Özgüveni, sporcu karakteri ve hırsıyla gerçek bir Men’s Health erkeği olan, son yılların en dikkat çeken oyuncularından Can Yaman’ın hikâyesi ve Can Yaman hakkında bilinmeyenler.
Hayatın biz plan yaparken başımıza gelenlerden başka bir şey olmadığı lafını duymuşsunuzdur. Bu hepimiz için doğru olabilir, ancak bunun gerçekliği bazı insanlarda daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Son zamanların en çok konuşulan erkek oyuncularından biri olan Can Yaman da bu durumdan nasibini almış. Çocukluk yıllarında basketbolcu ya da futbolcu olma hayalleri kuran, sonrasında avukat olmak isteyen ve bunun için adımlar atan Can Yaman, bugün Türkiye’nin en başarılı oyuncularından biri olarak karşımızda. Yaz döneminde yayına giren yeni dizisiyle adından daha sık söz ettirmeye başlayan bu adamın hikâyesini kendinden dinleyelim.
Küçükken hayalin neydi?
Çocukluk hayalim futbolcu ya da basketbolcu olmaktı. Sonrasında hayallerim gelişti ve değişti. Uluslararası avukatlık yapmak hayallerim arasındaydı. Mesela Amerika’da baro sınavına girip New York’ta avukatlık yapmak ya da İtalya’ya gidip orada avukatlık yapmak hep hayallerimin arasında oldu. Bir dönem savcı olmayı da düşündüm ama İstanbul dışında yaşayamayacağıma karar verdim ve bu hayalimden vazgeçtim.
Hukuk okumaya nasıl karar verdin?
Avukatlık mesleğini seçmemdeki en büyük etkenlerden biri, avukatlığın her zaman çok önemli bir statü, bir ayrıcalık, çok önemli bir meslek olmasıydı. Okumayı seviyordum, konuşmayı, sorunları çözmeyi de seviyordum; toplumsal olaylara duyarlıydım. Avukat olma noktasında bunlar çok önemli etkenler oldu. Lisenin başlangıcında zihnimde yavaş yavaş avukat olma fikri oluşmaya başladı. Hatta babamla olan konuşmalarımızda onun da fikrime sıcak baktığını, bana bu konuda destek olduğunu fark ettim. Avukatlık mesleğinin artı ve eksi yönlerini değerlendirip bu yönde eğitim almaya karar verdim.
Hukuk okuduktan sonra oyunculuğa geçişin nasıl oldu?
Fakültede okurken mesleğime katkısı olması için oyunculuk dersleri almam öneriliyordu. Okul dönemlerinden beri oyunculuk eğitimi alma fikrine bu nedenden dolayı sıcak bakıyordum. Bir yaz tatili sonrası, şimdi hâlâ menajerliğimi yapmakta olan Cüneyt Sayıl ve İlker Bilgi ile tanıştım. Hızlandırılmış bir oyunculuk eğitimi ile ilk projem olan ve Star TV’de yayınlanan Gönül İşleri dizisi ile ekranlara merhaba dedim.
Lisanslı bir basketbolcuydun. Bu alanda kariyer yapmayı hiç düşündün mü?
Aslında düşündüm. Zaten hukuk fakültesini de basketbol bursu ile okumuştum. Fakat biraz agresif bir oyun tarzım olduğundan her maç mutlaka bir yerim sakatlanırdı. Bu çok sık tekrarlanmaya başlayınca kariyerime sporla devam etmeyi biraz riskli gördüm. Diğer derslerde de başarılı bir öğrenci olduğum için spor ve eğitim alanında bir tercih yapmam gerekirdi. Türkiye’de maalesef okulla sporu aynı anda yürütebileceğiniz, Amerika’daki gibi bir sistem olmadığı için hayat koşulları sizi ikisinden birini tercih etme noktasına getiriyor. Bu noktada da okulumda başarılı olduğum, iyi bir dereceyle okuduğum ve bu seçenekle sakatlık riskim de ortadan kalktığı için okuma kısmı daha ağır bastı.
Bir avukat iken bambaşka bir dünyaya girdin aktör olarak. Bu başlarda seni korkuttu mu? Neler hissettin?
Okuduğum okullarda spor müsabakalarına katıldım, maçlara çıktım. Çıktığım maçlarda hep takım kaptanıydım. Sorumluluklar aldım; lisede bir sürü münazaraya girdim; o münazaralarda da yine takım kaptanı oldum. Tartışmalı ortamlara girdim; avukat olduğum dönemde zor sınavlara girdim; sahnede çok konuşma yaptım; duruşmalara çıktım; hâkimler ile görüştüm ve insanların haklarını savundum. İnsanların normalde çok heyecanlanacağı bu gibi durumlara kendimi çok alıştırdığım için oyunculuk sektörüne girdiğimde bu süreci, yeni bir sektöre dâhil olmanın korkutuculuğunu çabuk atlattım ve duruma çabuk adapte oldum. Algılarınız açıksa, gözlem yeteneğiniz yüksekse ve kendinize güveniyorsanız, o süreci hızlı atlatıyorsunuz.
Ekranlardaki en fit oyunculardan birisin. Bunu kendin için mi yapıyorsun yoksa mesleğinin bir gerekliliği olarak mı görüyorsun?
Çocukluğumdan beri birçok sporu yaptım. Genetik olarak da spora yatkınım. Hatta ailemde profesyonel olarak kariyer yapmış birçok sporcu da var. Benim için sporun amacı fit olmak ve sağlıklı kalmak. Kendimi iyi hissetmek için spor yapıyorum. Benzetme yerindeyse, modifiye bir araba düşünün; görseli çok güzel ama baktığında motoru o kadar sağlam değil. Dışarıdan baktığınızda arabanın çok hızlı olduğuna, çok kuvvetli olduğuna inanırsınız ama gerçek öyle değildir. Spor da biraz öyle bir şey. Çok güzel fizik yapabilirsiniz ama koşuya çıktığınızda hemen yoruluyorsanız, kondisyonunuz zayıfsa, öyle bir sporun hiç bir faydası yoktur; benim için bu önemli. Örnek vermek gerekirse, günlük yaşamda bir uçağa bindiğinizde bagajı hiç zorlanmadan kaldırıp yukarı koyabilmeniz ya da bir arkadaşınız ezkaza bayıldığında onu kucaklayıp bir yerden bir yere götürebilmeniz, onu merdivenlerden yukarı çıkarabilmeniz, bir şeyleri taşıyabilmeniz, yani sıradan insanları zorlayabilecek hareketleri kolaylıkla yapabilmeniz gerekir. Yaşam kalitenizi arttırmalıdır spor.
Kendine örnek aldığın bir aktör ya da sporcu var mı?
Aktör olarak Brad Pitt‘i çok severim. Bütün filmlerini izlemiş ve zaman zaman ilham almışımdır. Christian Bale’ın her filmdeki fiziksel değişimini takdirle izlemişimdir. Mel Gibson’ın oyunculuğunu çok beğenirim. Bu üç ismin projelerini özellikle takip ederim. Sporculardan ise basketbolda Michael Jordan, çalışkanlık anlamında Cristiano Ronaldo, boksta Anthony Joshua’yı sayabilirim.
Vücudunu korumak için izlediğin antrenman ve beslenme düzeninden bahsedebilir misin?
Bir saat boks ve ardından bir buçuk saat CrossFit yapıyorum. Spor yaparken vücut ağırlığının ön planda olduğu ve daha çok tüm bölgeleri aynı anda çalıştıran özel bir program uyguluyorum. Yaptığım çalışmalarda tüm vücut antrenmanı, istasyon çalışması ve interval kardiyo yaptığım için nabzım spor anında sürekli yüksek oluyor ve sonrasında da gün içinde yağ yakımı devam ediyor. Aslında en önemli şey, gün içinde hareketli olmak. Hiperaktif, hareketi seven bir adam olduğum için formumu her zaman koruyabiliyorum. Beslenmeyle ilgili özel bir tüyo veremeyeceğim çünkü hiç bir zaman şu kadar gram et bu kadar gram karbonhidrat diye bir rejim uygulamadım. Ev yemekleri seven ve genel olarak sağlıklı beslenen bir yapım var. Sadece şunu diyebilirim, her ne yiyorsam damak tadıma uymalı, yağı tuzu lezzeti olmalı. Lezzetsiz olan bir şeyi çok faydalı olsa da tüketmeyi sevmiyorum. Çok çeşitli baharatlarım var; bunları mutlaka tüketirim (keten tohumu, çörek otu, maca tozu gibi). Magnezyum, omega-3 ve kırmızı ginseng gibi şeyleri mutlaka takviye olarak alırım. Bağışıklık sistemimi güçlendirmek için sabahları çiğnemeden sarımsak yutuyorum. Bu sayede direncim daha yüksek oluyor ve daha az hasta oluyorum. Enginar ve yumurta vazgeçilmez besinlerimden. Set aralarında tükettiğim proteinli gofretler, muz ve kuruyemiş, kurtarıcı gıdalarımdan.
Geçmişinde birçok farklı spor dalında aktif olduğunu görüyoruz. Bu sporcu kişiliğinin mesleğine nasıl faydaları oldu?
Spor yapmak her zaman önemlidir. Atalarımızın da dediği gibi sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Spor yapan insanlar daha az yorulurlar. Spor yaparsanız dayanma gücünüz ve kondisyonunuz daha kuvvetli oluyor. Oyunculuk dünyanın en zor mesleklerinden biri.
Özellikle Türkiye’de 140 dakikalık diziyi beş günde çektiğimizi hesaba katarsak ve başrol oyuncusunun hemen hemen her sahnede olduğunu düşünürsek, 16-20 saati bulan bu set çalışmalarında sporcu geçmişi olan oyuncular tabii ki çok daha dayanıklı oluyorlar. Soğuk hava sıcak hava gibi, uykusuzluk gibi zor koşullara ya da fiziksel güç gerektiren sahnelere daha dayanıklı oluyorlar. Tabii bu da bir avantaj. Mesela sette bir spor sahnemiz vardı. CrossFit sahnesini çekmemiz iki-üç saat sürdü. 150 tane handstand push-up dediğimiz amuda kalkıp şınav çekme, ardından ağaçta barfiks, sonrasında alternatifli tek el şınav çekme, devamında basket oynama ve havuz sahnesi derken sağlam bir fiziksel performans gerekti ki bu sahnelerin sonrasında çeşitli duygusal sahneler de çekmemiz gerekiyordu. Devamlı spor yapmayan bir adam bu sahnenin hakkını verip altından kalkamaz. O nedenle bizim meslekte de spor yapmanın başarıya etkisi yadsınamaz.
Oyuncuların programı çok yoğun olabiliyor. Bu dönemlerde ya da kendini iyi hissetmediğinde antrenman yapmak için gerekli motivasyonu nereden buluyorsun?
Spor yapmak, çalışkanlık ve sorumluluk sahibi olmakla ilgili bir konu. Mesleğiniz spor yapmanızı gerektiriyorsa bunun motivasyonunu çalışkanlık ve iş bilincinizde bulmalısınız. Ayrıca bir şeylere çabuk kanalize olmak çok önemli. Üniversite yıllarımda da tatilde ne kadar eğlenirsem eğleneyim, okul dönemi başladığında derslere çok hızlı kanalize olabiliyordum. Tabii bir de irade çok önemli; irade sahibiyseniz motive olmanız çok daha kolay oluyor. Birinin sizi motive etmesini beklememeniz lazım. Mesela sabah altıda kalkıp üç saat sporun ardından sete gittiğim de oldu; gecenin bir yarısı setten gelince spor yapıp uyuduğum da… Bu, yaşam tarzınızda sporu nasıl konumlandırdığınızla ilgili. Başarılı olmak bazılarına dışarıdan bakınca kolay gibi gelse de sağlam bir disiplin gerektirir. Tabii bunlar biraz da insanın karakteri ve kendini eğitmesiyle ilgili.
İnsanların seni yakışıklı bulması ve fiziğinin düzgünlüğünden söz etmesi seni rahatsız ediyor mu?
Öncelikle böyle düşünen insanlara teşekkür ederim. Tabii ki insanların böyle düşünmesi beni rahatsız etmiyor. Beğenilmekten kim rahatsız olur ki?
Şu anda oynadığın Erkenci Kuş dizisi oldukça başarılı oldu. Bu projeden ve canlandırdığın karakterden bahseder misin?
Can Divit’in hayat felsefesini anlatan bir cümle var: “Otuz dakikada terk edemeyeceğin bir hayatı kurma.” Bu motto ile evden çıkıp bir Magnum fotoğrafçısı oluyor. Durmadan seyahat eden, işini çok seven bir karakter. Sıradan bir insanın yaşayamayacağı koşullarda yaşıyor. Söz gelimi, iki ay yağmur ormanlarında yaşamış, Kolombiya’daki kahve üretimini fotoğraflamak için abuk subuk barakalarda yatmış, Hong Kong’un arka sokaklarındaki mevsimlik işçi zulmünü hikâyelerken ya da Ortadoğu’daki savaşı, hep can güvenliği olmayan, yer yer tuhaf şeyler yediği, aylarca yıkanmadığı dönemler geçirmiş. Can Divit, plaza hayatına hiç uymayan bir kişi. O hep gezmiş ve ona göre hayat başka yerlerde akıyor. Hayattaki tek takıntısı, dünyadaki adaletsizlik… Şehir hayatından daralan ve hiçbir yerde uzun süre duramayan biri o. Spora düşkünlüğü ve doğa sevgisiyle Can Divit’le ortak özelliklerim var.
Hayatında “olmazsa olmaz” dediğin bir rutin var mı?
Alışkanlıklara çok bağlı biri değilim. Hatta bir şeyin bende alışkanlık yaptığını fark edersem ondan uzaklaşırım. İnsanların belli dönemleri oluyor; o dönemlere göre kendini şekillendirip disipline eden bir adamım. Kendimi 180 derece değiştirip hedefe göre plan ve şekil çizebiliyorum.
Bundan sonra başarılı bir aktör olarak “mutlaka başarmam gerek” dediğin bir şey var mı?
Bugüne kadar oynadığım bütün rollerin hakkını verdiğimi, her rolün altından iyi kalktığımı düşünüyorum. Bundan sonra da güvenleri boşa çıkarmamak hedefim. Eğer mümkünse yurtdışında, Bollywood’da, Hollywood’da, uluslararası projelerde yer almak gibi hedeflerim var.
En sevdiğin özelliğin hangisi?
Dedikodu yapmıyorum. Bu çoğu kişiye önemsiz gelebilir ama karakterimde en beğendiğim özellik bu.
Kendinle ilgili neyi değiştirmek isterdin?
Şu anda kendimle ilgili değiştirmem gereken bir şey yok bence; ama gerekli görürsem değiştiririm. Sportif anlamda ise keşke erken yaşta jimnastik yapsaydım diyorum çünkü ileride bu spor vücudunuzu öyle esnek bir hâle getiriyor ki belli bir yaşa geldiğinizde istediğiniz sporu yapma aşamasında tercih şansınız çok daha fazla oluyor.
Kadınları anlamak için neler gerekiyor? Sence bu konuda erkekler nerede hata yapıyorlar?
Onları anlamak için iyi gözlem, iyi algı ve yüksek hayal gücü gerekiyor bence. Erkeklerin hatası ise kadınları genellemek olabilir.
Röportaj: Fatih Büyükbayrak