Analist Teoman Çetin, koşu deneyimlerini bizimle paylaşıyor.
İngiltere’deki spor kültürü, koşu alışkanlığı geliştirmemi sağladı. Bir keresinde Durham’da koşarken, dar yolda karşıdan gelen arabanın durup, 1 dakika boyunca benim geçmemi beklemesini hâlâ şaşkınlıkla
hatırlarım. Normalde selamlaşmayan insanların koşarken birbiriyle selamlaşması gibi ufak detaylar, bu kültürü sahiplenmeme yardımcı oldu. İstanbul’a döndüğümde Beşiktaş- Karaköy rotasında neredeyse kimsenin koşmuyor olması bile motivasyonu düşürmedi.
Eski milli atlet, Türkiye ve Balkan şampiyonu (1.500 m) olan annem Neşe Çetin, benim koşu antrenörüm. Onun gibi biriyle çalışmanın en zor kısmı, hafifletilmiş bile olsa verdiği programın uzun saatler çalışan
birine göre değil, idealist bir sporcuya göre hazırlanmış olması. İşlerim programı takip etmemi zorlaştırdığında, anneme asla kaçırmamam gereken antrenmanları soruyordum; o ise “Hepsini yapman lazım, hepsinin yeri ayrı” diyordu. İşi öğrendikçe, zamanla kendi ayarlamalarımı yapmak zorunda kaldım. Performans açısından ne yaparsam yapayım annemi fazla etkileyemeyeceğimi kabul ettim.
Maraton programında psikolojik yorgunluk daha ağır basıyor. Ne kadar hevesli başlarsam başlayayım, son dönemlere girdiğimde fiziksel yorgunluktan çok psikolojik yorgunluk yaşıyorum. “Neden bu işe
kalkıştım, deli miyim?” diye insan kendine soruyor. Bu noktada ne kadar yol aldığını, hedefe ne kadar az kaldığını kendine hatırlatmak yardımcı oluyor. Geriye kalan önemli antrenmanlarımı sayıp, örneğin “Dört önemli koşum kaldı, gerisi kolay antrenmanlar” diyerek kendimi ikna etmeye çalışıyorum. Eğer çok bunaldıysam ve bu bir şekilde antrenman kaçırmama sebep olduysa da kabullenirim, insanın kendine çok yüklenmemesi lazım.
Maraton koşmayı acı biber yemeye benzetiyorum, canın acıyor ama tekrar yapmak istiyorsun. 2015 Paris Maratonu’nu bitirince, herhalde bundan daha büyük bir fiziksel acı olamaz diye düşünmeme rağmen, kısa süre sonra beraber koştuğum arkadaşlarımla Barcelona Maratonu’na katılmaya karar verdik. 12-14 hafta hazırlandığım bu yarışta da 2:54 koştum. Sadece 2 dakika kadar hızlanmış görünsem de, ilk maratondaki tecrübem sayesinde daha akıllı antrenman yaptım.
Boston Maratonu’nda sakat halimle koşup finişi görmek benim için çok anlamlıydı. Hedefim 2:50’nin altında koşabilmekti. Antrenmanlarım iyi bir seviyede giderken, bisikletten düşüp parmağımı kırdım. Ameliyat olduktan üç hafta sonra tekrar koşuyordum. Dönüşümün ikinci haftasında ise Aşil tendonumdan sakatlandım. Bu sakatlık motivasyonumu tamamen kırdı. İki ay antrenman yapmadan Boston’a gittim. Yarışa birlikte gittiğim yakın arkadaşım Ruso da bana destek oldu. İlk yarıyı 1:38’de geçtik, ikinci yarıda sıcak hava, yokuşlar ve idmansızlık derken, 30’uncu kilometrede bacaklarım tamamen güçsüz düştüler. Ruso’ya devam et dedim ama beni bırakmadı. Koşar gibi yaparak, 3:47 gibi, hak kazandığım derecenin neredeyse bir saat altında yarışı tamamlamış oldum ama bitirdiğim için mutluyum.