DOĞRUYU KENDİNDE ARA

Son senelerde çok sık karşılaştığımız kişisel gelişim konulu kitaplar ve çalışmalarda çok önemli bazı hassas noktalar vardır. Bunlardan biri de kişinin hayatına öğrendiklerini ne kadar yansıtabildiğidir.

Kişisel gelişim seminerlerine katılanlar bilir; bazı kalıp cümleler vardır: “Evrenin enerjisini içinizde hissedin ve tüm sıkıntılara sevginizi yollayın.” Biri bunları söylemeye başladığında, Cem Yılmaz’ın “Mutluluk nerde? İçimizdeee” deyişi aklıma geliyor.

“Enerji” lafının kullanımı son senelerde bir hayli tuhaflaştı. Tamam her şey enerji onu kabul ediyorum da enerjiyle uğraşmak öyle o kadar da kolay bir iş değil. Yüzyıllardır bu işe beyin suyu akıtmış insanlar var. Onlar bile açıklayamadı hâlâ. Kabul görmüş fizik kanunları “maddeyi” tarif etmeye kalkıştıklarında değişmeye başladı.

Lakin spritüel çevrelere bakarsak enerji o taraflarda çoktan kabul görmüş durumda. Neyse aslında, enerji hadisesinin Star Wars’taki “güce” dönüşmediği sürece bir problem çıkaracağını sanmıyorum. Ama onların ana dilinin tek kelimesi olan “enerji” her şeyi tarif etmeye yetiyor. Ha pardon, enerjinin bir de iyisi ve kötüsü mevcut. Mesela “negatif enerjili mekânlarla, pozitif insanlar” var. Her şey enerji, evet. Pozitif ve negatif diye iki kavram var tamam ama başka kelimeler de bulunuyor. Bilgisayar lisanı gibi 0 ve 1’lerle konuşmaya gerek yok.

Lisan sıkıntısının burada önemli bir yeri var. O da tam olarak ne hakkında konuştuğunu bilmeyen insanlar arasında bir benzerlik yaratılması. Kişisel gelişim adına açılan yerlere bakacak olursak, hep aynı gözlemlere dayanarak, aynı deneyimleri yaşayan, aynı mevzuları en fazla 30 – 40 kelimeyle açıklayabilen ve gereksiz birbiriyle kucaklaşan insanları görmek mümkündür. Konu hiçbir zaman elle tutulur olmadığından (yani tam bilinmediğinden), benzer kelimelerle konuşarak birbirine yakın şeylerden bahsedildiği zannedilir. Kötü değil tabi, sosyalleşmek güzel. Ama bir diğer konu da böyle toplulukların seçtiği mevzu (enerji olmadığında) neden hep ısrarla sevgidir? Konuşurken nokta, virgül yerine sevgi lafının kullanılması bana pek sağlıklı gelmiyor.

Sevginin ağızda sakız olması içinse şöyle düşünüyorum: İnsanların genel derdi birbirlerine kendilerinin ne kadar çok sevildiklerini göstermektir. Bu gruplaşmanın bir ihtiyaç olduğu bütün ekollerde vardır. Ama gelişimle ilgili mekânlarda olay biraz daha çığırından çıkar. Birbirine sarılmalar, kalbi açmak gibi söylemler yapılırken aslında hep bir çekişme vardır. (Eğlence için bunu gözlemlemeyi deneyebilirsin.) Eğer ortamdaki insanların arasına biraz karışırsan, engin bilgilerini, görüşlerini anlatmaya bayılan bazı tipler fark edersin. Onların aslında satır arasında, en derinlerde demek istedikleri: “Bak, Tanrı beni daha çok seviyor”dur. İnsan rahat duramaz, yerde de gökte de bitmeyen bir üstünlük davası var.

Birey olunmadan kişisel gelişim olmaz
İkinci önemli bir konu da kurumlarda, seminerlerde özellikle dinlerde insanlar, öğretilen bilgiden ziyade, çoğunlukla gittikleri yerin adamı olmaya bakar. Daha doğrusu, mekânın enerjisinden midir nedir, üzerlerine öyle bir hal gelir. Aydınlanma yolu diye bir şeye inanıp o yolda sürüler halinde yürümez, koşarlar. Ama gerçekte o hal; o sırada konuşmacı olarak katılımda bulunan işin tekniğini bulmuş, kendi sentezini çoktan yapmış olan bir insanın günlük normal halidir. Onun normalliği diğerleri için mucizedir. Onun gibi olmak isterler. E nerde kaldı kişisel gelişim?<p>
Şimdi, “Bu kadar eleştirmeye ne gerek var?” diyebilirsin. Ama gerçek olan bir şey var ki, o da grup insanı olmak, grup vicdanıyla hareket etmek (bir anlamda çoğunluğun önünde kendi fikrini söyleyememek) tehlikelidir. Gerçek anlamda kişisel, toplumsal her türlü gelişimin önünü keser. Birey olmadan gelişim olmaz. Bunu birazdan esas konum olan Ordinaryüs Profesör Doktor M.S. Norbekov’un tabiriyle söylemek gerekirse; “Etrafta Homo işeyaramazus’lar var”.
Özbek asıllı M.S. Norbekov, Rusya’da yaşayan bir bilim adamı. Kendisi mucizelere inanmıyor. Onun için bir şeyin yapılamamasının nedeni; ya henüz nasıl yapılacağı bilinmiyor olması ya da daha denenmemiş olmasındandır. “Ölüm dışında da üstesinden gelinemeyecek hiçbir şey yoktur” diyor Norbekov. Onun hayatı, talihsizliklerin tek başına azimle başarıya dönüştürülebileceğinin herkese kanıtı. Tabii ki bu bakış açısıyla yola çıkan bir adam, okul yıllarından beri kalabalıkların (doktorların, öğretmenlerin, kendi tabiriyle yetişkinlerin…) aralarına almak istemediği, tersine susması gerek diye bakılan biri. Çünkü onların sistemlerindeki yanlışlıkları yüksek sesle söylemek gibi bir alışkanlığı var. Ancak son senelerde kitapları dünyada milyonlarca sattı ve insanlar onun kurduğu sistem sayesinde kendi kendilerine hastalıklarını tedavi edebildiklerini gördü.

Bilinçli insan tedavinin en iyisini kendi kendine yapar.
Bilindiği gibi herhangi bir hastalık aslında sorunun son noktasıdır. Alternatif tıp çalışmalarının ve batı tıbbının da artık kabul ettiği görüş ise, hastalıkları daha oluşmadan önce önlemenin önemli olduğudur. Bu konuda Türkiye’de de birçok merkezde onlarca çalışma yapılıyor. Birkaç hafta önce katıldığım psikoloji, pedagoji, tıpta felsefe gibi ana bilim dallarında doktorasını yapmış Rusya Federasyonu Moskova İnsan Enstitüsü’nün kurucusu Ord. Prof. Dr. M.S. Norbekov’un “Kendinizi Yenileyin” adı altındaki çalışma hastalıklar için pratik bir çözüm.<p>
Konu hakkında birazdan bilgi vereceğim ama çalışma yöntemi hakkında bir benzetme yapmam gerekirse ben şunu gördüm: Bilgisayarına virüs girdiğini düşün. Ne yaparsın? Bilgisayarı birkaç hafta önceki haline geri döndürüp, virüsün bulaşmış olduğu dosyaları silersin. Değil mi? İnsan bedeni de çok gelişmiş bir bilgisayar olduğu için özetle burada da aynı şeyi söylemek mümkün.

Nasıl mı mümkün?
Bedeninde doğduğun andan şu ana kadar edindiğin bütün bilgiler hücrelerin hafızasında depolanır. Yani hafıza denildiğinde sadece beynin hafızası akla gelmemelidir. Hücre hafızasında insanın en sağlıklı olduğu yılların kayıtları bulunur.
Yaklaşık 12 senedir bu tip çalışmalarla ilgilenen biri olarak anladığım; eğer ruhsal ve bedensel bir arınma söz konusuysa bunun kesinlikle beden sayesinde gerçekleşiyor olduğudur. Sadece beynin hafızasıyla yapılan imgesel çalışmalar tek başına bu konuda yeterli değil. Hücrenin bilgisi olağan üstüdür. Yoga hocalarının da ısrarla hep söylediği o “Zihninizi rahat bırakın” cümlesi işte bunun için. İnsan zihnini devre dışı bıraktığında bedenin kendisi için zaten en doğru bilgiyi bildiğini fark eder. Bu duruşumuz olsun, ne yememiz gerektiği olsun… Beden aslında gerçek öğretmendir. Ama kendisine soru sorulmadıkça da asla bize karışmaz, arka planda kendi işiyle ilgilenir. Yalnız, bir problem tespit ettiğinde bize sinyaller yollar.

Norbekov’da ne öğrendim?
Öncelikle aralıksız 10 gün süren ve yaklaşık 30 saatten oluşan bu çalışma (kendime de yararlı bir iş yaptığımın bilinciyle) beni bir disipline sokmuş oldu. Yapılan bütün egzersizler, egzersizin amacına yönelik müzikler eşliğinde biyolojik aktif noktaları uyandırma amacıyla eğitmenimiz Mahram Hanım’ın yönlendirmeleriyle uygulanıyordu.

Burada şunu söyleyebilirim ki, hiçbir egzersizde herhangi bir zorlama veya mecburiyet yok. Herkes yapabildiği kadarını yapıyor. Her gün peş peşe sıkılmadan uyguladığımız program, çok eski öğretilerden alınmış, yüzyıllardır denenmiş etkili hareketlerin bir sentezi. Etkisi tabii ki kişiden kişiye değişiyor. Ama herkes tarafından mutlaka bir farklılık yaşanıyor.

Bu arada sistemle ilgili en ilgi çekici şeyi de belirtmek istiyorum. 10 günlük çalışma sonrasında gözlerinde bozukluğu olan insanların yüzde 90’ı gözlüklerinden kurtuluyor. Bazen 10 günlük çalışma esnasında olmasa bile, egzersizlere evde de devam edildiğinde muazzam sonuçlar elde ediliyor.

Benim çok ciddi bir rahatsızlığım yok ama kendimden örnek verirsem; Norbekov’a katılmadan bir ay önce dişçiye gitmiştim ve doktor senelerdir çıkmamış olan 20 yaş dişimin, röntgenden de anlaşıldığı gibi, çekilmesi gerektiğini söylemişti. Programın ilk günüydü ve çalışmanın bitimine az bir zaman kala dişlerim deli gibi kaşınmaya başladı. Ne olduğunu hiç anlamadım. Eve dönmek üzere taksiye bindim ve çantamdaki aynayı çıkarıp baktığımda arkadaki dişimin yarısının patladığını gördüm. Daha ilk günden böyle tuhaf bir şey yaşamış olmak gerçekten komik gelmişti.

Sonraki günlerde de bedenimin kendi kendine bir detoksa girdiğini gözlerimle gördüm. Bütün duyularım daha iyi çalışmaya başladı. Özellikle tat duyum bana daha çok haz vermeye başladığından ne yersem yiyim mutlulukla yedim. Neticesinde de az ve öz bir şekilde beslenmeye başladım ve bel kısmımda iki cm incelme oldu.

Programda neler var?
Bu 10 gün içerisinde; omurga ve omurilik sisteminin yeniden kurulması, kalp, damar, sinir, endokrinoloji, idrar, bağışıklık ve lenf sistemlerinin güçlendirilmesi üzerine çalıştık. Bunun dışında metabolizmanın normal bir süreçte çalışması, görme, işitme ve diğer duyu organlarının işlevlerinin düzene sokulması, sakatlık ve ameliyat izlerinin giderilmesi, solunum yollarının işlevinin normale çevrilmesi, cinsel ilişkilerin düzene sokulması, yüz ve fiziksel görünümün düzeltilmesi üzerine çalışmalar yaptık.

Bazı egzersizlerin her gün yapılması gerekiyordu çünkü tekrarlama ile bedenin (akupunkturdaki gibi) meridyenleri üzerinde bulunan bazı noktaların aktive edilmesi, zamanla oluşmuş blokajların kırılması gerekiyordu. Böylece de vücudun “yenilenme yeteneği” etkinleştirilmiş oldu. Ben burada yine bilgisayar örneğini vermek istiyorum. Bilgisayarda kısa yolları kullanmayı bilen bir kişi aynı anda iki, üç tuşa basarak istediği işlemi gerçekleştirir. Tabi ki, aynı sonucu almak için fare de kullanılabilir ama kısa yollar tek bir işlemi doğrudan hedefleyerek çalışır ve istenilen yere ulaşmak sadece bir-iki saniyemizi alır. Aynı şekilde bedenin haritası üzerindeki bağlantıları bilirsen, gereken işlemi gerçekleştirmek için de öyle günlerce uğraşmak gerekmez. Mesela “Timüs bezi, bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olur. Ayrıca insanda heves biçiminde bir his yaratır böylece öğrenme gücü ve enerjisi verir” diyor Sağaltıcı Tao’nun yaratıcısı ve New York’taki Healing Tao Center’ın kurucusu Mantak Chia. Çalışma sırasında bizim de her gün yaptığımız bir hareket, timüse birkaç saniye (fazla sert olmadan) vurmaktı. Belki inanmazsın ama her akşam işten çıkıp gayet yorgun bir halde çalışma salonuna girdikten sonra sadece iki dakika süren bedenin belirli noktalarına yönelik bu egzersizden sonra hemen kendime geliyordum.

Önce kendine gülümse
Egzersizleri uygularken unutmamamız gereken çok önemli bir şey vardı; o da tebessüm etmek. Tüm hareketler yapılırken, bazen çok içimizden gelmese bile, yüzde hafif bir gülümseme taşıma mecburiyeti vardı. Çalışmaların en önemli kısmı o sırada vücutta hangi bölge çalışılıyorsa o bölgenin düşünülüp, gülümsenmesiydi. Duyguların ve düşüncelerin sağlık üzerindeki etkisi tartışılmaya başlandığında doktorlar başta olmak üzere birçok insan konuya şüpheyle bakar. Ancak Norbekov sisteminin özünde bu var. Yarattığı sistem, insan doğası üzerine yapılan eski araştırmaların yanı sıra insan organizmasının imkânları hakkında çağdaş fikirleri de içinde barındırıyor. Norbekov, eski doğu hekimlerinin tecrübelerini denetlemek için çağdaş tıbbın teknik donanımını tam tamına kullanıyor. Sağlıklı olma ve gençleşme problemini, o hücrenin hayati etkinliğini esas alarak incelemiş.

Bir hekim olarak yaptığı onca araştırma sonucunda elde ettiği tespitleri “Eritrosit ve kloroplast biyolojik sistemlerin diyafram bağlanışlı asetilkolinesteraz katalitik aktivitesinin dış ve iç çevre ile adaptasyonunun değişme yasallığı” adlı eserinde anlatıyor. Bu esere biyoloji alanında, ilmi bir keşif statüsü verilmiş. Sade bir dille söylemek gerekirse: Kanımızda bir unsur bulunmuş. Bu madde sağlığımızın durumuna dair biyolojik bilgiyi vücutta kan vasıtasıyla taşıma özelliğine sahip. Beynin belirli bir kısmından gelen bu bilgi, asetikolinesterazın kanın eritrositlerine molekülleri ile bağlanmış olan fermenti ve kan akışı yardımıyla bütün organizmaya yayılmış şekilde bulunur. Bedenin hücreleri için bu yolla gelen bilgi, onların hayat aktivitesini değiştiren bir emirdir aslında.

Yani hücrenin sağlamlaşma ve gençleşme sürecini başlatmak için gereken bilginin verilmesi halinde organizmada ona uygun bir biyokimyasal değişiklik yaratılır. Norbekov sisteminde uygulanan egzersizler belli bir kalite ve gerginliğe sahip olumlu sinirsel bir içtepi (istek) yaratmak üzerine kurulmuş. Tüm egzersizlerde duygular yoluyla doku ve organlarla iletişim kuruluyor.

Oysa yaklaşık 10 yıl önce New England Journal of Medicine Dergisi, duyguların ve düşüncelerin hastalıklar üzerinde etkili olabileceği fikrini “folklorik” bir şey olarak değerlendirmişti. Ancak şimdi bedenin kendine ait duygularını dışlamak gibi bir şeyin söz konusu olamayacağı ispat edildi. Biraz önce bahsettiğim kişisel gelişimin, bir nevi bilimsel ispatıdır bu aynı zamanda. Duyguları ve düşünceleri gerçek anlamda arınmış insan, hasta da olmuyor. Burada bir parantez açıp kişinin kendini dinlemesinin ne kadar önemli olduğundan bahsetmek istiyorum. Böyle keşifler olmasa daha yıllarca eski sistemle düşünmeye devam edip, her ağrı için ilaç almaya devam ederdik. Ağrı sıkıntıyı işaret eder. Onu ortadan kaldırmak tedavi anlamına gelmez. Kronik ağrılar eğer dikkat edilmezse ileride o bölgede bir operasyon dahi yapılsa ve hasarlı organ bir şekilde (kesilerek, alınarak) tedavi edildi denilse bile, sinirlerin işlevi çoktan değişmiştir. Daha önce başka bir duyu için kullanılan sinirler zamanla beden tarafından belli bir bölgedeki önemli bir sıkıntıyı dile getirmek için o bölge için çalışmaya başlar. Dolayısıyla da tedaviden sonra bile bir takım sebepsiz ağrılar olur ve duyularda eksilme meydana gelir.<p>

Kişisel gelişim adına yapılan çalışmalar her zaman bilimsel verilere dayanan, insanın doğasına uygun şekilde uygulandığı zaman onun gelişmesine yardımcı olan ve yüzlerce kez denenmiş olan tekniklerden oluşmalıdır. Norbekov, beden, kalp, beyin ve ruh sentezini yapıyor ve bu anlamda herkese insanın her zaman mükemmel işlevine ulaşabileceğini kanıtlıyor. Bu 10 günlük çalışmaya katılan bütün arkadaşlarıma ve bana ilerlemenin tek yolunun insanın kendini dinleyebilmesi ve evrene sevgi yollamaya başlamadan önce kendine gerçekte aynada bakabilmesinin doğruluğunu gösterdi.<p>

Yazı: Tuğçe Tekmen

BENZER YAZILAR