Araştırmacılara göre daha fazla kahve tüketmek daha sağlıklı bir beslenmenin önünü açıyor ve gazlı içeceklerin tüketimini azaltıyor. Gazlı içecekler ise özellikle kalp hastalıklarına neden oldukları düşünülerek yüksek ölüm oranları ile ilişkilendiriliyor. Ancak asıl nokta bu olmayabilir. Çünkü kahve tüketenler gazlı içeceklerden uzak durmalarının tersine, kırmızı et ve alkol tüketimine daha fazla ağırlık veriyorlar. O halde, sağlık faydalarının kaynağı, kahvenin içerdikleri ile birebir alakalı olabilir. Kahve içerisinde bulunan lignanlar ve klorojenik asit gibi kimyasallar enflamasyonu azaltıp kan şekerini dengeleyerek kalp hastalıkları riskinin azalmasına neden oluyor. Bu olasılığı göz önünde bulunduran Ding ve çalışma arkadaşları, kahve içenlerin kalp hastalıklarına yakalanma risklerinin %10 daha düşük olduğunu belirtiyorlar. Ayrıca, Parkinson hastalığı ya da bunama gibi nörolojik hastalıklara bağlı olarak ölme riskleri de %9 ile %37 arasında daha düşük.
Dahası, çalışmaya katılanlar arasında günde en az 1 fincan kahve içenlerin intihar riski de %20 ile %36 arasında daha az olarak ölçülmüş. Günde 1 fincandan az kahve içtiklerini belirtenlerde ise bu risk %36 daha yüksek.
Söz konusu araştırmanın haricinde birçok çalışma da kahve tüketimi ile düşük intihar oranları arasındaki bağlantıyı onaylıyor. Ancak, kahvenin içerisinde bulunan kimyasalların akıl sağlığı üzerinde direkt bir etkisinin mi olduğu, yoksa daha fazla kahve içen insanların daha fazla istihdam edilen kişiler ya da intihar oranlarının daha düşük gözlemlendiği hayat tarzlarına sahip kişiler mi oldukları belirgin değil.
Son olarak, her ne kadar önceki araştırmalar kahve tüketiminin prostat ve karaciğer başta olmak üzere kansere karşı koruma sağladığını iddia etseler de, bu araştırmada kanser riskinin azaltılması ile kahve tüketimi arasında bir ilişkiye rastlanılmamış. Ancak Ding’e göre bu değerlendirmeyi yapabilmek için ellerinde spesifik kanser çeşitlerine dair yeterli verinin bulunmadığını da belirtiyor.