ALKALİ DİYET GERÇEKLERİ

Son yıllarda en çok konuşulan konulardan biri de alkali diyet. Senin de merak ettiğin bir konuysa, bilimsel alt yapısını ve öne sürülen iddiaları birlikte inceleyelim.

Yazı: Diyetisyen Dilara Koçak

Alkali diyeti bir yerlerde muhakkak duymuş, “alkali su” içenlere ve alkali beslenmeye çalışanlara rastlamışsındır. Zaman zaman mucizevi diyetler öne sürülüyor, popüler oluyor ve konuşuluyor. Bütün bunlar konuşulurken ben, her zaman makaleleri takip ederek kanıta dayalı verileri sunmaya çalışıyorum. Konu insan sağlığı olduğunda, kanıta dayanan verilere sahip olmayan hiçbir beslenme programının, sağlığın korunmasında veya geliştirilmesinde rol alamayacağını düşünüyorum.

Alkali Diyetin Hikâyesi
Hikâye 19. yüzyıla kadar uzanıyor; zaman içinde alkali diyet farklı ihtiyaçlara göre derecelendirilerek değişmiş. Konuyla ilgili onlarca kitap olduğunu söylemeye gerek bile yok. Alkali diyet planının çalışması da aslında yıllar önce başlamış. Fizyologlar, diyetin idrarın asitliğini nasıl etkilediğini belirlemek için bir çalışma yürümüş. Vücut sıvılarının pH’ını düzenlemede böbreğin işlevini anlamaya çalışmış.

Bir Fransız biyoloğu olan Claude Bernard, bir tavuğun diyetini bitkilerden ete çevirerek, idrarın alkaliden asidiğe dönüşmesini sağlamış. Bu bulgular, kül olarak da bilinen, yanmış gıda kalıntılarının asitliğine ve kimyasal özelliklerine odaklanan daha ileri araştırmaların önünü açmış. Bu teori, bu tür gıdaların metabolize edildiği zaman, kalıntıların vücutta alkali kül veya asit külü üreteceğini, yanma ile oksitlenmiş olanlarla karşılaştırılabileceğini öne sürmüş. 20. yüzyılda ise beslenme bilimcileri bu kuramı, kişinin diyetindeki katyonlara (pozitif yüklü parçacıklar) ve anyonlara (negatif yüklü parçacıklar) odaklanarak incelemiş.

Şimdi gündemde olan alkali diyet de aslında buna dayanıyor. Daha önce pH seviyesi hakkında bir şeylerduymuşsundur: Bir maddenin asit ya da alkali durumunu simgeler. (pH sıfır ise tamamen asidik, 7 nötr, 14 ise tamamen alkali kabul edilir.)

pH seviyeleri vücudumuzun her bölümünde aynı değildir, örneğin midemiz daha asidiktir. Kanımızın pH’ı ise her zaman belli bir aralıktadır (7,35 – 7,45) ve vücut, kanı her zaman bu aralıkta tutmak üzere programlanmıştır. Kan pH’ındaki çok küçük değişiklikler, vücutta enzimatik reaksiyonları ve fizyolojik olayları çok ciddi şekilde etkiler. Tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabilir.

Alkali Diyet Ne Söylüyor?
Alkali diyet, tükettiğimiz besinlerin vücudumuzun asitliğini ve alkalitesini değiştirebileceği düşüncesine dayanıyor. Oysa yapılan çalışmalar, yediklerimizin yalnızca idrarımızın asitliğini veya alkalitesini değiştirebileceğini gösteriyor. Bununla birlikte idrar pH’ı, genel vücut pH’ının ve genel sağlığın çok zayıf bir göstergesi. Çünkü idrarın pH değeri, diyet dışındaki birçok faktörden de etkilenebiliyor.

Alkali diyet teorisine göre; et ve et ürünleri, kümes hayvanları, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri asidik etki gösterir ve asla tüketilmemesi gerekir. Doğal yağlar, nişastalar ve şekerler ise nötrdür, yani tüketilebilir. Taze sebze ve meyveler, fındık gibi yağlı tohumlar, soya fasulyesi, zeytinyağı, baklagiller ve sebzeler ise alkali etki gösterir ve sınırsız tüketilebilir.

Tavsiye edilen alkali diyet besinlerinin birçok besleyici faydaya sahip olduğunu kabul ediyoruz. Ancak sadece bu besinlerin tüketildiği bir beslenme programında gerçek bir engel var; o da bilimsel kanıtların yokluğu. Bunun yanı sıra biliyoruz ki; sağlıklı olsa bile tükettiğimiz her şeyin fazlası vücudumuzda yağ olarak depolanıyor. Alkali diyette tüketimi sınırsız olarak gösterilen besinlerin istenildiği kadar yenilebilecek olması, kilo problemi yaşanmasına sebep olabiliyor.

Yan Etkileri
Alkali seviyen çok yüksek olduğunda, vücudunun metabolik alkalozda olduğu söylenir. Bu durum çeşitli ortak belirtiler yoluyla kendini gösterebilir. Genel olarak metabolik alkaloz belirtileri; bilinç bulanıklığı, baş dönmesi, bulantı, kusma, elde, yüzde veya ayaklarda uyuşukluk veya karıncalanma, uzun süren kas spazmları.

İDDİALAR DOĞRU MU?

“Asit oluşturan besinler osteoporoza neden olur.” Alkali diyet savunucuları, asit oluşturan besinleri tüketmenin kemiklerden kalsiyumun çekilmesine ve dolayısıyla kemik mineral yoğunluğunun azalmasına neden olduğunu ileri sürer. Klinik çalışmalara bakıldığında, asit oluşturan diyetlerin vücuttaki kalsiyum seviyeleri üzerinde hiçbir etkisinin olmadığı görülüyor. Hatta bazı çalışmalar, protein içeren besinlerin kalsiyum tutulumunu arttırarak, kas ve kemik onarımını uyaran IGF-1 hormonunu aktive ederek kemik sağlığını iyileştireceğini gösteriyor.

“Asit oluşturan besinler kansere neden olur.” Alkali diyet, birçok kanserin sadece asidik bir ortamda büyüdüğünü ve alkali bir diyetle tedavi edilebileceğini, hatta iyileştirilebileceğini iddia eder. Ama yapılan çalışmalar kanser ve asit oluşturan besinler arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını gösteriyor. Hatta bu çalışmalar, kanser hücrelerinin alkali ortamlarda da büyüyebileceğini ortaya koyuyor.

SÖZÜN ÖZÜ
Alkali diyetin öne sürdüğü iddiaların bilimsel bir alt yapısı yoktur ve diyet ile vücudumuzu (kan pH’ını) alkali yapmak imkânsızdır. Alkali diyetin önerdiği grup besinlerini sağlıklı beslenme düzeni çerçevesinde dengeli bir şekilde tüketebilirsin. Ancak protein kaynağı besinlere; süt ve süt ürünlerine de yine dengeli bir şekilde ihtiyacımız olduğunu unutmamalısın.

 

BENZER YAZILAR