CİDDİ BİR SORUN OLDUĞU ÇOK BELLİYDİ

1Dr. Sirois yeni bir çığır açan çalışmasında, tansiyonun kalp sağlığı üzerindeki etkisine dair gözlemlerini, çok sayıda yazılı kaynakla birleştirdi. “Son 10 yılda bulduğum şeylerden biri de, erteleme hastalarının giderek artan oranda stres sahibi olduklarıdır” diyor. Ona göre bunun sebeplerinden en önemlisi, stresle mücadele ederken etkisiz stratejiler yürütmeleri.

Dr. Sirois yaklaşık bin gönüllüyü fiziksel olarak sağlıklı olanlar ve kalp sorunları olanlar şeklinde iki gruba ayırdı. Erteleme hastalığına olan eğilimlerini belirleyebilmek için bir anket hazırladı. Gönüllülerin önüne, “Bitirme tarihi yaklaşan bir işi yetiştirmeye çalışırken, zamanımı genellikle başka işlerle uğraşarak boşa harcarım” gibi cümleler içeren 20 tane ifade koyuldu. Ardından bu ifadeleri 1 (Benim için geçerli değil) ile 5 (Çok doğru) arasında puanlarla değerlendirmeleri istendi.

Dr. Sirois çalışma verisini analiz ettiğinde, aradaki bağlantı çarpıcı bir şekilde vurgulanmış oldu: Ankette erteleme konusunda yüksek puan yapanların çoğu, kalp sorunu yaşayan grupta yer alıyordu.

Bu oldukça mantıklı. Bir stres kaynağınız olduğunu düşünün. Şimdi kendinizi daha çok hırpalıyorsunuz ve daha çok stres yapıyorsunuz. Ve son istediğiniz şey bu stresle baş etmek, o nedenle kaçmayı tercih ediyorsunuz. Bu da stresin devam edeceği, hatta giderek artacağı anlamına geliyor. Ve kalbiniz bu süreçte adeta dayak yiyor.

Döngü, erteleme hastasının bir şeyleri kenara koymaya karar vermesiyle başlıyor. Bu noktada bilinçaltında yıpratıcı stres iş başı yapıyor. Belirlenen son tarihe belki de aylar var ve bu tarihle bir gün karşı karşıya gelineceği gerçeği ört bas edilmiş durumda. Zaman geçtikçe ve belirlenen tarih yaklaştıkça, inkâr duvarında giderek büyüyen çatlaklar meydana geliyor. Bu çatlakları onarmak giderek daha fazla zaman ve enerji istiyor; bu da stresle birleşiyor. Bu sırada panik ataklarla birlikte kalbe zarar veren adrenalin ve kortizol akınları yaşanması olası. Kaçınılmaz olanı zorlayarak,
onu zihinde saklandığı yere geri göndermek çok daha fazla ruhsal efor istiyor. Başarı yüzdesi de oldukça düşük. Dr. Sirois “Bu durum, kardiyovasküler sistemde daha büyük yıpranmalara yol açabilir” diyor. Sonuçta korkunç durum gelir, stres zirveye ulaşır, savaş biter ve geriye hasar kalır.

Bir de daha dolaylı bir tehlike söz konusu. Erteleme hastalığı öylesine yayılabiliyor ki, sadece hastalıklara yol açmakla kalmıyor; bazı durumlarda erken teşhis ve tedavinin de önüne geçebiliyor. Check-up’lar ertelenebiliyor ya da hiç planlanmıyor. Hasta olanlar semptomlarını not ediyor ve bunları hiçbir tarih belirlemeden, zihnindeki yapılacaklar listesine ekliyor. Kolonoskopi gibi herkesin belli yaşlarda yaptırması gereken ve hayat kurtaran teşhis testleri, bir süre sonra akıldan uçup gidiyor, unutuluyor.

Böylesine felaket potansiyeli taşıyan durumlardan kaçınmanın özünde basit bir güç var: korku. Medikal bir operasyon, rastlanacak bulgunun belirsizliği ve en nihayetinde ölüm korkusu. Dr. Sirois, “Tatsız bir stresle mücadele ederken, bir erteleme hastası ne yapar? Tabii ki bundan uzak durur. Ancak bu, mücadele etme stratejileri stresi daha da artırıyor. Çünkü sakındıkları durumla başa çıkmak için hiçbir şey yapmıyorlar.”

Dr. Sirois, erteleme hastası olduğunu kabul eden öğrencileri Bishop Üniversitesi’ndeki laboratuvarında topladı ve bir takım deneyler yaptı. Ulaştığı sonuçlar şaşırtıcıydı: Kimse bir erteleme hastasından, bir başka erteleme hastası kadar nefret etmiyordu. Bu sorunu kronik olarak yaşayan kişiler, kendileri gibi olanlara yardım etme konusunda oldukça isteksizlerdi. Dr. Sirois bu durumu şöyle açıklıyor: “Erteleme hastaları kendilerine gerçekten kötü davranıyor. Hatalarının ne olduğunu biliyorlar ama sorunun üstesinde gelemiyorlar. Bu yüzden de sürekli olarak
kendileriyle kavga ediyorlar.” Toplumsal olarak etiketlenmek bu utancı daha da artırıyor. Öyle ki, DePaul Üniversitesi’nden Dr. Ferrari, erteleme hastalarının toplumda algılanış şeklini, klinik depresyon hastalarının veya madde bağımlılarının gördüğü muameleye benzetiyor.

İrade bu probleme karşı işe yaramıyorsa, ne işe yarayabilir? Carleton Üniversitesi’nden psikolog Dr. Tim Pychyl, 2010 yılında meslektaşı Dr. Michael Wohl ile yaptığı çalışmaya dayanarak, çözümün affetmek olduğunu söylüyor. Dr. Pychyl ve Dr. Wohl, bir sınava hazırlanan öğrencilerden şu üç ifadeden birini seçmelerini istedi: “Çalışmayı son dakikaya bırakırım”, “Sınava çalışmak yerine daha önemsiz işlerle uğraşırım”, “Planladığımdan daha geç çalışmaya başlarım”. Bu ifadelerden birine “evet” diyen öğrencilere, erteleme sorunları konusunda ne düşündükleri de soruldu.
Bu davranışlarını affeden öğrencilerde şaşırtıcı bir değişim gözlendi.

Bu öğrenciler bir sonraki sınava daha erken çalışmaya başladılar ve kendilerine daha çok değer verdiler. Kendilerini girdabın içinde gören öğrencilerse, ruhsal çöküntüye ve ertelemenin kısır döngüsünde dolanıp durmaya kaldığı yerden devam etti. Dr. Pychyl’e göre kendilerine karşı hoşgörülü olan öğrenciler, eski davranışlarının gelecek çalışmaları üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi ve bu problemli döngüden kurtulmuş şekilde gibi yeni bir sınava odaklanmayı başarıyor. Ayrıca, bu öğrencilerin akademik hayatlarına temiz bir sayfa çekerek bu pozitif tutumlarını tüm hayatlarına yansıtabildikleri gözlemlendi. Kendinize biraz toleranslı davranmak, yeni görevler için enerji kazanmanızı sağlayabiliyor.

Carl’ın hayatına dönecek olursak; içindeki stres canavarını öldürmesi için zorlu bir savaş vermesi ve terapilere para dökmesi gerekti. “Terapi daha affedici ve pratik bir tutumla, zihnimde daha gerçekçi bir muhakeme yapmamı sağladı” diyor. Önce erteleme hastası olduğunu kabullendi ve sorunu çözmeye girişti. Bunun için kendine has yöntemler de geliştirmedi değil. (İşlerini not kâğıtlarına yazıp çalışma masasına tutturuyor. İş bitene kadar kâğıtlar gözüne batmaya devam ediyor.) Artık bir şeyleri erteleyecek gibi hissettiğinde, kendine şu birkaç basit soruyu soruyor: “Şu an beni bunu yapmaktan alıkoyan ne?” “Bu işi şimdi yaparsam en kötü ne olabilir?” Bu sorular, ona eski mantıksız düşünce sistemini hatırlatıyor. Ertelemek kişinin o anını kurtarıyor gibi görünse de, aslında hayatını cehenneme çeviriyor ve muhtemelen kısaltıyor. Carl için bundan sonraki hamle çok basit: “Yap, gitsin!”

BENZER YAZILAR