Rakibi nefessiz bırakan Brazilian Jiu-Jitsu’nun gerçek dünyasını öncülerinden dinleyin.
Sadece birkaç dakikadır tanıdığım Dave, zeminde sırt üstü yatarken üst bacaklarımın hemen altında diz çökmüş ve elleriyle kalçalarımı kavramıştı. Yaptığımız hareket sakat gözükse de, Brazilian jiu-jitsu sporunda buna guard deniyor ve görünürde defansif olan bu pozisyon aslında birçok farklı hücum dizisi yaratabiliyor. Bu pozisyon ayrıca Londra’da yer alan Fightzone isimli spor salonunda aldığım ilk derste tam bir buzkıran etkisi yarattı.
Guard pozisyonundayken Dave’in kollarının birinden kurtuldum. Bir yandan formasının yakasından çekiştirdiğim Dave’i diğer yandan kalçalarımla öne doğru ittim. Böylece ağırlığı da göğsümdeki koluna kaydı. Artık kavrayabilecek şekilde sırtına ve yine aynı taraftan pantolon bacağına ulaşabiliyordum. Akabinde kendi bacaklarımı bir kaldıraç gibi kullanarak Dave’i adeta süpürdüm ve üste çıkmayı başardım. Bu noktadan sonra diğer yakasını da tutarak ve ellerimi bir makas gibi kapatarak hava akışını kesebilirdim. Fakat derste gösterilen hareket dizilimini hatırlayamadığım için uygulamaya geçiremedim.
Benden daha kısa ve hafif olan 26 yaşındaki eski bilgisayar programcısı Dave, bu oyunun satranç gibi olduğunu söylerken beni bir anda süpürüverdi. Yuvarlanmıyor veya dövüş için hazırlık maçı yapmıyor, yalnızca hareketleri çalışıyorduk. Dave daha sonra bilek kemiğimi boğazına doğru daha sert bastırarak onu boğmam için beni cesaretlendirdi.
Tıpkı Tyler Durden’ın dediği gibi, Fightzone’daki ilk gününüzse, kavga etmek zorundasınız. Brazilian jiu-jitsu tekmelere ve yumruklara dayalı bir spor olmasa bile, ellerimizi hazır olduğumuzu belirtmek için birbirine vurduğumuzda endişelenmeye başlamıştım. Fakat buna gerek yoktu. Dave’le birlikte kimsenin birbirine üstünlük kuramadığı pozisyonda bir hayli zaman geçirmiştik ve çok fazla hareket etmememize karşın ter içinde kalmıştık. Bu yoruculukla haftada beş gün yapılan dersleri iki kez bile yapamayacağımı düşündüm. Gerçekten can çıkarıcı bir çalışmaydı. İçinde bulunduğum durum, insanların niçin oksijensiz kalmak için bu kadar istekli olduğunu açıklamaya yetmiyordu. Bu popülerliğin sebebini merak ediyordum.
Brazilian jiu-jitsu’nun kökeni, feodal Japonya zamanında yapılan karma dövüş sanatına dayanıyor. Bu spor 20’nci yüzyılın başında Brezilya’ya göç eden Japonlar vesilesiyle Latin Amerika ülkesine ithal edilmiş. Jiu-jitsu’nun kelime anlamı olaya hâkim olmayan kişilere garip gelecek olsa da “kibar sanat” diyebiliriz. “Akışa geçirme” olarak bilinen diğer yorum ise, rakibinizin gücüyle çarpışmak yerine bu gücü yönlendirmek anlamına geliyor. Amaç ise rakibinizin uzuvlarınızı kilitleyebilmek ya nefessiz bırakabilmek için onu bunun için en uygun yer olan zemine indirmek.
Jiu-jitsu’nun başka bir kişiyi kontrol edebilmeyi öğrenmek olduğunu söyleyen Fightzone kurucu ortağı James Roach, “Agresif bir spor değil ve öfke içermiyor. Boksta olduğu gibi doğrudan ve saldırgan bir yönteme sahip değil. Birçok açıdan bokstan daha zor. Yılan tarafından saldırıya uğramak ve yılanın bacaklarınızdan yukarıya doğru hareket ederek gövdenize ve sonunda da boynunuza ulaşması gibi diyebiliriz,” diye tarif ediyor.
Kendimi hazırlayıp Fightzone’un kapısından içeriye girdiğimde Roach’un sıcak tebessümüyle karşılaştım. Ancak 188 cm boya, 88 kg ağırlığa sahip olan ve siyahın bir alt seviyesi kahverengi kuşağı bulunan Roach’un bu sıcakkanlılığı ikinci derste yerini caydırıcılığa bıraktı. 177 cm boyundaki ve 80 kg ağırlığındaki ben ise Fightzone’a yeni gelenlere verilen beyaz kuşağın tükenmesi nedeniyle kuşaksızdım. Belimdeki bu eksiklik jiu-jitsu kabiliyetimin simgesel bir göstergesi gibiydi. Roach istediğinde beni aksiyon figürünü canlandıran bir çocuk gibi idare ediyordu. Beni sportmen bir şekilde guard’ından çıkarıyor, sonrasındaysa elleri ve usta ayaklarıyla tekrar geri çekiyordu. Bir şeylere mecbur bırakılan bir mahkûm olduğumu anlamaya başlamıştım ve durumum komik olsa bile kaçınılmaz olanı ertelemeye çalışıyordum. Adeta uzuvlardan oluşan bir rubik küp çözüyorduk.
Roach, Fightzone’u 2012 yılında Rio de Janeiro doğumlu, siyah kuşak sahibi, eski British Open şampiyonu ve haftada 34 kez sınıf dersi veren Marco Canha ile açtı. İkili daha sonra bu rakamı 120’ye kadar yükseltti. Avrupa’nın en sıkışık takvimine sahip bu karma dövüş sanatları salonunda Brazilian jiu-jitsu’ya ek olarak boks, MMA, Muay Thai ve güreş dersleri de veriliyor. Fakat bu salonda baskın olan daima Brazilian jiu-jitsu olmuş ve en büyük ilgi de bu branşın derslerine yönelik.
Bundan 10 yıl önce şantiyelerde arazi mühendisi olarak yaşam süren Roach, arkadaşlarıyla birlikte UFC maçlarını izliyordu. İzlediği ilk etkinlik tekli eleme sistemiyle yapılan ve bir boksörün, bir kick boksçunun, bir karatecinin ve bir de sumo güreşçisinin yer aldığı, kazananın ise Brazilian jiu-jitsu’yu geliştirip popülerleştiren bir hanedanın çocuğu olan Royce Gracie olduğu bir organizasyondu. (Royce Gracie’nin üvey kardeşi Rickson Gracie’nin de Chuck Norris’i nefessiz bırakmışlığı var). Canha ile İsveç’teki bir Brazilian jiu-jitsu turnuvasında tanışan Roach, sonrasında Fightzone için kaynak yaratmak adına evini sattı. Roach şu anda da bu spor salonunda merdivenlerden dönüştürdüğü bir alanda kalıyor. Roach’un kız arkadaşı çoğu zaman salonun resepsiyonunda takılırken, Canha’nın çocukları ise salonda verilen çocuklara yönelik derslerde boy gösteriyor.
Brazilian jiu-jitsu tutkusu, yüksek profilli tutkunlarıyla dikkat çekiyor. Bunların arasında dergimizde zaman zaman gördüğünüz Jason Statham, Henry Cavill ve Kelly Slater yer alıyor. Son zamanlarda ise Justin Bieber ve Gracie kardeşlerle Under the Skin adlı podcast yayınında söyleşi yapan Russel Brand de bu klana katılmış durumda. Yani Dövüş Kulübü’nün ikinci kuralı olan “Dövüş Kulübü’nden kimseye bahsetme,” görüldüğü üzere ihlal edilmiş halde. Ünlülerin Brazilian jiu-jitsu’ya olan yakınlığı bu spora olan ilgiyi artırsa da, insanları bu dünyaya kilitleyen şeyler daha başka.
Birçok karma dövüş sanatında kuvvetli ve fit kişilerin üstün olduğu kendiliğinden gelen bir hiyerarşi olsa da, Brazilian jiu-jitsu’nun eşitlikçi bir doğası var. Bu sporda kilolunun, zayıfın, zenginin ya da fakirin olmadığını belirten Roach, “Burada herkes aynı gömleği giyiyor,” diyor. Tekniğim son derece yetersiz olsa da boğuştuğum adamların çoğunun benden belirgin miktarda ağır olması çok fazla şey ifade etmiyordu. Çünkü Brazilian jiu-jitsu bu tür dengesizlikleri gidermek için tasarlanmıştı.
Carlos Gracie çoğu kişi tarafından 1920’li yıllarda Rio de Janeiro’daki ilk dövüş okulunu açması sebebiyle karma dövüş sanatlarının babası olarak görülür. Fakat küçük kardeşi Hélio için de en azından bu sporun amcası diyebiliriz. Küçükken sağlık sorunları nedeniyle sık sık okuldan muaf çelimsiz bir çocuk olan Hélio, öğrendiği teknikleri güçsüzlüğünü telafi etmek için kuvvetten ziyade bir kaldıraç olarak kullandı.
Gracie biraderler kendi ülkelerinde çeşitli olaylarla şöhretlerini artırmaya devam etti. Hélio’nun oğullarından Rorion, Los Angeles’taki ilk American Gracie Academy’i (ki burası efsanelerin gittiği yerdir) açarak, kendisini ya da kardeşlerinden birini yenebilene 100 bin dolar vereceğini iddia etti. Rorion UFC’nin sükse yapma şansı yüksek olan ilk etkinliğinde kurnazca bir hamle yaparak kendisi ya da kardeşi Rickson yerine steroidli Marlon Brando gibi gözüken küçük yeğeni Royce’u mindere sürdü. Royce, masum görünmek için beyaz renkte giyinmişti. Rorion, Royce’un kendinden daha büyük rakibine karşı galibiyet elde ettiğinde Brazilian jiu-jitsu’nun üstünlüğüne dikkat çekeceğini biliyordu.
Günümüzdeki MMA dövüşçüleri, Braziian jiu-jitsu’nun zaruri olduğunu düşünüyor. Eski dünya şampiyonu ve sayısız madalya sahibi Mackenzie Dern, “Brazilian jiu-jitsu benim her şeyim,” diyor. 21 yaşında MMA’e yönelen Dern, bu tercihi akademide birlikte dövüştüğü kişilerin kendisini bu anlamda cesaretlendirmelerinin de etkisiyle yaptı. 2016 yılında UFC liginde dövüşmeye başlayan Dern, yedi maça çıktı ve yedi galibiyet aldı. Hücum sporlarının hiç de kolay olmadığını söyleyen Dern, “Öğrenebileceğiniz yumruk ve tekme çeşidi sınırlı sayıdadır. Bundan sonrası tamamen tekniğinizi rötuşlamakla geçer,” diyor. Tıpkı Dave’in sesinin yansıması gibi jiu-jitsu’nun satranca benzediğini söyleyen Dern, “Sizin yaptığınız tercihten başka 10 seçenek daha vardır,” diyor. Bu seçenekler de öğrenilen yeni tekniklerin neticesinde ortaya çıkıyor.
Arizona doğumlu Dern, antrenman yapmaya üç yaşındayken başladı. Dern’in babası Brezilyalı karma dövüş sanatçısı Wellington Dias, Hélio Gracie’nin oğlu Royler’ın öğrencisiydi. Dern kısa bir süre sonra, çevresindeki çocukların babasının memleketinde alıştığının aksine okuldan sonra Brazilian jiu-jitsu yapmadığını fark etti. Ancak daha sonra bu sporun ABD’deki yükselişine de şahit oldu. Brazilian jiu-jitsu’nun bir çılgınlığa dönüştüğünü söyleyen Dern, “Şimdilerde küçük çocukların bile sponsorluk anlaşması imzaladığını görüyorum,” diyor.
Öte yandan Brazilian jiu-jitsu, yalnızca para için yapabileceğiniz bir spor değil. Dern, bu spora harcadığı 20 yılın ardından bile hala antrenman kaçırmaktan nefret ediyor (Dern, lise yıllarındayken partiye gitme konusunda yalan söylediği için ailesi tarafından antrenmandan alınmıştı). Arkadaşlarınız tarafından boğulmanın ve onlarla boğuşmanın çok eğlenceli olduğunu söyleyen Dern, “Sizi kesinlikle rahatlatıyor ve zihninizi stresten arındırıyor,” diyor.
Fightzone’da dövüştüğüm ikinci kişi olan Sam, müzik sektöründe çalışıyor. Birkaç maraton koşmuş olan Sam, yaşı 40 olduktan sonra yeni bir macera arayışına girmiş ve donanma komutanlığından yaşam koçluğuna geçiş yapmış Jocko Willink’in podcast yayınında sağlıklı olmak için Brazilian jiu-jitsu’yu övmesinden etkilenmiş. Daha önce dövüş sporlarıyla haşır neşir olmadığını söyleyen Sam, “Ancak şimdi kendimi sınamanın büyüleyici yollarından birini bulmuş durumdayım,” diyor. Bir buçuk yılın ardından özgüveni, kuvveti ve mobilitesi artan Sam, “Şimdi esneme egzersizi yapıyorum çünkü bunu yapmam için bir neden var,” diyor
Sam daha sonra başka bir potansiyel motive ediciyi gösteriyor: Beyaz kemerindeki her bir çizgide bilgisayar oyunlarındaki seviye atlamalar gibi tatmin hissi yaşadığını ve bunun oyun bırakıldığında gelen boşluk hissi olmadan meydana geldiğini söylüyor.
Sam, “Bunun yanı sıra belirli sebepler nedeniyle gerginseniz, kilolu kişilerin üzerinize oturması bakış açınızın değişmesini sağlayabiliyor,” diyor.
Sam’in “stres aşılama” dediği olayı ise Fightzone’daki üçüncü dersimde, Rich isimli adamın guard’ından kurtulmaya çalışırken anladım. 51 yaşındaki Rich, olduğundan çok daha genç gösteriyordu. Boğuşma esnasında bir hata yaptım ve öne doğru çok fazla eğilerek beni nefessiz bırakmasına yardımcı oldum. Buna hazırlıklı değildim fakat ilginç bir şekilde paniğe kapılmadım ve bir şekilde sıyrılmayı başardım. İlerleyen saatlerde eşim günümün nasıl geçtiğine dair bir mesaj attı ve ona “Adamın biri beni boğmaya çalıştı ama üstesinden geldim,” şeklinde bir cevap yazdım. Kaç ya da savaş modunu kronik olarak aşırı aktif hale getirdiğinizde iyi niyetli bir dövüşü kazanmak zordur. Ancak Sam bu durumu “Herhangi bir sonuç doğurmayan ölüm kalım mücadelesi,” olarak yorumluyor.
Kendisine ait bir sanat galerisi olan Rich, Fightzone’a Sam ile aynı dönemde kaydolmuş ve ikili arkadaş olmuşlar. Brazilian jiu-jitsu’yu aynı zamanda UFC spikerliği de yapan siyah kemer sahibi Joe Rogan’ın podcast yayınında duyan Rich, “Bir dövüş içerisinde yer almanın bir parça korkutucu tarafı olsa da içimdeki ürkek tarafla başa çıkmak istedim,” diyor. Brazilian jiu-jitsu’nun düşük darbe etkili yapısı, bu sporu yaşlı insanlar tarafından da yapılabilir kılıyor. Öyle ki Chuck Norris, siyah kemerdeki üçüncü derecesine 75 yaşındayken ulaşmıştı. Rich boynundaki sakatlık nedeniyle bu spora altı ay kadar ara vermek durumunda kalınca, memnuniyet durumu da belirgin bir şekilde düşüş yaşadı. Spor yaptığı zamanlarda çok mutlu olduğunu ifade eden Rich, “Brazilian jiu-jitsu içinizdeki tüm saldırganlığı alıyor ve bunu eğlendiren bir biçimde yapıyor. Arkadaşlarınızla boğuştuktan sonra onlara sarılıyorsunuz,” diyor.
Bunun nedenlerinden biri de Brazilian jiu-jitsu’nun diğer dokunmalı mücadelelere göre daha ciddi tutuşlar içermesi olabilir. Bir yabancıyla yakın fiziksel temas kurma olasılığımız arttıkça rahatsız hissetsek de, araştırmalar buna aslında hepimizin ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Miami Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalar, dokunma terapisinin depresif semptomlar ve acı üzerinde azaltıcı bir etki yarattığını söylüyor. Dokunmak nabız değerini ve tansiyonu düşürürken, bağışıklığınızı ise artırıyor. “Kucaklaşma hormonu” oksitosin ise kişiler arasındaki bağı artırıyor ve sosyal davranışları iyileştiriyor. Kucaklaşmak ve boğuşmak tam olarak aynı anlama gelmese de, belki de düşündüğümüz kadar farklı değildir. Roger Gracie Academy’nin batı Londra’da bulunan ve sadece müsabakaların yapıldığı şubesinde yaşadıklarım, o zamana kadarki en ciddi anlardı. Sporcular jiu-jitsu gömleği yerine tesisin tek renkli ve kızarıklık koruyuculu kompresyon giysilerini giymişti. Salonun uzak tarafındaki duvarda asılı duran, kutsal görünümlü bir Gracie ailesi portresi vardı. Dersler devam ettikçe salonun zemini de terden ve kaza niteliğindeki burun temasları neticesinde akan kandan kayganlaşıyordu. Salonun zeminindeki bu sıvının matın kenarındaki eğitmenlere sıçradığı da oluyordu. İçerideki nemli hava tokat, homurtu ve kahkaha sesleriyle dolmuştu.
Kahkahalardan birinin kaynağı da 14 kez Brazilian jiu-jitsu şampiyonluğu bulunan, Birleşik Krallık Jiu-Jitsu Federasyonu’nun başkanı ve bu spor tarihinin en iyi sporcularından biri olan Roger Gracie’nin kendisiydi. İşin ustası öğrencilerine meydan okuyarak onların boğuşma oyununu geliştirmelerini sağlamaya çalışıyordu. Öğrencilerin kendilerini bu tekliften kurtarmaya çalışmaları, 193 cm’lik dev adama bir okul öğrencisi gibi kahkaha attırıyordu. Jiu-jitsu’nun dövüşme oyunu olduğunu söyleyen Gracie, “Bu işten keyif almanız, keyif alırken de bir şeyler öğrenmeniz gerekiyor,” diyor. Gracie, yine Roach ve Dern’den farksız olarak, antrenmanlarda daha iyi olmaya çalışmanın günlük hayatında daha iyi beslenme, iyi uyuma ve daha az alkol tüketme gibi olumlu etkileri olduğunu söylüyor. Ben de kulağımda yine Edward Norton’ın sesini duymaya başlıyorum: “Dövüş Kulübü, saçlarınızı kısaltma ve tırnaklarınızı kesme nedeniniz haline gelir.”
Brazilian jiu-jitsu’nun popülaritesinin artmasını da kendi açısından değerlendiren Gracie, “Brazilian jiu-jitsu’nun bu derecede sevilmesi, bu sporu yapabilmek için herhangi bir yaş, büyüklük ya da ölçü sınırlamasının olmamasının da ötesinde, kişilerin yumruk veya kafa travmaları olmadan da olgunlaşmış bir kavga deneyimi yaşayabilmesi,” diyor. Bu sporda da yenmeye çalıştığınızı ve partnerinizi kontrol altında tutmak istediğinizi söyleyen Gracie, “Ancak saldırgan olmanız gerekmiyor,” diyor. Gücünüzün tamamını kullanarak yüzde 100’lük potansiyelle boğuşabilirsiniz fakat işler tehlikeli bir hal aldığında hiçbir zarar görmeden “tap out”, yani pes etme dokunuşu yapabilirsiniz. Kibar sanattaki “kibar” kelimesinin buradan geldiğini söyleyen ve akademinin girişinde başka bir sporcunun burnuna yumruk savurduğu bir fotoğrafı bulunan eski UFC dövüşçüsü Gracie, “Bu sanat rakibinize karşı nazik davranabildiğiniz tek sanattır,” diyor.
Aslında “rakip”, bu spor için kullanılacak en doğru kelime değil. Brazilian jiu-jitsu’da insan biçimindeki bir kum torbasından ziyade istekli bir partnere ihtiyacınız var. Birlikte bir şeyler öğrendiğiniz bir insana dostça olmayan bir tutum takınamayacağınızı savunan Gracie, “Bu topluluğun bu denli dostane oluşu da aynı sebebe dayanıyor. Bu hayatta edindiğim gerçek dostlardan bazılarını jiu-jitsu’ya borçluyum. Hepimiz birbirimizi yenmek istiyoruz ancak bunu güzel bir yolla yapmak istiyoruz,” diyor. 16 yıldan biraz fazla bir süre önce Londra’ya taşınan Gracie, mevcut öğrencilerinden bazılarını buraya geldiği ilk zamanlardan beri çalıştırıyor. Gracie bu öğrencilerin Brazilian jiu-jitsu’da ve işlerinde terfi ettiğine, evlendiğine, çocuk sahibi olduğuna ve kendisiyle ülke çapında ortaklık kurmalarına tanıklık etti. Bu sporun insanlar arasındaki samimiyeti artırdığını söyleyen Gracie, “Çünkü yaptığınız iş spor salonuna girip, insanlara merhaba deyip, antrenman yapıp orayı terk etmek değildir,” diyor.
Brazilian jiu-jitsu, kişinin özgüvenini de artırırken, Roger Gracie’den de görüleceği üzere mütevazılığı da öğretiyor. Yenilmeye alışık olduğunu söyleyen Gracie, “İlk günden beri inanılmaz biri değildim. Hayatım boyunca gerek sparring yaparken, gerekse antrenmanlarda binlerce kez “tap out” yaparak pes ettim,” diyor. Brazilian jiu-jitsu, zaman zaman egonuzu şahlandıracak durumlar ortaya çıkarsa da özsaygınızı kaybetmenizle sonuçlanmaz. Bazı günler üstteyken, bazı günler Khalled adındaki bir adam tarafından hezimete uğratılabilirsiniz. Nasıl kazanacağınızı öğrenecek, daha da önemlisi, nasıl kaybedeceğinizi de bileceksiniz.