CUMHURBAŞKANI ZIDANE!

“Sevmediğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz, ben sahtekârlık. O yüzden anlaşamıyoruz” der Charles Bukowski. Zarif adam Zidane’ın futbola vedasını bu yüzden severim. Onurlu bir davranıştı. Diyeceksiniz ki, rakibine kafa atmanın neresi zarif, onurlu? Futbolcuların hakemi kandırmak için kendilerini yere attıkları ya da rakibi sakatlamakta hiç tereddüt etmedikleri yeşil sahalarda, futbol tarihinin en ayakta alkışlanası kırmızı kartıdır. Burcu Kapu’nun yazısı 

1972 yılında Berberi asıllı Cezayir göçmeni bir ailenin oğlu olarak Marsilya’da doğar. Futbola küçük bir mahalle kulübü olan US Saint-Henri’de başlar. Daha 13 yaşındayken Cannes minikler kadrosuna seçilince mecburen evden ayrılır ve hiç tanımadığı bir şehirde, tanımadığı bir ailenin yanına yerleştirilir. Cannes, standart bir uygulamaları olan 240 soruluk kişilik testini genç Zinedine’e de yapar. Motivasyonunun hayli yüksek olduğu, özgüven eksikliği yaşadığı ve kendi çıkarlarını asla başka insanlarınkinden üstün görmediği çıkar. Son özellik yıldız futbolcularda pek de rastlanan bir durum değildir. Sosyologlar bu duruma göçmen çocuk sendromu diyebilir. Ama Cannes, işçi arı davranışları sergileyen bir kraliçe arıya sahip olduğunu kısa sürede fark eder. Hocası bu çalışkan çocuktaki yeteneği keşfedince, onu 16 yaşında A takımda oynatmaya başlar. İlk golünü attığındaysa kulüp başkanı tarafından kendisine pek Fransız bir hediye yollanır: Kırmızı bir Renault Clio. Hiç de fena değil. Zizou lakaplı oyuncuyu Cannes’da takip edip ilk kancayı takan Bordeaux olur. Marsilya avcunu yalamıştır bir kere.

Bordeaux’daki son yıllarında takımı UEFA Kupası finaline kadar taşır. Her ne kadar finalde Bayern Münih’e kaybetmiş dahi olsalar, tüm Avrupa Bordeaux’nun ve Zidane’ın başarısıyla çalkalanmaya başlamıştı. Bu arada 1994 yılında Fransa Milli Takımı’yla ilk kez forma giydi. Sonradan kariyerinin en önemli maçı olduğunu söylediği, Çek Cumhuriyeti’ne karşı çıktığı ilk maçında, takımı 0-2 yenik durumdayken iki gol atıp maçı berabere bitirmeyi başarınca; bu göçmen çocuk Fransızların gözünde artık resmi olarak vatandaşlık kazanmıştı. Bu sefer avcunu yalama sırası “çok yavaş koştuğu “ gerekçesiyle genç Zizou’yu beğenmeyen Cezayir Milli Takımı’na gelmişti.

Bordeaux’dan sonra Zidane’a kancayı 1996 yılında Juventus takar. O zamanlar henüz futbol ekonomisi uçuşa geçmemişti. Ve bu “Büyük Berberi” sadece 5 milyon avroya imzayı atmıştı. Bugün bu rakamlar ne komik geliyor, değil mi? Beş yıl süren Serie A macerasında birçok kupa kazanmış olmasına rağmen, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu hep kıl payı finalde kaybetti. İtalya’da futbol taktik demekti. “O hafta kiminle oynayacaksak rakibi ezberlerdik. Antrenmanda top bir kenarda dururdu; biz yarım saat saha içinde pozisyon almak için farklı senaryolar uygular, sadece duracağımız yeri öğrenirdik. Her rakip için başka bir senaryo vardı” diye anlatıyor o günleri. Bugün saha kenarında gözlerini kısıp, maç içinde sık sık taktiksel değişikliklere giden Zidane’da, o yılların etkisini görmek mümkün.

BENZER YAZILAR