Diyabet Riski Nasıl Azaltılabilir?

Diyetisyen Nebil Tok, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü vesilesiyle milyonlarca kişinin mücadele ettiği diyabet hastalığında beslenmenin önemine dikkat çekiyor. Diyabetin önlenmesinde ve tedavisinde kişinin beslenme alışkanlıklarını değiştirmesinin son derece önemli olduğunu söyleyen Tok, doğru ve dengeli beslenmenin, fiziksel aktivitenin yanı sıra fazla kilolu veya obez bireylerde kilo kaybının diyabet gelişme riskini azalttığının altını çiziyor.

Her 11 yetişkinden 1’inde diyabet görülüyor. 2 yetişkinden 1’ine (yüzde 46,5) teşhis konulmamış yani hastalığını bilmiyor. Küresel sağlık harcamalarının yüzde 12’si yani yaklaşık 674 milyar dolar, bu hastalığa harcanıyor. Bu hastalığa yakalananların dörtte üçü (yüzde 75) düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde yaşıyor. 542 bin çocuk hasta… Her 6 saniyede 1 kişi bu hastalık hayatını kaybediyor. Rakamlar biraz korkutucu değil mi! Bu rakamların temel nedeni çağımızın en sinsi hastalığı diyabet…

Geçtiğimiz 15 yılda Türkiye’de diyabet hastalarının sayısının neredeyse üç katına çıktığını ve 2013 yılında yaklaşık 7 milyona ulaştığını belirten Diyetisyen Nebil Tok, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun 2035 yılı itibarıyla diyabet hastası kişilerin sayısının yaklaşık 12 milyona ulaşacağı öngördüğünü hatırlatıyor. Diyabetin, vücudunuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumuyla gelişen ve ömür boyu süren bir hastalık olduğunu anlatan Tok, “Kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glikozu kullanamaz ve böylece kan şekeri değeri yükselir. Diyabet tedavisinin amacı kan şekeri düzeyinizi normal sınırlar içerisinde tutarak, kısa veya uzun dönemde oluşabilecek sağlık sorunlarını önlemek ya da geciktirmektir” diyor.

Beslenme tedavisi kişiye özel olmalı

Diyabetin tedavisinde beslenmenin vazgeçilmez bir bileşen olduğunun altını çizen Diyetisyen Nebil Tok, tıbbi beslenme tedavisini şu şekilde özetliyor:

Öncelikle kişinin diyabet tipi, komplikasyon varlığı, kan glikoz kontrolünü sağlama durumu, laboratuar bulguları, verilen tıbbi tedavi, 24 saatlik veya üç günlük besin tüketimi, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivite düzeyi, diğer hastalıkların varlığı ve tedavisi, beslenme davranışında yapması gerekecek muhtemel değişikliklere hazır olma durumu, motivasyonu gibi parametreler değerlendirilir. Ardından beslenme tanısı belirlenerek beslenme davranışı ile ilişkili mevcut sorunlar saptanır. Beslenme tanısı gereksinime uygun olmayan karbonhidrat (KH) alımı, yağ alımının gereksinim düzeylerinden fazla olması, öğünden öğüne değişen KH alımı, glisemik indeksi yüksek besinlerin tüketim sıklığının fazlalığı şeklinde belirlenir. Tedavi hedefi bireyden bireye değişir. Bazı bireyler için hedef kan glukoz kontrolünü sağlamak iken bir başkası için kan lipid profili kontrolünü sağlamak bir başkası için ise vücut ağırlığının kontrolünü sağlamak olabilir. Beslenme tanısına ve bireysel tedavi hedeflerine yönelik ulaşılabilir ve uygulanabilir hedefler ve spesifik davranışlar diyetisyen ve diyabetli birey tarafından birlikte belirlenir. Tedavide besin tüketimi ile açlık ve tokluk kan glukozu sonuçları bu aşamada birlikte değerlendirilir. Tıbbi tedavide mevcut değişikliklere göre gerekirse öğün zamanı ve öğün içeriği yeniden planlanır.

Diyabet riski olan fazla kilolu bireyler kilo verdikçe risk azalıyor

Tedavinin en önemli bölümünü kişinin beslenme davranışını değiştirmesine odaklı beslenme müdahalesinin oluşturduğunu söyleyen Tok, prediyabetli veya diyabetli hastaya sunulan beslenme önerilerinin mutlaka kişinin bireysel gereksinimlerine, beslenme alışkanlıklarına, yaşam tarzına, gerekli değişiklikleri yapabilme yeteneğine ve değişime istekli olmasına uygun olması gerektiğinin altını çiziyor. Hastaya verilecek beslenme öz yönetim eğitimiyle saptanan hedefe ulaşmanın kolaylaşacağını hatırlatan Tok, “Eğitim mutlaka öğün planlama yönteminin uygulanmasını destekleyecek, diyabet ve beslenme tedavisi konusunda bilgi ve uygulama becerisi kazandıracak içerikte olmalıdır” diyor. Tok, tıbbi beslenme tedavisine yönelik şu önerilerde bulunuyor:

  • Kilolu ve insüline dirençli obez bireylerde yüzde 5 civarındaki kilo kaybı bile insülin direncini azaltır. Bu nedenle, diyabet riski olan kilolu veya obez bireylere kilo kaybı önerilir.
  • Günlük KH alımını 130 gr’ın altında tutan düşük KH içeren diyetler önerilmez. Düşük KH’li diyetler, düşük yağlı diyetlerle benzer kilo kaybı sağlar, ancak LDL-kolesterol düzeylerini yükseltir. Düşük KH’li diyetlerin kısa süreli olan olumlu etkileri uzun vadede korunamamaktadır.
  • Vücut ağırlığının azaltılmasında ilaç tedavisi, yaşam tarzı değişikliği ile fiziksel aktivite kombine edildiğinde yüzde 5-10 oranında ağırlık kaybı sağlanabilir.
  • Tip 2 diyabet yönünden yüksek riskli bireylerde, yüzde 7 ağırlık kaybı sağlayacak, haftada 150 dakika düzenli fiziksel aktivite ile birlikte yağ ve enerji alımını azaltacak şekilde yaşam tarzı değişliklerini sağlamayı hedefleyen yapısallaştırılmış programlarla diyabet gelişme riski azaltılabilir.
  • Tip 2 diyabet yönünden yüksek riskli bireyler, her 1000 kcal için 14 gr diyet lifi tüketimi sağlamaları ve tahıl alımının yarısını tam taneli tahıllardan karşılamaları konusunda desteklenmelidir.
  • Düşük glisemik yüklü diyetlerin diyabet riskini azalttığına dair yeterli veri yoktur. Ancak liften ve diğer önemli besin öğelerinden zengin, düşük glisemik indeksli besinlerin tüketimi önerilebilir.
  • Tip 2 diyabet yönünden yüksek riskli bireylere, şeker ile tatlandırılmış içecek tüketimini sınırlandırmaları için gerekli eğitim verilmelidir.
  • Tip 1 diyabetin önlenmesi ile ilişkili herhangi bir beslenme önerisi yoktur. Kohort çalışmalarında anne sütü ile beslenen çocuklarda tip 1 diyabet insidensinin daha düşük olduğu gösterilmiştir.
  • Gençlerde tip 2 diyabetin önlenmesi ile ilişkili spesifik öneri olmamakla birlikte, normal büyüme ve gelişmeyi sağlayacak ve koruyacak beslenme önerileri ile yetişkinler için etkili olduğu gösterilen yaklaşımlar uygulanabilir.

BENZER YAZILAR