Yaklaşık 20 dakika sonra Lapseki’ye yanaştık. Çanakkale’ye doğru döndükten sonra Ezine’ye kadar gayet hızlı bir yolculukla 75 km’yi aştık ve ana akstan çıkacağımız ilk alternatif rotamıza girdik. Ezine’den Bayramiç yönüne döndüğümde, karşımızda Kaz Dağları’nın silüeti görünmeye başlamıştı. Biraz sonra içime çekeceğim o dağ kokusunu ve yoğun oksijeni düşünmek bile gerçekten heyecanlandırıyordu. Havanın kapar gibi olması yağmur endişesi yaratsa da, bulutlar insafa gelerek bizden uzaklaştı. Bayramiç’e düz ve iyi bir asfalttan yol alıyorsunuz. Hemen yoluma devam ederek kendimi bir an önce Kaz Dağları’na, İda’ya atmaktı derdim. 5 km sonra Bayramiç Barajı karşınıza çıkıyor. Ana yoldan rahatça geçilebilecek kısa bir toprak yolla baraj gölünün yanına girebilirsiniz. Geniş bir toprak alan ve biraz mola verip civarı seyretmek keyif veriyor. Tekrar yola çıkıyorum, asfalt artık daha virajlı ve hafif bir tırmanma şeklinde seyrediyor. Çevre iyice ağaçlandı. Radyolar koşuyor. Önümüze çıkan ilk yerleşim birimi Evciler Kasabası. Buraya kadar yol neredeyse kusursuz sayılır. Evciler’in içine girdikten sonra tabelaları takip ederek Ayazma yoluna giriyorum. Burada yol biraz daha daralıyor ve daha maceraperest bir hal alıyor. Sağlı sollu manzaralar rakım yükseldikçe çoğalıyor. Ancak sarının bitki örtüsündeki hakimiyeti öyle bir hal alıyor ki, işte yolculuğun tadı şimdi iyiden iyiye hissedilmeye başlıyor. Kısa bir süre sonra İda’ya varıyorum. Mitolojiye göre ilk güzellik yarışması Afrodit, Hera ve Athena arasında burada yapılmış. Ama beni onların arasındaki ego çekişmesinden ziyade sarı, yeşil ve kırmızının küçük akarsularla buluştuğu doğa ilgilendiriyor. Ortalık o kadar sakin ve sessiz ki, neredeyse bizden başkası yok. Bunun aldığım hazzı ikiye katladığını söyleyebilirim. Havayı anlatmam zaten mümkün değil; oksijen, etrafın kokusu resmen enerjimi yükseltiyor. İstanbul’u sanki 5-6 saat önce değil de, birkaç gün önce terketmişim gibi hissediyorum.