“Arkadaşım beni dövmek için her sabah okulun önünde beklerdi. Henüz altıncı sınıftaydık ve benden daha yapılıydı. Yetmezdi, her teneffüs vakti okulun bahçesinde zil çalana kadar beni kovalardı. Okul çıkışında da yol ayrımına kadar kaçmak zorunda kalırdım. Bu şekilde dört gün kurtuldum ama sonunda ona yakalanıp problemle yüzleştim. Bu arada hızlı koştuğumu fark etmiştim.” diyor yöneticilik yapan Nedim Çelebiler. Kendisinin koşu maceralarına kulak verin.
RÖPORTAJ: ORHAN OMAY
OKUL YILLARINDA KROS YARIŞLARINA KATILIRKEN, lisede antrenörlerim 1500 m ve 3000 m gibi mesafelerin bana daha uygun olduğuna karar verdiler. Böylece uzun mesafe koşularına başladım. Mayıs 1985’te Londra’da bir atletizm yarışına katıldım. Her iki mesafede de son üçe kalamayınca, rekabete dayalı yarışmalardan soğudum. Daha sonra İstanbul’da güzel bir koşu grubuna girince, maraton koşmuş arkadaşlar tekrar başlamam için beni desteklediler.
UZUN MESAFE KOŞMAK BEYNİMİ RAHATLATIYOR. Birikmiş konuları daha sade ve stresten uzak bir şekilde düşünmemi sağlıyor. Her hafta düzenli olarak koşuyorum ve iş hayatında yaşadığım zorlu bir konuyu farklı bir bakış açısıyla görmemi, karar vermemi kolaylaştırdığını fark ediyorum. Özel hayatımda da daha sakin ve empati kurabilen biri olmama katkısı var.
ASLA KULAKLIKLA KOŞMAM. Etrafı görmek ve duymak istiyorum. İnsanlarla konuşarak koşuyorum. Koşmak benim için dünyayla bağlantıya geçmek ve hayatı hissetmek demek.