Birçok faydası olduğu belirtilen D vitamininin tahtı sallanıyor.
D vitamini kadar övülen ve mutlaka alınması gerektiği sık sık dile getirilen çok az takviye vardır. Omurga sağlığından depresyona kadar pek çok rahatsızlığın mucizevi çözümü olarak lanse edildiğinden olsa gerek, hangi uzmana danışsak, tüm yollar D vitaminine çıkıyor. Öyle ki, sağlıklı yaşam tutkunlarının korkulacaklar listesine artık D vitamini yetersizliği ve eksikliği de girdi. Hatırlarsınız, bundan önce sahnede C vitamini vardı. Biz son trendlere yetişmeye çalışırken, işin kaymağını sağlıklı yaşam sektöründekiler yiyor. Sahneye bir takviye çıkıyor, insanlar eczanelere koşturuyor, fiyatlar da o oranda artıyor.
D vitaminine geri dönersek, güneşi daha az gören bölgeler için daha çarpıcı sonuçları oluyor. Haftalarca güneş yüzü görmediğinizde D vitaminini besinlerden almanız gerekiyor ama bunun da pek uygulanabilir bir yol olduğu söylenemez. (Güle oynaya günde 13 yumurta yiyebiliyorsan ne ala!) Buna karşın, güneşin altında sadece 20 dakika geçirerek günlük D vitamini ihtiyacınızı karşılayabiliyorsun. Daha çarpıcı olansa, son yıllarda giderek artan bir şekilde uzmanların sonbahar ve kış aylarında D vitamini almamız gerektiğini söylemesi.
Peki, problem nerede? Çoğu zaman olduğu gibi, bilimsel verilerin yetersiz ve çelişkili olmasında.
İlk olarak D vitamini gereksiniminden bahsedelim. Vücudumuzun çalışabilmesi için bu vitaminden asgari düzeyde almamız gerekiyor. Ama güneşten aldığımız D vitamini ile bize şişede sunulan D vitamini takviyelerinin dozu arasında büyük fark var. İlkinin efektif olduğuna şüphe yok ama ikincisinin bir plasebo etkisinden ibaret olup olmadığı soru işareti.