BU KADAR EŞYA YETER!

Sahip olduğun bütün o ıvır zıvırı çok mu seviyorsun? Şüphesiz. Ama onlar evi ele geçirmeden önce, sen onların duygusal yükünden kurtulsan iyi edersin. Nasıl yapacağını öğrenmek için tavsiyelerimize kulak ver.

Bağımlı birisi olmak sadece ilişkileri öldürmez. Sahip olduğumuz eşyalar söz konusu olduğunda da, bağımlı olmak aynı şekilde kötü bir huydur. Amerika’da depolama işi için kullanılan binaların toplamı tüm Starbucks’ların dört katı kadar. Amerika’da adım başı bir Starbucks olduğunu düşünecek olursan bunun ne kadar çok olduğunu anlayabilirsin. Bu durmaksızın sahip olma, biriktirme ve depolama hâli, dizilere bile konu olmuş durumda. İstifçilik hastalığına yakalanmak için ille de psikolojik bir sorunun olması gerekmiyor. The Hoarder in You kitabının yazarı Robin Zasio, “Hepimiz zaman zaman duygusal hisseder ve bazen de sağlıksız davranışlarda bulunuruz. İşte bu zamanlarda gereksiz şeylerle evimizi doldurabiliriz” diye açıklıyor. Daha az bağımlı olmak ise tamamen bizim elimizde.

Söylemek yapmaktan daha kolaydır. Ancak bütün bu ıvır zıvır merakının gerisinde çoğu kez derin duygular gizlidir. Zasio, üniversitedeyken giydiğin ve hâlâ atmaya kıyamadığın eskimiş sweatshirt’ünün, “rahat bir giysi”den çok daha fazlasını temsil ettiğini söylüyor: “O senin kişisel tarihinin bir parçasıdır. Nerede olduğunu ve kim olduğunu gösterir. Dolayısıyla onu elinden çıkartma düşüncesi, kendinden bir parçayı da kaldırıp atacakmışsın gibi hissettirebilir.” Bir diğer eşya ise (örneğin statüyü simgeleyen özel tasarım bir çanta) başarı veya güvenlik duygusunu temsil ediyor olabilir. Özellikle sallantılı bir ekonomik düzende yaşarken, pahalı çantana çok değer veriyor olman normal.

Tüketici eğilimlerine baktığımızda, insanlar hem maddi hem de duygusal nedenlerle biriktirmeye yönelebiliyor. Ancak Zasio’ya göre çok fazla şeye sahip olmak, başka bir yere harcayabileceğin enerjini ve zihinsel gücünü tüketiyor. Dahası, The High Price of Materialism kitabının yazarı, Illinois’deki Knox College’in Psikoloji Bölümü’nden Doktor Tim Kasser, “Yapılan araştırmalar, insanların sahip olduklarına ne kadar fazla odaklanırsa, kendini iyi hissetme hâlinin o kadar aşağı çekildiğini gösteriyor” diyor. Bu insanlar hem hayatından tatmin olamıyor, hem de enerjisi düşük oluyor. Aynı zamanda sigara içmeye, fazla alkol almaya, mide ve baş ağrıları gibi fiziksel problemler yaşamaya daha fazla eğilimli oluyorlar.

Pek hoş bir tablo çizmedik, öyle değil mi? Sahip olma dürtüsünün seni ele geçirmesini istemiyorsan, okumaya devam et.

ADIM 1: Problemi Tanımla

Dolaplar dolusu eşya bir gecede birikmez. Tıpkı kredi kartı ekstreleri gibi, biz farkına bile varmadan, sinsice yaklaşır. Ama bazı problem sinyallerini görebilirsin:

> Bu işle ilgileneceksin… daha sonra. Bütün bu dağınıklığın ve üst üste yığılmanın sebebi, toparlanmayı hep geciktirmen olabilir. İşleri o anda ele almak yerine, bir kenara koymayı ve daha sonra ilgilenmeyi tercih ederiz. Zaiso, “Bir çoğumuzun eşyalara tutunma sebebi, bir gün onları kullanacağına dair inancıdır. Bozulan bir eşyayı tamir ettiğimizde veya ona ihtiyaç duyduğumuzda kullanabilmek için, atmak yerine bir kenarda bekletiriz. Ama bu hiçbir zaman olmaz” diyor. Eşyalarınla ilgilenmek için bir tarih belirle ve yapılacaklar listene not al. Eğer kendine belirlediğin güne kadar o kitabı okuyamazsan veya yırtılmış eteğini dikemezsen, onu birine ver veya başka bir şekilde elinden çıkart.

> Randevularına sürekli geç kalıyorsun ya da hiç gidemiyorsun. Eğer çok fazla kıyafetin ve çekmeceler dolusu aksesuvarın varsa, bu mümkün. Aslında böyle bir durum her kadının hayali gibi görünebilir ama gerçekleştiği zaman giyinip evden çıkmak kabusa dönüşebilir. Delphi Center for Organization Başkanı Dorothy Breininger, çok fazla seçeneğin olduğunda karar vermek için daha çok zaman harcayacağını söylüyor. Bu durum sadece seni yavaşlatmakla kalmaz, aynı zamanda zihinsel olarak da çok yorucudur.

> Evde en sevdiğin ojenin aynı renginden açılmamış üç şişe olduğu hâlde yenisini aldın. Eğer hafıza problemin yoksa sen gerçek bir stokçusun demektir. Bu tür biriktirme davranışı, her indirimde satın alma ihtiyacından kaynaklanabildiği gibi, bir gün hiç bulamamak gibi irrasyonel bir endişeden de doğabiliyor.

ADIM 2: Bakış Açını Değiştir

Bu ipuçları, yeni bir şeyler satın almak için yanıp tutuştuğunda sana yardım edecek.

> Eşya yerine deneyim biriktirmeye odaklan. 2009 yılında San Francisco State Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmaya göre, tatile gitmek veya arkadaşlarla yemeğe çıkmak gibi aktivitelere para harcamak, satın almaya oranla insanları uzun vadede daha mutlu ediyor. Aynı üniversitenin Personality and Well-Being Lab psikologlarından Doktor Ryan Howell, “Bunu mutluluk bankasında bir hesabın olması ve oraya yatırım yapmak gibi düşün” diyor. Keyif aldığın bir şeyler yapmak hem o anda mutlu olmanı sağlar, hem de gelecekte o anları tekrar hatırlayarak kendini iyi hissedersin. Diğer taraftan eşyalar zamanla cazibesini yitirir ve onları kullanmaktan sıkılırız.

> Bazen az, gerçekten çoktur. Bazı insanlar sahip olduğu eşyaların kalitesinden ziyade, çok olmasıyla ilgilenir ve ne kadar çok şeye sahipse kendini o kadar iyi hisseder. Üst üste eşya biriktirmenin doğasında bu vardır; birikenin ne olduğu önemli değildir. Ve giderek onlardan kurtulmak da zorlaşır. Ancak gerçekte ne kadar çok şeyin varsa, o kadar az kişisel hâle gelir ve “özel” olmazlar. Breininger, gerçekten çok sevdiğin ve onsuz yapamayacağın şeylere yatırım yapmanı öneriyor: “Sana daha az anlam ifade edenleri ise biriktirmekten vazgeçmelisin.”

> Kendine bir yardımcı bul. Dolabındaki kutuları açıp içindekileri elden geçirmeye karar verdiğinde, yanında bir arkadaşın veya tarafsız birisi olmalı. Breininger, “Eşyalara çok fazla duygusal bağımlılığı olmayan biri, nelerin kalması ve nelerin atılması gerektiği konusuna daha objektif gözle bakabilir” diyor.

ADIM 3: Nelerin Gitmesi Gerektiğini Bil

Devlet yurdunda yaşamadığın sürece, çok az eşyaya sahip olmanın pek mümkün olmadığını biliyoruz. Neleri gözden çıkarabileceğine karar vermenin çok zor olduğunu da… Sana yardımcı olacak birkaç ipucu verelim. Dolabındaki bir eşyayı eline aldıktan sonra aşağıdaki soruları kendine sor.

> Sık kullanıyor musun yoksa sadece bazı durumlarda mı gerekiyor? Anne modeli bir hırka veya kazağın var… Ve onu yıllardır giymedin. At gitsin.

> Özel bir eşya mı? Bazı şeyleri, örneğin özel bir iç çamaşırı ya da aksesuarı her gün kullanmazsın. Onların yeri ve zamanı vardır. Dolayısıyla ayrı bir kutuda saklayabilirsin.

> Aranızda duygusal bağ mı var? Anısı olan eşyalar temizlik operasyonunda hemen es geçilir, güzel bir anı olduğu sürece tabii ki… İstersen bunları iki kutuda tutmaya devam edebilirsin. Bebeklik ayakkabıların ve evlilik albümün elbette saklanacaklar arasında; ama her gittiğin seyahatin biletini gerçekten saklamalı mısın? Tekrar düşün.

> Atmaya korkuyor musun? Zasio, beyin kimyamızın endişe tarafından yönetildiğini söylüyor: “Bir şeyi gözden çıkarırsak, genellikle bundan dolayı pişman olacağımızı düşünürüz. Ama saklaman için sadece tek nedenin varsa, bu yeterli değildir.”

ADIM 4: Depoyu Temizle

Dolabını ferahlatmaya hazır mısın? Bu adımları izle:

> Her şeyi bir kez ele al. Elinde kalacak olanların belli bir yeri ve kalma sebebi olmalı. Geri kalan her şeyi son bir değerlendirmeye al ve sınıflara ayır: Okunacaklar, birisine verilecekler, iade edilecekler, çöpe atılacaklar gibi. Hiçbir şey hakkında kararsız kalmamalı veya karar vermeyi ertelememelisin.

> Bir içeri, bir dışarı. Bu kuralı satın aldığın her şey için uygularsan, sonraki birikmeleri engellersin. Örneğin yeni bir ayakkabı aldığında, eskiyen bir çifti elinden çıkartmalısın.

> Kendine sınır koy. Sahip olduğun şeyler konusunda kendini bazı rakamlarla sınırla. Örneğin beş adet jean veya bir sepet dolusu banyo malzemesinden fazlasına sahip olmamak gibi. Bunlar mevcut olduğu sürece yenisini almamak için kararlı ol. Okunmamış kitaplar için de kendine belli bir süre tanı. Örneğin üç ay sonra hâlâ okumamış olduğun bir kitabın varsa, onu isteyen birine hediye edebilirsin.

Siber Uzayda Yer Kaldı Mı?

Dijital devrim, üst üste biriken CD’leri MP3 formatına çevirerek ve raflar dolusu kitabı e-okuyuculara aktararak hayatımızı büyük oranda hafifletmiş olsa da, bir şeyler depolamaya son hızla devam ediyoruz. E-postalar, sesli mesajlar, SMS’ler ve diğer dijital dosyalar, hayatımızı sarıp sarmalamış durumda. Breininger, bunun neredeyse bir “bilgi edinme bağımlılığı” hâline dönüştüğünü söylüyor. Dolup taşmış bir e-posta kutusunun verdiği sıkıntı, sayfalar dolusu kâğıdın yarattığı dağınıklık ile kıyaslanamaz belki. Ama yine de modern çağ insanında anksiyete yarattığı kesin. Elektronik istifçi olmamak için şunlara dikkat etmek gerek:

Bir kez bak. Bir postaya cevap vermeyi sonraya bırakmak o anda daha kolayına gelebilir. Ama gerçekte sadece zaman kaybıdır. Hemen cevap ver, ardından “delete” tuşuna bas gitsin. İşte, yapılacaklar listenden bir işi eksilttin bile.

Böl ve yönet. Gmail’den ilham alarak, pek çok e-posta sağlayıcısı yazışmalar için belli bir dosyalama sistemi sunuyor. Biriken bütün e-postaları konularına göre (kişisel yazışmalar, e-faturalar gibi) sıraladıktan sonra onlara bir gününü veya boş bir vaktini ayır ve her birini temizle.

“Bulut”a gönder. Kişisel güvenliğimiz için saklamamız gereken pek çok bilgi vardır: Kontakt bilgilerimiz, ödeme belgeleri ve dekontlar gibi. Dijital bilgilerini güvenle saklamak için, Apple iCloud, Windows Live SkyDrive ya da Dropbox gibi bir bulut (cloud) servisinden yararlanabilirsin. Ardından bu bilgileri bilgisayarından rahatlıkla silebilirsin.

Derleyen: Sibel Yeşilçay

 

BENZER YAZILAR