Çağımızın korkulan hastalıklarının başında Alzheimer geliyor. Nüfusun yaşlanmasıyla orantılı bir şekilde artış gösteren hastalığın 2050 yılında görülme sıklığının 2 kat artış göstereceği öngörülüyor.Uzmanlar, kişilerin sürekli bir öğrenme çabası içinde olmasının beyni genç tuttuğunu, Alzheimer’a karşı en önemli silah olduğuna dikkat çekiyor.
21 Eylül Dünya Alzheimer Günü’nde hastalık hakkında farkındalık oluşturulması ve bilgi verilmesi amaçlanıyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesinden Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, Alzheimer hastalığının uzun yıllardır bilinmesine karşın hastalığa olan ilginin ve farkındalığın son yıllarda arttığını söyledi.
Nüfus yaşlandıkça farkındalık artıyor
Hastalığın bilinmesinde toplumun yaşlanmasının da çok etkisi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Türkiye gibi genç nüfusa sahip toplumlarda bu hastalık hakkında yeni yeni farkındalık düzeyi artsa da Japonya, Almanya ve Amerika gibi yaşlı nüfusun çok olduğu ülkelerde yıllardır bu hastalık konuşulmaktaydı. Alzheimer hastalığıyla ilgili farkındalığımız arttı. Toplum yaşlandığından hastalığı daha çok duyar olduk ve olacağız da” dedi.
Her 60 saniyede 1 hasta ortaya çıkıyor
Hastalığın ilk olarak 1907 yılında Alois Alzheimer tarafından fark edildiğini ve ardından da tıp dünyasının bu hastalığı Alzheimer adı ile andığını belirten Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Alzheimer hastalığı modern dünyanın yaşlanma ile artan ortalama yaş ile birlikte sıklığı artan bir hastalıktır. Şu anda her 60 saniyede bir hasta ortaya çıkarken, 2050’de 30 saniyede bir Alzheimer bunaması vakası ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Kadınlarda 65 yaşında meme kanseri görülme sıklığı %7 iken, Alzheimer hastalığı görülme oranı %17 gibi daha yüksektir” dedi.
Kadınlarda daha sık görülüyor
“Alzheimer sıklığının artışının en önemli nedeni yaştır” diyen Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Kadınlarda erkeklere oranla biraz daha sık görülmekle birlikte, 65 yaşındaki 100 kişiden 9-15’inde, 75 yaş grubundaki 100 kişiden 15-20’inde ve 85 yaş grubundaki 100 kişinin ise neredeyse 30-40’ında Alzheimer hastalığı ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle bakıldığında yaş Alzheimer hastalığı gelişimi için en güçlü risk faktörüdür.Özellikle ileri yaşla birlikte kişide kalp-damar hastalığı veya kafa çarpması (travma) hikayesi de var ise daha belirgin olarak ortaya çıkabilmektedir” uyarısında bulundu.
Kırsal bölgede Alzheimer riski 2 kat fazla
Sanılanın aksine Alzheimer’ın büyük şehirlerden çok kırsal kesimde daha sık görüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Düşük suç oranları, daha az gürültü, kirlilik ya da sakin ortamda aile yaşamı kurmak için kırsal bir bölgede yaşamayı tercih eden birçok kişi olmasına rağmen, son araştırmalar kırsal bir bölgede yaşamanın Alzheimer hastalığı ortaya çıkma riskini ikiye katlayabileceğini gösteriyor. Sonuçlar, köylerde ve banliyölerde doğup büyüyen bir bireyin, şehirde yaşayan bireylerle karşılaştırıldığında, daha sonraki yaşamlarında Alzheimer hastalığı gelişme riskini iki katına çıkardığını belirlemiş. Bu bir değil birçok çalışmada böyle” dedi.
Alzheimer’da çevresel etkenlerin rolü
Alzheimer’de genetik ve çevresel faktörlere de değinen Prof. Dr. Sultan Tarlacı, şunları söyledi:
“Bütün hastalıklar için günümüzde genetik bir neden tanımlanmış durumdadır. Alzheimer için saf genetik nedenler %1’in de altındadır. Elbette hastalıkla ilgili tüm genleri bilmesek de, bazı kişilerde çok erken yaşta ortaya çıkmasından genetik nedenlerin sorumlu olduğunu bilmekteyiz. Temel olarak bir hastalıkla ilgili genleri taşıyor olmanız, o hastalığa mutlaka yakalanacağınız anlamına gelmez. Ancak kötü ve olumsuz çevre şartları o hastalık lehinde bir baskı oluşturur ise soydan gelen genetik eğilimle de ikisi bir araya gelerek hastalığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Çevresel baskı dediğimiz, birçok şekilde olabilir. Bu beslenme şekli, travma, solunana kirli hava, kişide aynı zamanda başka hastalıkların da olması, eğitim seviyesinin düşük olması, bazı ilaçları geçmişte kullanıyor olmak, kaliteli yani çok kaynaktan ve çeşitlilikte beslenmemek, hobi-ilgi azlığı, egzersiz yapmamak, sigara-alkol alışkanlığı, tip II Diyabeti olmak, homosistein yüksekliği, şişmanlık, kan yağlarında ciddi yükseklik, kontrolsüz hipertansiyon, kronik depresyon gibi faktörlerin bir çoğu bu çevresel baskı unsurları içinde sayılabilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Alzheimer hastalığı genleri taşısanız da, çevresel kötü nedenleri iyileştirdiğinizde ya Alzheimer olmaz ya da olacak ise daha geç yaşta ve de daha hafif şiddette ortaya çıkmasını sağlarsınız.“
Risk faktörleri iyi yönetilmeli
Alzheimer’den korunmanın alınacak bazı önlemlerle mümkün olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Alzheimer ile ilgili birçok risk faktörünü bildiğimizden (kalp damar hastalıklar, sigara, alkol kullanma, kontrolsüz hipertansiyon ve diyabet, depresyon) bu risk faktörlerinin önceden kontrol altına alınıp hasta ve hekim ortaklığı ile yönetilmesi, Alzheimer riskini azaltır veya ortaya çıkar ise şiddetini azaltabilir” uyarısında bulundu.
Sürekli öğrenme çabası beyni genç tutuyor
Genetik etkiler dışında birçok risk faktörü için yapılabilecek müdahaleler bulunduğunu belirten Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Riskleri kontrol altına almak ilk yapılması gereken girişimlerdendir. Erken aşamalarda, kişilerin eğitimlerinin yüksek olması ve sürekli bir öğrenme çabası içinde olması beyni genç tutar ve Alzheimer’a karşı en önemli silahtır. Okuma, oyun oynama, şarkı söyleme, bol seyahat bile tek başına önemlidir. Ek olarak aerobik egzersiz beyin kan ve oksijen kullanımını arttırır. İyi gelir” dedi.
Deniz ürünleri ve balık tüketilmeli
Sağlıklı ve dengeli beslenmenin de hastalığın önlenmesinde önemli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, önerilerini şöyle sıraladı:
“Sağlıklı beslenme Alzheimer tanısı olmayan herkes için gereklidir ve çok önceden uygun beslenmek hastalığı önlemenin bir yoludur. Hastalık durumunda beslenmenin etkisi az olsa da yine de belli özelliklere dikkat edilmelidir. Ama bu bahsedeceğimiz beslenme şekli daha çok koruyucudur. Öncelikle B1, B6, B9, vitamin E ve folat açısından zengin diyetlerle beslenmelidir. Antioksidan besinleri de diyete sıklıkla katmak gerekir. Esansiyel yağ asitlerini de unutmamak gerekir. Esansiyel kelimesi bedende olmayan ve dışarıdan alınması gereken anlamına gelir ve esansiyel yağ asitlerinin kaynağı deniz ürünleri ve balıklardır.“