DEMİR TAVINDA DÖVÜLÜR

Şampiyon doğulmaz, olunur. Mike Tyson’ı suça meyilli bir çocuktan, kendini “gezegenin en kötü adamı” ilan eden bir adama dönüştüren efsanevi antrenör Cus D’Amato’nun öğretilerini, bizzat ünlü boksörün ağzından dinleyin.

1/ ASLA PES ETME

Genç Tyson akıl hocasıyla tanışır ve üne kavuşur. Cus’ın salonu New York Catskill’deki karakolun üstündeydi. Mekânın içi eskiydi, havada bir koku asılıydı ve küçük bir ring vardı. Duvarlarda dökülmeye yüz tutmuş onlarca gazete kupürü bulunuyordu. Yaşı ilerlemiş birkaç tane beyaz adam, Cus’ın yardımcısı Teddy Atlas’ın etrafında toplanmıştı. Ardından Cus’la tanıştırıldım ve her şeyin bu adamın kontrolü altında olduğunu anlamam uzun sürmedi. Odadaki bütün havayı içine çekmiş gibiydi. Elimi sıktı, yüzünde gülümsemeye dair hiçbir iz yoktu. Duygularını anlayamayacağınız biriydi. Teddy Atlas bana bir bakış attı ve “Bu elemanla dövüştürebileceğimiz kimse yok” dedi. Bobby Stewart (Tyson’ın ıslah evi hocası) ise benimle ringde dövüşeceğini söyledi. İlk rauntta çok iyiydim ve Stewart’ı yumruklarımla hırpalıyordum. Daha önceden çalıştığımız hareketleri yaparken ilk defa Cus’ın gülümsediğini gördüm. “İşte bu harika! Çok iyi!” diyordu. İkinci rauntta da Stewart’ın üzerine gitmeye devam ettim. O da bana bir iki tane salladı ve burnum kan revan içinde kaldı. Hissettiğimden daha kötü görünüyor olacak ki, Atlas hemen ringe atladı. Stewart’a döndü ve “Yeter Bobby, göreceğimizi gördük” dedi. Hemen karşı çıktım ve “Hayır hayır, bitiremeyiz. Stewart bir kez başladık mı, en az 3 raunt devam etmemiz gerektiğini söyler” dedim. Bobby dönüp Cus’a baktı, o anı bir film sahnesi gibi hatırladığını söylüyor: “Cus’ın yüzü kıpkırmızı oldu, yanında duran arkadaşlarına baktı, hepsi sırıtıyordu. Tüm yüzü aydınlanmıştı. Korkudan saçları dimdik olan bir adam gördünüz mü hiç? Cus’ın saçları yoktu gerçi ama öyle birini andırıyordu. Gözleri iri iri açılmıştı, ‘Yeniden hayata döndüm’ der gibiydi.”

2/ ARINMAYI ÖĞREN

Cus’a göre bir dövüşçünün başarılı olabilmesindeki en büyük etken, sezgisel ve kişisel olmayan bir biçimde dövüşmesi, yani ringde kendini duygularının yükünden kurtarmasıdır. Cus bana vücut dışı etkenlerin ne olduğunu öğretti. Bir gün oturup televizyon izlerken “Haydi bir çalışma yapalım” dedi. Yanıma oturdu ve “Baskın ol. Odaklan. Kendi gözlerine baktığını görene kadar gevşe. Kendini gördüğün an bana söyle” dedi. Kendimi duygularımdan soyutlamayı öğrenebilmek benim için çok kritikti. Tıpkı profesyonel bir yalancı olmayı öğrenmeye benziyor. Ringde kendimi duygularımdan arındıramazsam, kavgacı bir serseriden farksız olurum. Ringde duygular çok ön plandadır. Birine sert bir yumruk yapıştırıp, yere düşmediğinde gerilebilirim. Ancak bu arınmayı öğrenmek ayakta kalmanızı sağlar.

3/ KENDİNLE KONUŞ

Cus’la birlikte yaşamaya başladıktan sonra kendi kendimi sözlü olarak onaylamaya başlamıştım. “Günden güne, her anlamda daha iyiye gidiyorum” diyordum. Cus ise şöyle derdi: “Başarının her türlüsünü tatmış, güzel bir vücudu olan, mükemmel görünen, yatakta çok iyi olan, her alanda kusursuz bir adam düşün. Bu adamdan kendine olan güvenini alıp gerçek hayatla yüzleştirirsen, başarısız olur. Öte yandan hiçbir şeyi, gerçek anlamda hiçbir şeyi olmayan birine özgüven yükle ve hayatın ortasına koy. Başarılı olacaktır. Güven başarıyı, başarı güveni doğurur. Doğru kullanılan özgüven, zekâyı bile geride bırakır.” Hayatımın şu anki döneminde yaşadığım bazı sorunların kaynağında bunun yattığını düşünüyorum. Beni Tanrı olduğuma inandırmıştı çünkü.

4/ ZİHNİNE HÜKMET

Cus sürekli zihnimi kuvvetlendirmemi isterdi. “Zihnin senin dostun değil, bunu biliyorsun değil mi? Beyninle de dövüşmeli, onu ait olduğu yerde tutmalısın” derdi. Cus’a göre zihnimiz de bir kastı ve onu ne kadar çalıştırırsanız, o kadar kuvvetlendirdiniz. Ayrıca zihnimizin bize karşı oyunlar oynadığını da söylerdi. Bir adam çok formda olabilir ama dövüşmek istemiyorsa veya rakibinden çekiniyorsa, kendisini çok yorgun olduğuna inandırabilir, ringde kendini yere bırakacağı
güvenli bir nokta arar.

Cus’a göre zihninizin kontrolünü ele almak ancak iyi bir disiplin algısıyla mümkündür. Disiplin tanımıysa şuydu: Yapmaktan nefret etseniz de, o şeyi yapmayı seviyormuşsunuz gibi uygulamak. Adam rahip gibiydi! Bugün delinin teki olmamın sebebi de bu galiba; arzularımı bastırarak, sadece antrenman ve mastürbasyon yaparak yaşıyorum. Bu seviyede bir disipline sahip olursanız, Cus’ın gözünde profesyonelsinizdir.

5/ GÜVENDE HİSSEDERSEN, ÖLÜRSÜN

Cus yaratıcı görselleştirmeye inanan biriydi. Şampiyon olmak isteyen biri, tam anlamıyla kendisini o konumda hayal edebilmelidir. Ağır sıklet şampiyonu olmak istiyorsam, 14 yaşında bile ağır sıklet şampiyonu gibi yaşamalıyım. Yani ben 14 yaşındayken bir şampiyondum, çünkü şampiyon bir dövüşçü gibi yaşıyordum
zaten! Kendimi Romalı bir gladyatör gibi görerek her gün antrenman yapıyordum. Cus bana savaş halindeymiş gibi yaşamamı ama aynı zamanda dingin ve sakin olmamı öğütlerdi. İnsanlara savaş halinde olduğunuzu çaktırmamalısınız ki, gerçek savaş kapıya dayandığında ne kadar hazır olduğunuzu bilmesinler. Öte yandan fazla sakin ve özgüvenli olmaya karşı da uyarı alıyordum. Cus “Bir birey ne kadar büyükse, o kadar özgüvensizdir” derdi. Kendinizi güvende hissettiğiniz an ölürdünüz. Bir adam bulunduğu konumda rahata erdiyse, o konumu kaybetmeye hazır bir konumda demektir.

6/ KEDİ GİBİ DÖVÜŞ

Psikolojik çalışmalarım tıkırında giderken, Cus benim boks yeteneğime odaklanmaya başladı. Yenilikçi yaklaşımını boksun fizyolojik tarafına da taşıyan Cus, rakiplerince “peakaboo” (yüzü ellerin arkasına saklayıp göstererek oynanan çocuk oyunu) adı verilerek küçümsenen stilin yaratıcısıydı. Bazıları bu stili kaplumbağa tarzına benzetse de, Cus’ın ilham aldığı canlı kedilerdi. Cus her şeyi dövüşe bağlardı. Bir keresinde iki hamamböceğinin kavgasını izlemiş ve “Gördün mü nasıl direkt vuruş yapıyor?” demişti. Kediler oldukça çeviktir. Yanlara doğru çok iyi hareket ederler ve çok güzel “fake” atarlar. Gezegendeki en iyi katillerdir. Cus bana kedi gibi hareket ettiğimi söylerdi.

7/ İÇGÜDÜLERİNLE HAREKET ET

Cus’ın en yenilikçi antrenman icadı ise Willie Bag’di. Bu düzeneği ilk getirdiğinde Jose Torres, Willie Pastrano’yla yapacağı maç için hazırlanıyordu. Willie Bag, bir çerçeveye asılı beş şilteden oluşuyordu. Öndeki şilte insan taslağına benzer ve torbanın çeşitli yerlerinde numaralı hedefler yer alır. 1 numara çeneye sol kroşe, 2 çeneye sağ kroşe, 3 sol aparkat, 4 sağ aparkat, 5 karaciğere sol kroşe, 6 dalağa sağ kroşe, 7 surata direkt ve 8 karın boşluğuna direkti temsil eder. Cus numaraları söylediği bir kaset kaydeder ve boksör de bu numaraların karşılığı olan yumrukları atar. İlk etapta neredeyse 5 saniyede bir yumruk komutu gelirken, kaset ilerledikçe tempo da artar. Çalışmanın temelinde içgüdüsel olarak yapacağınız tekrarlar yatar ve bunları dışarıda hiç düşünmeden yapacak hale gelirsiniz.

8/ EFSANE GİBİ YAŞA

Bukalemun gibi adamdım. Cus bana 15 yaşımdayken Nietzsche okuturdu. Adımı bile zor yazarken kendimi Superman gibi görüyordum. Dövüş kulüplerine giderdim eskiden. Bu mekânlar serserilik peşinde koşan sokak çocuklarının, gerçekten sert adamların takıldığı yerlerdi. İçeri girerdim, onlar bana gözlerini dikerdi ben onlara; birbirimizi tartarak, dövecekmiş gibi bakardık. Hepimiz ciğeri beş para etmeyen tiplerdik ama orada dikilirken kendimi bir asilzade, büyük bir gladyatör, savaşmaya hazır bir adam gibi görüyordum. Gerçekten tam dayaklıktım ki, 15 yaşındaydım daha, düşünün. Tüm hayatım bundan ibaretti. Çizgi filmler, karate ve boks filmleri izliyordum, aralıksız mastürbasyon yapıyordum. Ama kendimi asilzade sanıyordum!

9/ TEKRAR AYAĞA KALK

Cus en iyi yönünü dövüşçüleri yenildiğinde gösterirdi. Onun güvencesine ve içimizi rahatlatmasına en çok o zaman ihtiyaç duyardık. Cus’ın olayı cesaretimizin kırılmasını önlemekti. Ağlayabilirsin, şikayet edebilirsin, söylenebilirsin ama cesaretini yitiremezsin. Sanki o adam seni değil de sen onu yere sermişsin gibi, tekrar o ringe çıkarsın.

10/ ONLARI HAKSIZ ÇIKAR 

İnsanların Cus’ın unvanı kazanacağına dair iddiasına şüpheyle yaklaşmalarının nedeni, çok küçük olduğumu düşünmeleriydi. Bir gün çöp poşetinin ağzını bağlarken, profesyonel boksör olarak ne kadar başarılı olacağımdan falan söz ediyordum. Cus şöyle demişti: “Keşke sende Mike Weaver ya da Ken Norton gibi bir vücut olsaydı. O zaman insanlar seni gördüklerinde çekinirdi. Ah o adamlar gibi iri olsaydın! Herkesi korkuturdun.” Bu sözler nasıl canımı acıtmıştı! Ona bir şey demedim tabii çünkü şöyle karşılık verirdi: “Nesin sen bebek mi? Ağlasaydın bir de? Duygusal yönden dirayetli olmayacaksan, o büyük maçların üstesinden nasıl geleceksin?” Çöpü çıkardım, odama çıktım ve ağladım. Cus bana olan güvenini yitirmiş miydi? Neden kimsenin benden korkmayacağını kafama kakıyordu ki? İşte tam o anda, boks dünyasının gördüğü en ürkütücü, göz korkutan auraya sahip olmaya karar verdim. Demir Mike’a dönüştüğüm gün, o gündür.

11/ GÖREVİNİ TAMAMLA

Cus bir gün bana zatürreden ölmek üzere olduğunu söyledi. Çok sinirlendim. Birlikte çok şey yaşamıştık. Sürgünde olan bu yaşlı adamın yanına sığınmış ufak bir sokak çocuğuydum. Çok büyük paralar kazandığımızı, dev malikanelerde yaşadığımızı hayal ediyor, dünyada bize dokunabilecek kimsenin olmadığına inanıyorduk. Bize kıskançlıkla bakmaktan başka bir şey yapamayacaklardı. Boks tarihinin gördüğü en mucizevi ikiliydik. Ama büyük hedefimize ulaşamadan her şeyi yitirmek üzereydik. Cus olmadan bu yolda yürümeye devam edemezdim. Ona “Sen ölürsen dövüşmeyi bırakırım” dedim ve hıçkırarak ağladım. Cus kızgınlıkla bakıyordu. Şöyle dedi: “Dinle beni! Dövüşmeyi bırakırsan, ölen ruhların insanlara nasıl musallat olabileceğini yaşayarak görürsün. Çünkü senin için geri gelirim ve hayatını kâbusa çeviririm. Dövüşmek zorundasın.”

12/ BÜYÜK DÜŞÜN

Cus bir keresinde insanlara hayal sattığını söylemişti. Yaptığı da tam olarak buydu. Bana büyüleyici bir hayal satmıştı. Kendimi asla ağır sıklet şampiyonu olarak düşünemezdim. Öyle gözükmüyordum bile. Çünkü ağır sıklet şampiyonu büyük ve güçlü olmalıydı. Bu amacın peşinden koşan bana hayrandım. Cus bana bunu öğretti. Bir rahip gibi, arzuların peşinden koşmayı reddetti, başarı için fedakârlık gösterdi. Ben de onun yolunu izledim ve şu an olduğum yere geldim. Bu yöntem bende işe yaradı çünkü radikal bir kişiliğim var. Ve özgüvenim o kadar düşüktü ki… Ne kadar dengesiz bir kombinasyon: Cus’ın içime işlediği düşük özgüven ve yüksek ego. Cus’ın bana sattığı hayalleri nasıl satın almazdım ki? Heves bulaşıcıdır. Ve Cus tanıdığım özgüveni en yüksek insandı.

Mike Tyson’ın yeni çıkan “IRON AMBITION: LESSONS I’VE LEARNED FROM THE MAN WHO MADE ME A CHAMPION” adlı kitabından alıntılanmıştır.

 

BENZER YAZILAR