecek. Aile dizimlerinin açıklaması güncel bilimle (kuantum fiziği ve nöro-biyolojinin keşifleriyle) eş zamanlı ilerliyor, şimdi materyalizmden uzaklara gidiyoruz.

Morfik alan
Temsillerde ölmüş insanların düzlemde yerine yerleştirilmesi veya birbirini hiç tanımayan insanların başkasının ailesindeki bireylerle aynı davranışları sergilemesini açıklamak için Morfik Alan’dan bahsetmek gerek. Mekânsal ve zamansal mesafeye rağmen bağ kurulması ve rezonansa geçilmesi olayına A New Science of Life kitabının yazarı İngiliz Biyolog Rupert Sheldrake, (Jung’çuların “kolektif ya da ailesel bilinçaltı” diye algıladığı) “morfik rezonans” adını veriyor. Bu bir anlamda bilginin aslında bir yerden başka yere taşınmadığının, yani kuantum fiziğinde açıklandığı gibi evrende her yerde tüm bilginin zaten mevcut olduğunun göstergesidir.

Danışanın ailesel sisteminden gelen bilgiler, mekân ve zamandan bağımsız olarak asılı kaldığı için danışanın sorunu ve niyeti düzeyinde (temsilciler tarafından) oluşturulan alanda yeniden bedene bürünmüş olur. Daha sonra terapist tarafından yapılan yönlendirmeler ile kişi kendi için en iyi olasılığa yönlendirilir. Temsil edilen aile bireyleri o anda böyle bir dizimin yapıldığından bihaber olsa bile etkisini hisseder.

Doktor Mehmet Bey konuya şöyle bir örnek veriyor: “Bir kadın danışan, oğlunun kendisiyle 10 yıl önceki bir kavgadan beri konuşmadığını ifade etmektedir. Annenin çektiği ıstırabı tahmin edebiliyoruz. Ancak olumsuz davranışlarının arkasına sinen oğlunun ıstıraplarını da anlayabiliyoruz. Dizim işlemi sırasında, tarafların barışmasına yönelik bir olasılık buluyoruz. Anne seminerimizden sonra evine dönüyor.Döndükten sonra, telesekreterinde oğlundan bir mesaj buluyor. Bu yaşadığını ertesi sabah bize anlatıyor ve bizler, onun o anki moral durumunu kolaylıkla görebiliyor ve anlıyoruz.”

Demin de bahsettiğim gibi aile dizimi ancak yaşandığında algılanacak bir çalışma. Lakin bilimsel gelişmeler devam ettikçe çok daha fazla açıklanabilir hale gelmeye devam ediyor. Terapistler ise üç yıllık eğitim esnasında sürekli kendi dizimlerini açıp hiçbir kör nokta bırakmadan açılımlarını sürdürüyor.

Yazı: Tuğçe Tekmen

BENZER YAZILAR