AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR!

En büyük fitness hedeflerinize ulaşmak için ihtiyacınız olan zihinsel gücü nasıl kazanırsınız?

Rich Froning dört kez Dünyanın En Fit Adamı olmadan önce, gerçekler yüzüne çarptı. 2010 yılıydı, Froning’in katıldığı ilk Crossfit Games’ti ve o, yarışmanın yıldızıydı. Son karşılaşmaya doğru ilerlerken birinciliği elinde sıkıca tutuyordu. Ardından rope climb geldi ve o hazır değildi. Mücadele etti. Bacakları tutmadı. Kaydı, dikey olarak düşerken halat avuç içlerini yaktı.

Froning, yerçekimine yenilerek ikinci oldu. Kaybının ardından iki şey fark etti: İlk olarak, o halata nasıl tırmanacağını öğrenmesi gerekiyordu. Bu yeterince kolay olmalıydı. Çılgınca bir çalışma etiği olan doğal bir atletti.

 İkinci problem daha karmaşıktı: Ödülünün her zaman bir ipin ucunda asılı olmayacağını biliyordu. Başarıya giden yolda karşısına başka engeller çıkabilirdi. Şampiyon olmak istiyorsa bir avantaja ihtiyacı vardı. Kazananların halkasına tırmanmak için gereken gücü ona verecek, o mutlak, manevi şeye. Güce ihtiyacı vardı.

Bu yüzden Froning birçok atletin yaptığını yaptı. Kendini iğneye bıraktı. Dövmecinin iğnesine. Galatyalılar 6:14. İncil’in dokuzuncu kitabından. Göğüs kafesine dövmesini yaptırdı. Ardından üst üste dört Crossfit şampiyonluğu aldı. Bu bir sır değil, kendisi de size rahatlıkla söyleyecektir: Rich Froning, gücünü İsa peygamberden aldı.

Fitness ve inanç, uzun zamandır birbirinin antrenman partneri. Orijinal Olimpiyat Oyunları, Zeus’un onuruna düzenlenen dini bir festivaldi. “Kassal Hristiyanlık (muscular Christianity)” terimi, sporun erkeklerin iyi bir form, iyi ahlak ve “erkeksi” karakter geliştirmesini sağladığı fikrini anlatmak için 1850’li yıllarda kullanılan yeni bir ifadeydi. YMCA’daki (Genç Hristiyan Erkekler Birliği) “C” harfi, bir zamanlar özellikle Hristiyanlığı vurguluyordu. Muhammed Ali ne zaman yeni bir galibiyet ile dünyayı şaşırtsa, bunu Allah’a atfediyordu. Şimdilerde, televizyondaki bir atlet Tanrı’ya şükranlarını sunduğunda, bu klişe gibi görünebiliyor.

Rich Froning dört kez Dünyanın En Fit Adamı olmadan önce, gerçekler yüzüne çarptı. 2010 yılıydı, Froning’in katıldığı ilk Crossfit Games’ti ve o, yarışmanın yıldızıydı. Son karşılaşmaya doğru ilerlerken birinciliği elinde sıkıca tutuyordu. Ardından rope climb geldi ve o hazır değildi. Mücadele etti. Bacakları tutmadı. Kaydı, dikey olarak düşerken halat avuç içlerini yaktı.

Froning, yerçekimine yenilerek ikinci oldu. Kaybının ardından iki şey fark etti: İlk olarak, o halata nasıl tırmanacağını öğrenmesi gerekiyordu. Bu yeterince kolay olmalıydı. Çılgınca bir çalışma etiği olan doğal bir atletti.

 İkinci problem daha karmaşıktı: Ödülünün her zaman bir ipin ucunda asılı olmayacağını biliyordu. Başarıya giden yolda karşısına başka engeller çıkabilirdi. Şampiyon olmak istiyorsa bir avantaja ihtiyacı vardı. Kazananların halkasına tırmanmak için gereken gücü ona verecek, o mutlak, manevi şeye. Güce ihtiyacı vardı.

Bu yüzden Froning birçok atletin yaptığını yaptı. Kendini iğneye bıraktı. Dövmecinin iğnesine. Galatyalılar 6:14. İncil’in dokuzuncu kitabından. Göğüs kafesine dövmesini yaptırdı. Ardından üst üste dört Crossfit şampiyonluğu aldı. Bu bir sır değil, kendisi de size rahatlıkla söyleyecektir: Rich Froning, gücünü İsa peygamberden aldı.

Fitness ve inanç, uzun zamandır birbirinin antrenman partneri. Orijinal Olimpiyat Oyunları, Zeus’un onuruna düzenlenen dini bir festivaldi. “Kassal Hristiyanlık (muscular Christianity)” terimi, sporun erkeklerin iyi bir form, iyi ahlak ve “erkeksi” karakter geliştirmesini sağladığı fikrini anlatmak için 1850’li yıllarda kullanılan yeni bir ifadeydi. YMCA’daki (Genç Hristiyan Erkekler Birliği) “C” harfi, bir zamanlar özellikle Hristiyanlığı vurguluyordu. Muhammed Ali ne zaman yeni bir galibiyet ile dünyayı şaşırtsa, bunu Allah’a atfediyordu. Şimdilerde, televizyondaki bir atlet Tanrı’ya şükranlarını sunduğunda, bu klişe gibi görünebiliyor.

Dünyadaki kimse inancınızı ölçemez. Onunla güreşebilirsiniz ancak ölene kadar final puanınızı göremezsiniz. O zaman dek, inancınızın performansınızı artırdığını gösteren net rakamlar nadir bulunur. Ancak hiç yok değillerdir. Araştırmalar, atletik performansın fiziksel yetenekler ve psikolojik durumun bir bileşimine bağlı olduğunu gösteriyor. İnançlı biri için, bu ikisi birbirine dolanmıştır. Bu noktadan bakınca, inancın performansı etkilemesi mantıklı geliyor.

İnançlı olanlar kalp ve ruhtan bahsederken, bilim beyine işaret ediyor; egzersizlerin zihinsel bileşenleri bizim hayal ettiğimizden çok daha güçlü. Meditasyon, kendinle konuşma, akıl oyunları… Hepsinin yardımı olur. Hareket etmeyi bırakma kararının hem fiziksel hem de psikolojik tetikleyicileri vardır ancak psikolojik olanlara şekil vermek daha mümkündür.

Endure: Mind, Body, and the Curiously Elastic Limits of Human Performance kitabının yazarı Alex Hutchinson, durumu şöyle tanımlıyor:  “Psikobiyolojik modelde (egzersizde dayanma ve yoğunluk) çaba yin ise motivasyon da yang’dır. Hissettiğiniz çaba algınızda vites düşürüp motivasyonunuzda vitesi yükseltebildiğinizde, performansınızı artırabilirsiniz. İnanç –ve kendine inanma– vites değiştirmenize yardımcı olur.”

İlk olarak inancınızı test edin. Araştırmacılar, 180 elit Koreli atletle yapılan, çığır açan bir araştırmada, dua etmenin, yüksek seviye atletlerin yarışmanın getirdiği stresle başa çıkmak için kullandığı yedi stratejiden biri olduğunu tespit etti. Bundan beş yıl sonra yayımlanan başka bir çalışma ise, yarışmadan önce, yarışma esnasında veya yarışmadan sonra atletler tarafından duanın kullanımını “performansı artırmak için yaygın ve değerli bir uygulama” olarak tanımladı.

Tüm bunlar, sezgisel olarak mantıklı geliyor. Ancak gerçek rakamlar olmadan kesin bir sonuca ulaşmak zor. Affetmek –birçok inancın ana ilkesi- üzerine 2014’te yapılan bir çalışmayı oldukça kışkırtıcı yapan da bu. Araştırmacılar, bir grup gönüllüden ciddi ölçüde kırıldıkları birini affettikleri bir olayı, diğer gönüllülerden ise kin tutmalarına neden olan benzeri bir olayı hatırlamalarını istedi. Ardından herkes bir tepeye tırmandı. Affedenler, affetmeyenlere kıyasla tepeyi daha az dik olarak algıladı. Tabii ki, buradaki anahtar kelime “algıladı”. Gerçekten ölçüldüğünde, sonuçlar çok şaşırtıcıydı: Fitness testi olduğunu düşündükleri bir teste tabii tutulan affedenler, affetmeyenlerden daha yüksek skorlar aldı.

Şu anda 30 yaşında olan Froning, affetmenin daha üstün bir başarı getirdiğinin yaşayan kanıtı olabilir- affetmeniz gereken ilk kişinin bazen kendiniz olduğunu kabul edersek tabii. Galatyalılar dövmesini yaptırmadan çok önceleri de Hristiyandı, ancak düşüşünün ardından kendini yeniden düzeltmesi gerektiğini hissetti. İnançla yetiştirilmişti fakat üniversite yıllarında dinden uzaklaştığı olmuştu. Ayrıca Tanrı’dan çok Crossfit’e tapıyor olabileceği fikrinden rahatsızlık duyuyordu; yarışmayı putperestliğin bir formu haline getirdiğinden, tüm gücün kendisine ait olduğuna inandığından…

Clean and jerk hareketinin fazla zor olduğunu düşündüğünde görmesi için, İsa’nın çarmıha gerilmesiyle ilgili İncil’den ayetleri ayakkabılarına yazmaya başladı. Froning, İsa’nın acısına odaklanarak kendi rahatsızlığının sınırlarını yeniden çiziyordu. Bu tekniğin geçerliliği, egzersizin acı verici ve rahatsız edici olabileceği fikrini kabul eden antrenmansız katılımcıların gerçekten de egzersiz süresini artırdığını ve algıladıkları antrenman çabasının azaldığını gösteren, 2015 yılında yapılan bir çalışmayla kanıtlandı.

Galatyalılar dövmesi, inancın beyanından çok inancın yenilenmesiydi. Böylece, dünyada kalan her gününde Froning, tenindeki yazıyı görecek ve o kelimelerle hem güçlenecek hem de alçak gönüllü olacaktı: “Bana gelince, Rabbimiz İsa Mesih’in çarmıhından başka bir şeyle asla övünmem. O’nun çarmıhı aracılığıyla dünya benim için ölüdür, ben de dünya için.” Ardından kazanmaya başladı.

Bedensel tapınağınızı iyileştirmenin veya zafer kazanmanın Tanrı’yı yücelteceğine gerçekten inanıyorsanız, kazanmak için dua etmenin yapılacak doğru şey olduğu anlamı çıkmaz mı? Froning, “Aslında bir müsabakayı kazanmak için dua ettiğimi hiç sanmıyorum,” diyor. “Bu daha çok ‘Beni koru.’ şeklinde oluyor. Zaten gerekli çabayı gösterdim. Şimdi yalnızca bu çalışmamın karşılığını alıyorum ve sinirlerimin beni etkilemesine izin vermiyorum. Ne olursa olsun, kazanayım veya kaybedeyim, hiçbir sorun olmayacağını bilmenin getirdiği huzur veren bir etki var. Tabii ki Tanrı’nın biraz daha fazla yardım edebileceğini düşündüğüm kötü geçen yarışmalarım oldu.” diye de kıkırdayarak ekliyor.

İnançlı atletlerin, inanmayanlara kıyasla rekabet avantajı olduğunu düşünüyor mu? “Tabii ki,” diyor Froning. “Kişisel olarak ben, inancım olmasa şu an bulunduğum noktada olmazdım. Bunun bir gerçek olduğunu biliyorum. Bu yüzden, benim için evet. Antrenman yaparken asla mümkün olmadığını düşündüğüm şeyleri, yarışırken yaptım. O nedenle, bunun nereden geldiğini açıklayamam ancak oralarda bir yerde yardım eden biri olduğuna eminim.” İnancın, yarışmacıların stres ve kaygıyla başa çıkmasını, üstün performans elde etmesini ve spora katılımına bir anlam kazandırmasını sağlayan yardımcı bir faktör olduğunu belirten araştırma, Froning’in hislerini destekliyor.

Ayrıca, inancınızın ve gelişmiş performansınızın başkalarına yardım edeceğine inanmanın getirdiği büyük bir güç var. Froning, “Başka birisi için bir şey yapmak veya başka birisi için çalışmak, mümkün olduğunu düşündüğünüzün ötesinde veya yalnızca kendiniz için yaparken mümkün olanın ötesinde kendinizi zorlamanızı sağlıyor,” diyor. “İnancım, ailem, her ne olursa olsun, bunu başka birisi için yapıyorsanız her zaman kendinizi biraz daha fazla zorlayacaksınız.”

Bu düşünce yapısı, motivasyon yoğunluğu teorisi veya MIT diye adlandırılan bir alan üzerine çalışan İtalyan egzersiz araştırmacısı Samuel Marcora tarafından desteklendi. Marcora, “MIT’nin bileşenlerinden birisi potansiyel motivasyondur, yani bir görevi başarıyla tamamlamanın sizin için ne kadar önemli olduğu,” der. “Başarınızı, başka birinin iyileşmesine bağlamanızın, özellikle de Tanrı’nın onu iyileştirebileceğine inandığınız takdirde, oldukça güçlü bir motive edici etkisi olabilir.”

Harvard’da davranış bilimi profesörü olan Anne Harrington, “Tanrı’ya inanmıyorsanız alternatif inanç türleri arayın. İster sağlık olsun, isterseniz kişisel gelişim veya başka bir şey, belirli bir rutin veya uygulamaya duyulan derin bağlılık ya da bunların gücüne duyulan inanç buna örnek verilebilir,” diyor. “İnanç faktörü, her zaman daha yüksek bir güce işaret etmek zorunda değildir. Bazen inancın gücü, inancın kendisinde yatar.”

Sahte performans artırıcı verilen koşucuların, 3.000 metre koşu sürelerini iyileştirdikleri bir Birleşik Krallık araştırmasına atıfta bulunan Marcora da bu görüşe katılıyor. “Bu, bir şeyin performansınızı artıracağına olan inancınızın, performansınızı gerçekten artıracağına bir kanıttır,” diyor. Koreli atletlerin, yaptıkları sporun stresiyle başa çıkmalarında dua etmenin yardımı olduğunu söyleyen yüzde 22’lik kısmına ek olarak, yüzde 19’u da batıl inançları –testislere dokunmak da dâhil olmak üzere- mücadele etmelerini sağlayan bir yol olarak gösterdi.

Marcora, inanç ne kadar güçlü olursa sonuç üzerindeki etkisi de o kadar güçlü olur ve dini inançlar, insanoğlunun sahip olduğu en güçlü inançlar arasındandır, diyor. “Dua etmenin veya Tanrı’yla bir ilişki içinde olmanızın performansınızı geliştirdiğini düşünüyorsanız, bu düşünceniz kendini gerçekleştirir.” (“Tombala” çekmenin gücünü hesaba katmamış.)

Indiana Wesleyan’dan nörobilim araştırmacısı ve ABD İhtiyat Kuvvetleri’nde din görevlisi olan Jim Lewis’in dediğine göre, doğru çabayla, manevi açıdan formda olmak birçok inançta işe yarayabilir. Lewis, “Fiziksel form gibi, manevi forma da öylece kavuşulmuyor,” diyor. “Kendi geleneğinizin manevi disiplinine göre uygulanan kasıtlı bir çaba ve düzenli egzersiz gerektiriyor.”

Lewis, psikolojik sağlamlıktan –güçlüğe, acıya, cefaya ve kayıplara dayanma kapasitesinden- manevi formunuzla ilgili en önde gelen nokta olarak bahsediyor. Bu, güçlü bir döngü kuruyor: Performanslarının, inançları sayesinde güçlendiğini düşünen atletler, aynı zamanda inançlarının da test edildiğinde güçlendiğini düşünüyor. Bu yüzden her kaybettiklerinde, daha iyi kazananlar oluyorlar. Atletler şu bildik sözü seviyor: “Beni öldürmeyen şey, güçlendirir.” Lewis, bunun ünlü ateist Friedrich Nietzsche’nin bir sözünden uyarlama olduğuna işaret ediyor. Bu ironi hiçbir şeyi değiştirmiyor. Lewis, “Bu bir taslaktır,” diyor. “Hem inançta hem de fitness’ta, söylenen değil, yapılan önemlidir.”

BENZER YAZILAR