Tek başına seyahate ya da akşam yemeğine çıkman yalnız olduğunun değil, kendine güvendiğinin göstergesi. WH Amerika editörlerinden Anna Davies, kendi deneyiminden de yola çıkarak tek başına olmanın gücünden bahsediyor.
Derleyen: Kemal Gözegir
Bundan üç yaz önce, yoğun bir şekilde çalışıyordum ve otuzuncu doğum günüm korkutucu derecede yakındı. “Ne olacak ki!” dedim ve dairemi eşyalarıyla birlikte kiraya verdim. Sırt çantamı aldım ve tek başıma Avrupa’nın yolunu tuttum. Yedi ay boyunca inanılmaz insanlarla tanıştım.
Yeni, Macar arkadaşlarımla vakit geçirdim ve Budapeşte’nin kaplıcalarında seksi bir Hırvat adamın kollarında mutlu anlar yaşadım. Ancak geriye bakınca en unutulmaz anlarımın; Adriyatik’teki saklı plajları keşfetmek, Montenegro’nun dağlarına tırmanmak, güneşi San Sebastián’da bir kafede batırmak gibi tek başıma geçirdiğim anlar olduğunu fark ettim.
Tek başıma olduğumda, konfor alanımı genişletmiş oluyorum. Ve işte burası, mucizelerin başladığı yer… Tabii öncelikle endişelerimi geride bırakmam gerekiyor. İlk başlarda tek başıma bir restoranda oturmaktan o kadar çekiniyordum ki, çoğu “akşam yemeği”m genellikle yatakta yediğim protein barlarından ibaretti. Aslında birçoğumuz yargılanmaktan korkuyoruz. O kadar ki, Google’a “Tek başına dışarı çıkan kadın” yazdığında benzer bir arama olarak “Bir kadının tek başına bara gitmesi zavallıca mı?” sorusuyla karşılaşıyorsun. (Kısa cevap: Hayır!) New York Times köşe yazarı Maureen Dowd’u örnek alalım. Geçtiğimiz yıl Dowd, restorana tek başına gitme “fobisini” anlattı ve bunu ilk defa yakın zamanda yaptığını söyledi. Dowd 60’lı yaşlarında, dünyayı gezmiş ve başkanlarla röportaj yapmış bir kadın. Ve böyle bir kadın bile kendi kendine yemeğe çıkmak yerine akşamlarını otel odalarındaki minibardan çıkan cipsleri yiyerek geçirmiş.
Restorana gittiğinde “Tek kişilik bir masa lütfen” demek özellikle kadınlar için korkutucu bir durum. Çünkü hem savunmasız olmayı hem de yalnız, çaresiz ve arkadaşsız görünmeyi göze alıyoruz. Bu sırada bir erkek ise, barda veya herhangi bir yerde sanki mekânın sahibiymiş gibi dolanabiliyor ve tek başına olmasında utanılacak bir şey görmüyor.
Haksızlık mı? Kesinlikle! Ve yapılan yeni araştırmalara göre tek başımıza zaman geçirdikçe zenginleşen kişisel gelişimimiz, mutluluğumuz ve gücümüz de bu yüzden zarar görüyor. İster müzeye git, ister İspanya’da bir kafede otur… Tek başına güzel vakit geçirmeyi nasıl tanımlarsan tanımla; konfor alanının limitlerini zorlamayı dene.
Yalnızlık Hakkında Efsaneler
Kadınlar için “kişisel zaman” tanımı biraz sınırlı görünüyor. Mount St. Mary’s Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Caitlin Faas, “Kadınların tek başlarına kaldıklarında sadece sıcak bir banyo ve bir kadeh şarap istediğine dair kısıtlayıcı bir klişe var” diyor. Tabii ara sıra Netflix karşısında saatler geçirmek muhteşem ama boş zamanımızın çoğunu evde geçirmek yaşam kalitemizi düşürüyor.
Birçok kadının kendini bu şekilde kısıtlamasının bir nedeni de tek başına iyi vakit geçiremeyeceğini düşünüyor olması. Bilim ise aksini gösteriyor. Journal of Consumer Research’te yayımlanan 2015 yılına ait bir araştırmaya göre insanlar, tek başlarına bir şey yaptıklarında -bu müzeye gitmek gibi hoşlanmayacaklarını düşündükleri bir aktivite bile olsa- aynı aktiviteyi gerçekleştiren çiftler kadar keyif alıyor.
Oldukça caydırıcı olan bir diğer faktör ise ortaokul zamanından beri beynimizde yer eden “yalnız olmak ezikliktir” hissi. Yukarıda bahsi geçen araştırmanın yazarı ve Maryland Üniversitesi, Rober H. Smith Ekonomi Fakültesi’nde Profesör Rebecca Ratner, “Tek başına eğlenme fikrinin utanç verici olabildiğini görüyoruz” diyor. İnsanların eve alışveriş yapmak gibi verimli şeyleri tek başlarına yapmayı sorun etmediğini de ekliyor. Peki ya tek başına keyif veren bir şey yapmak? Aksini iddia etsen de zihninin bir yerinde kendini, okuldayken tek başına öğle yemeği yediği için herkes tarafından garip karşılanan o kız olarak görüyorsun.
Psikologlar, herkesin her hareketimizi izlediği ve yargıladığı hissiyatına “spot ışığı etkisi” diyor. Ve tıpkı öğle yemeği hissi gibi bu korkunun da modası aslında epey geçmiş. Hatta Ratner’a göre insanlar, yalnız olduğunu fark ettiğinde cesaretini takdir etmeye meyilli: “Araştırmalarımızın sonucunda yalnız oturan bir kadın hakkında oluşan genel izlenimin açık görüşlü ve meraklı olduğu yönünde oluştuğunu öğrendik.”
Rafa kaldırılması gereken bir başka hain düşünce ise keyif yapmayı hak etmediğimiz düşüncesi. Şikagolu Klinik Psikolog Megan Pietruscha, “Bu durumla oldukça sık karşılaşıyorum” diyor ve ekliyor; “Toplumdaki, özümüzde eş ve bakıcı olduğumuza dair süre gelen fikir yüzünden kadınlar kendine zaman ayırmaktan ve kendine zaman ayırdığının bilinmesinden utanç duyuyor.”
Dışarı Çıkman İçin Nedenler
Aslında oldukça fazla nedenin var ve her geçen gün daha da netleşiyorlar. Araştırmacılar yıllarca tek başına olmayı yalnızlık hissi olarak inceledi; gönüllü olarak tek başımıza geçirdiğimiz zamana odaklandıklarında ise bu durumun birçok faydasını keşfetti.
İstanbul’da reklam sektöründe çalışan 34 yaşındaki Vildan*, bu faydaları yakından görmüş.
Geçtiğimiz kış yıllık izninden bir haftayı kullanmaya karar vermiş ve Kapadokya’ya doğru tek başına yola koyulmuş. Ancak araba yolculuğu sırasında feci bir kar fırtınasına yakalanmış. O an hissettiği paniği şöyle anlatıyor: “Göz gözü görmüyordu ve bir an yoldan çıkacağımı, öleceğimi sandım. Yalnız olduğum için de kimseye dönüp, ‘Ne yapacağız?’ diyemedim. Direksiyona yapışıp kendi kendime yüksek sesle, ‘Sorun yok. Sen bunun üstesinden gelirsin!’ diye tekrarladım.”
Sonunda bir otel gören Vildan, yolculuğu yarıda kesip arabasını park etmiş, otele giriş yapmış ve akşam yemeğiyle birlikte bir kadeh alkol almış. “O fırtınayı tek başıma atlattığım için kendimi çok güçlü hissettim. Bu bana kendime güvenmeyi öğretti. Başıma gelenleri atlatabileceğimi, tek başıma da hayatta kalabileceğimi kendi kendime kanıtlamış oldum” diyor. Vildan bu deneyimden o kadar haz duymuş ki, döner dönmez tek başına yapacağı bir sonraki gezisini planlamaya başlamış.
Yalnız başına dünyaya kafa tutmak (bu tek başına yemeğe çıkmak bile olabilir), sadece öz güven yüklemesine neden olmakla kalmıyor. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde bilim ve teknoloji üzerine sosyal araştırmalar yapan Klinik Psikoloji Profesörü Sherry Turkle’a göre aynı zamanda ilişkilerimizi de etkiliyor. Benlik bilincimizi oluşturmak için tek başımıza zaman geçirmemiz gerekiyor ve temelde bu benlik bilinci olmadan başka insanlarla tam anlamıyla bağ kuramıyoruz.
Bir ilişki içinde olsak bile kendimizi anlamak için bazı şeyleri tek başımıza deneyimlememiz şart. The Relationship Fix kitabının yazarı Psikolog Doktor Jenn Mann, “Özellikle ilişkilerdeki ‘duygusal yükü’ taşıyan kadınlar için partnerinden veya ailesinden ayrı vakit geçirmek, sağlık ve yaratıcılıkları açısından çok önemli” diyor ve ekliyor; “Partnerimizin mutluluğu için o kadar uğraşıyoruz ki kendi ihtiyaçlarımızın önemini unutabiliyoruz. Bir yerden sonra ise bu hem yorucu hem de bunaltıcı bir hâl alıyor.” Oysa tek başımıza olduğumuzda kendi deneyimimize odaklanıyoruz ve bu da kafamızı rahatlatıyor. Mann, “Sonunda eve geri döndüğümüzde yenilenmiş oluyoruz” diyor. Bu da iş, ilişki ve annelik rollerimizde ihtiyaç duyduğumuz sabrı sağlıyor.
Dış dünyada olmak, düşünülenin aksine sosyal ufkumuzu da genişletiyor. İzmir’deki bir şirkette yöneticilik yapan 27 yaşındaki Melda*’nın, kimseyi tanımadığı bu şehre ilk taşındığında evinden çıkabilmesi için bir ay zamana ihtiyacı olmuş. O zamanlar bekâr olan Melda o günleri, “Basketbolu çok seviyordum ve maç izlemek istiyordum. Evde oturmaktan sıkılmıştım. Ama tek başıma maça gitmek o kadar garip geliyordu ki bunun yerine telefonumdan maç izlemeyi tercih ediyordum” diyor. Bir gün nihayet cesaretini toplayıp evinin yakınlarındaki bir maça gitmiş ve orada bir grup maçı beraber izlemek için onu yanlarına çağırmış. “Harika zaman geçirdik! Onlarla sonra birkaç defa daha dışarı çıktım” diyor.
Tek tabanca takılmanın tadını alanların sayısı giderek artıyor. Yakın zamanda 18.000 kişinin katılımıyla yapılan bir ankete göre, insanlar tek başına vakit geçirmeyi en rahatlatıcı aktiviteler listesinde ilk üçe koyuyor. Tek başına seyahat etmek de birçok kişi tarafından tercih edilmeye başladı. TripAdvisor’ın yaptığı bir ankete katılan kadınların yüzde 74’ü, araştırmanın en son yapıldığı 2015 yılında ya tek başına seyahate çıkmış ya da bunu planlıyormuş. Bu gezginler, yaşadıkları maceralarla gurur duyuyor: Pinterest’in raporuna göre tek başına gezen kadınlara odaklanan pinlerin sayısı 2014 ve 2015 yılları arasında yüzde 350 artmış durumda.
Ben de kendi adıma bununla gurur duyuyorum. Geçirdiğim o muhteşem yazdan beri birkaç defa daha tek başıma seyahate çıktım ve yalnız takılmak kişiliğimin bir parçası hâline geldi. Şimdilerde heyecanla bir sonraki seyahatim için hayaller kuruyorum. Bakalım Kolombiya mı olacak yoksa Bali mi?