CRUYFF’U ANLAMAK

Bir futbolcuyu, hatta bir adamı özel kılan nedir? Yeteneği? Zekâsı? Fiziksel özellikleri? Espri anlayışı? Karizması? Liste uzar gider. Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Johan Cruyff’un kim olduğunu eminim biliyorsunuz ama neden özel olduğunu biliyor musunuz? Bu sorunun yanıtını en iyi yine kendisi veriyor: “Ancak anladığın zaman görmeye başlarsın.” Burcu Kapu‘nun yazısı.

1Cruyff’un futbolcu olarak keşfi kaderin bir oyunu. Babası Manus, Ajax kulübüne sebze meyve satan bir manavdı. Annesi de kulüpte temizlik yapıyordu. Aile, ilişkilerini kullanarak 10 yaşındaki Cruyff’u Ajax altyapısına yazdırdı. Antrenmandan sonra diğer çocuklar eve giderken, o annesiyle beraber soyunma odalarına girip çıkıyor, krampon cilalıyor, yıkanmış formaları asıyor, bazen de sahayı temizliyordu. Annesi ara sıra teknik direktör Spurgeon’un evine temizliğe gittiğinde, Cruyff’u da yanında götürüyordu. Cruyff ise İngilizceyi o yaşlarda Spurgeon ile konuşa konuşa öğrenmişti. Hollandacası her zaman espri konusu olmuş Cruyff’un İngilizcesi bu kadar iyiyse, sebebi o günlerdir.

Cruyff kariyeri boyunca pek çok ilke imza atmış biri. Ajax’ta yıldızı parlamaya başlamıştı ve peşi sıra goller atıyordu. 1966 yılında ilk kez milli formayı da giydi. Ve daha ikinci maçında kırmızı kart gördü. Ne var bunda demeyin, o tarihe kadar milli forma ile kırmızı kart gören oyuncu olmamıştı. Cruyff’lu Ajax Avrupa’da fırtına gibi esiyordu ve sadece futbol oynamak Cruyff’a yetmiyordu. Sürekli toplantılar yapıp takım arkadaşlarına nasıl oynamaları gerektiğini anlatıyordu. Bu fikir çarpışmaları takımın diğer oyuncularını yormuş ve kaptanlık pazu bandını kimin takacağına yönelik yapılan bir oylamada Keizer seçilmişti. Cruyff veda vaktinin geldiğini anladı. Transfer görüşmesine menajeriyle gitti.

Bu, o dönemler görülmemiş bir şeydi. Cruyff’tan sonra, futbolcuların menajerleriyle transfer görüşmesi yapması bir standart haline geldi.

YEŞİL SAHALARIN GÖRDÜĞÜ EN ZEKİ FUTBOLCU

Ajax’ta oynadığı yıllarda rakip takım FC Groningen’den Piet Fransen, onun için şöyle demişti: “Cruyff hiç öyle bir niyeti yokmuş izlenimi verse de, sizi her seferinde alt ediyor. Siz daha onun ne yapacağını anlayamadan yanınızdan geçip gidiyor. Bana da yaptı bir kez. ‘Vay’ diye geçirdim içimden, ‘Bir dahakine onu yakalayacağım.’ Biraz sonra yine yaptı ve onu yere indirmek için hamle yaptığımda sıçradı. Ne yapmak istediğimi hissetmişti. Ona vurma fırsatını bile zor buluyordunuz. Ama onun misilleme yaptığını hiç görmezsiniz. Yalnızca kendini savunur. Yeşil sahaların gördüğü en zeki futbolcudur.”

Cruyff’un Barselona’sı Deportivo ile oynarken, o bildiği tüm numaraları ve o meşhur “Cruyff dönüşleri” ile sahaya damgasını vurmaktadır. Bir yandan da takım arkadaşlarını yönetmektedir. Ancak
dakikalar ilerledikçe hakemi de yönetmeye başlayınca, Jorge Valdano dayanamaz ve “Düdüğü de alıp maçı yönet o halde” der. Cruyff ilk önce bu genç adamın ismini, sonra da yaşını sorar. 19 cevabını alınca da Valdano’ya saha içinde minik bir ayar verir: “İnsan 19 yaşındayken Cruyff’a ‘siz’ diye hitap eder.”

1968’de Şampiyon Kulüpler Kupası ikinci turunda Fenerbahçe ile eşleşen Ajax, İstanbul’a geldiğinde tatsız bir sürprizle karşılaşır. Johan Cruyff’un da içinde bulunduğu takım otobüsü Mithatpaşa (İnönü) Stadı’na doğru seyrederken, Osmanbey yakınlarında bir minibüs ile çarpışır ve büyük bir kargaşa başlar. Maça geç kalmaktan korkan Cruyff otobüsten inerek bir süre minibüs şoförüyle tartışır. İş tatlıya bağlanınca da takım arkadaşlarıyla birlikte minibüsü iterek otobüsün yolunu açar ve takım geç de olsa maça yetişir. Merak edenler için not: Maç, Peter Keizer ve Klaas Nuninga’nın golleriyle 2-0’lık Ajax galibiyetiyle sonlanmış.

Cruyff, Türkiye’de olduğu bu kısa sürede birçok röportaj da verir. Türk futbolunun tesisleşme çalışması, mantalitenin değiştirilmesi gerektiği yönünde öğütler verir ve şöyle der: “Almanya’da antrenör futbolcusuna ısınması için dört tur atmasını söyler ve kahvesini içmeye gider. Oyuncu robot gibi o turları atar. Ama İspanya ve Türkiye gibi ülkelerde aynı talimatı alan futbolcu bir tur atıp, antrenörünün yanına gelir. 1960’larda Hollanda bir hiçti, 74’te ise final oynadık. Türk dostlarıma Hollanda’yı örnek almalarını öneririm.”

Cruyff jübilesini Ajax formasıyla yapacaktır ve maça Bayern Münih’i davet eder. Breitner’li Rummenigge’li Bayern tam kadro gelir. Ancak Hollandalıların 1974 Dünya Kupası’ndan kalan Alman takıntısı mıdır bilinmez, daha havaalanında Bayernli futbolcular ikinci sınıf muamele görmeye başlar. Kötü bir otelde konaklatılırlar ve dışarı çıktıkları anda halk tarafından “Nazi domuzları” hakaretiyle karşılaşırlar. Bunun acısı ise sahada çıkar. O hırsla Bayern Münih Ajax’ı 8-0 yener. Cruyff gibi bir efsanenin yeşil sahalara vedasının böyle olması da kaderin bir oyundur. O gün bugündür bir daha hiçbir Hollanda takımı jübile için Alman takımlarını çağırmıyor.

BENZER YAZILAR