Spartathlon gibi bir performans sonrası nasıl dinlenebiliyorsun?
Sanılanın aksine yarıştan sonra uyumak hiç kolay olmuyor. Vücudunuz ve zihniniz 30 saatin üzerinde yüksek devirde çalıştıktan sonra soğuması kolay değil. Yarıştan sonra sıcak bir yemek yiyip, 2-3 saat tamamen kendimden geçip sızıyorum. Sonrasında ise sabaha kadar derin uyku mümkün olmuyor. Ağrı ve sızıların da etkisi ile kısa aralıklarla uyanıyorum. Kardeşimin dediğine göre ilk yarıştan sonra uykuda sürekli zaman limitlerini sayıklamışım. Böyle uzun yarışlardan sonra ilk geceden ziyade, özellikle ilk bir hafta uyku ve beslenmeye önem göstermek gerekli.
Spartathlon’u bitirdiğinde ilk haykırışın nasıldı?
Dışarıya çok yansıtmadım ama içimde inanılmaz bir haykırış vardı. Sevinç ve mutluluk biraz daha sonra geliyor, ilk gelen duygu büyük bir rahatlama. Sanki iki gündür sırtınızda bir piyano taşıyormuşsunuz da, sonunda birisi bunu üstünüzden almış gibi bir rahatlamadan bahsediyorum. Genelde sadece fiziksel yorgunluk düşünülüyor ama zihinsel yorgunluk da o kadarönemli. Yarıştan sonra finiş noktasının hemen yanında seyyar bir hastane kuruluyor. Diğer yarışların aksine, bitirebilen herkes zorunlu olarak burada sedyelere yatırılıp sağlık kontrolünden geçiyor. Hemşireler ayakkabılarınızı çıkarıp su toplayan parmaklara pansuman yaparken, doktorlar da tansiyon ölçüp serum takviyesi veriyor. Yarışı bitirdikten sonra o sedyeye uzanıp gözlerimi kapatarak geride kalan 30 saati gözümün önünden geçirmek, benim için en güzel duygu. Oradaki rahatlamayı tarif etmem zor.
Katıldığın üç farklı Spartathlon yarışında en çok zorlandığın hangisi oldu?
Geçen sene üçüncü kez koşarken bunu çok düşündüm. Mide sorunları yüzünden üst üste kustuğum dönemde, “Bu yarış hiç kolaylaşmayacak mı?” dedim. Çok çeşitli faktörler olduğu için her yarışta başka bir şey ortaya çıkabiliyor, o yüzden fiziksel yönden biri diğerinden daha kolaydı demem zor. Ama zihinsel yönden ilki kesinlikle en zoruydu. Neyle karşılaşacağımı ve zaman limitlerine takılıp takılmayacağımı bilmemek sürekli beynimi kemiriyordu.
Spartathlon’daki hava koşullarının veya zeminin değişkenliği, uyku, beslenme gibi engelleri sıralarsan, en zoru hangisiydi?
Sanılanın aksine Spartathlon’u diğer yarışlardan ayıran en önemli farklardan biri, mesafenin uzunluğu değil zaman limitleri. 36 saatlik limit diğer benzer yarışlarla kıyaslandığında çok sıkı ve parkur üzerinde 75 farklı noktanın kendine ait zaman limiti var. Dolayısıyla bu durum yarışın hemen başından beri fiziksel ve zihinsel bir stres yaratıyor. Örneğin ilk 80 km için limit 9 saat 30 dakika. İlk bakışta deneyimli bir koşucu için çok zor görünmese de, bu noktaya kendinizi pek hırpalamadan gelmeniz gerekli, çünkü daha önünüzde koşulacak neredeyse 170 km var. Hava şartları bir başka faktör. Eylül ayında Atina’da gündüz sıcaklıkları yıllara göre 27 ila 35 derece arasında değişiyor. Öte yandan gece yarısı parkurun 160’ıncı km’sinde bulunan 1100 metrelik dağ tırmanışına başladığınızda, birçok sene hava 5 dereceye kadar iniyor. Ertesi gün Sparta’ya yaklaşırken öğle saatlerinde sıcaklık tekrar 30’un üstüne çıkıyor. Ben dahil birçok koşucuda bu durum sindirim sorunları yaratıyor.
Son olarak zeminden de bahsetmem gerek. Patika yarışlarındaki toprak zemin çoğu zaman bağışlayıcıdır fakat büyük bölümü asfalt olan parkur, hazırlıklı olmayan bacaklar için oldukça kırıcı.