Bir Ultra Maraton Macerası Böyle Yazılır

Untitled-1

Hedef: Başkasıyla Değil Kendinle Yarışmak

Mesafe: 100 km, toplam irtifa kazanımı: 5420 m. Almanya’nın en yüksek dağı olan Zugspitze Dağı’nın (2962 m) eteğindeki Grainau’dan start alıp (irtifa: 744 m), Alp Dağları’nın zorlu ve bir o kadar nefes kesen manzaralı patikalarından geçiyor ve parkur başladığı noktada bitiyor.

Yarış günü koşmak için muhteşem bir hava vardı. Start çizgisinde bir karar aldım: Yarışa yüzde yüz hazırdım ve kendi tempomla gidecek, başkasıyla değil kendimle yarışacaktım. Zaten her zaman en büyük yarışı zihnimizde kendimizle yaşamıyor muyuz? Elimden geleni yapıp parkuru sağlıklı bir şekilde tamamlamaya çalışacak, yarıştan keyif alacak ve eğer yapabilirsem, kadınlarda ilk 10’a girmeye çalışacaktım. Yarışa çok mutlu bir şekilde başladım; bir oyun ve heyecan dolu bir macera olarak algılıyordum. Daha önce hiç görmediğim yerlerde koşmak muhteşem bir duyguydu. Bir yarışa önde başlamak en büyük avantajdır, kaçıncı gittiğini bilirsin. Yarış başladığında önümde üç kadın vardı, sonra bir kadın daha beni geçince beşinci sırada gittiğimi anladım. “Keşke bu şekilde bitirseydim” diye aklımdan geçti ama yolum upuzundu; o an sırayı değil harika ortamı, müthiş doğayı ve yarışın ambiyansını doya doya yaşamaya öncelik verdim. Yarışa başlar başlamaz hemen çıkışa geçtik ve yerel halkın tezahüratlarıyla ormanın içine girdik. Kendimi çok güçlü ve çok rahat hissediyordum. Gayet
tempolu koştuğum için henüz batonları kullanmayacaktım.

İlk kontrol noktası yaklaşık 10,5 km uzaklığındaydı, hiç durmadan geçtim çünkü çok iyiydim. Bir süre ormanda koştuktan sonra çok sert bir çıkışa geçtim. Yaşlı
toprakların ve çimlerin üzerinde koşarken, dişli ayakkabı seçmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Sürekli ya çıkıyorduk ya iniyorduk, yemyeşil mis kokulu ormanlardan bol çiçekli, taşlı patikalara geçiyorduk. Hava biraz sisliydi, sanki bulutların üzerinde koşuyordum. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan 20,1 km’de yerleşik kontrol noktasına vardım. Biraz karpuz ile peynir yiyip sularımı tazeledim ve fazla vakit kaybetmeden devam ettim. İnişler ve çıkışlar dikleşince baton kullanma zamanının geldiğine karar verdim. Tırmanırken sabit tempomu koruyarak, bir sonraki kontrol noktasında (28,8 km) fazla vakit kaybetmeyip yarışın en yüksek noktasına ulaştım (2200 m). Manzara olağanüstüydü, güneş açtı ve muhteşem dağların tüm güzelliği ayaklarımın altına serildi. Hafif dağ
rüzgârı bütün yorgunluğumu aldı götürdü. Böyle anlarda bu yarışları neden bu kadar çok sevdiğimi bir kez daha anlıyorum.

İnişlerde dengemi kaybetmemek için çok dikkatli giderek ve aynı zamanda manzarayı doyasıya yaşayarak ilerliyordum. Saatimden gelen ses beni gerçeğe döndürdü, pil bitmişti ve bu tamamen benim hatamdı. Pilin süresini ayarlayamamıştım. İstanbul’da yapılması gerekirken yapmak için vakit bulamamış, yarış yerinde vakit bulduğumda ise bilgisayar bulamamıştım. O günden beridir ne olursa olsun, saatimi her zaman evden çıkmadan ayarlarım. Yapacak bir şey yoktu, yarışta her şeye hazır olmalı, hiç moral bozmamalıydı. Geniş bir yolda çok keyifli bir inişe geçtim ve hızlı bir şekilde ilerleyerek 42 km kontrol noktasına ulaştım. Yeni bir tırmanış beni bekliyordu, o yüzden burada iyice beslenip sularımı tazeledim. Ortam çok kalabalıktı, bir sürü yürüyüş yapan insan vardı, herkes inanılmaz
destek veriyordu. Verilen gazla tempolu bir şekilde çıkışa başladım. 2048 m’ye kadar tırmanıp inişe geçtim. Ara sıra yarışmacılarla konuşup birbirimize moral veriyorduk, ne de olsa saatlerce ayaktaydık, ayrıca güneş iyice gücünü göstermeye başlamıştı.

BENZER YAZILAR