DOĞUM MUCİZESİ

Bir kadının yaşayabileceği belki de en özel, en önemli, en muhteşem olay: Doğum. Doğanın bizlere verdiği bu olağanüstü yetenek, hepimize içten içe bir gurur, bir heyecan vermiyor mu? Hepimiz, doğum yapmış olalım ya da olmayalım, içimizde bir “anne” taşımıyor muyuz? İşte şimdi anlatacaklarım, bu mucizenin sıra dışı bir öyküsü. Doğumun en doğal, en müdahalesiz hâliyle gerçekleşmesini sağlayan muhteşem bir ekibin ve onların desteği ile bu mucizeyi yaşayan bir annenin öyküsü bu…

“HİSSEDİYORUM, ENDORFİN SALGILADIĞIMI HİSSEDİYORUM. “

Değişiyorum. Gittikçe rahatlıyorum…” Sinem’in doğum havuzundaki suya girdikten kısa bir süre sonra kurduğu bu cümleler, doktorunu bir hayli şaşırtmıştı. Bir anne adayı, ilk kez bu kadar net bir şekilde ifade ediyordu durumunu o anda. Her şey olması gerektiği gibiydi. Doğum başlamıştı ama dalgalar biraz yavaş ilerliyordu. Doktoru ona tek başına bebeğini doğurabileceğini ve ona ilk dokunan kişi olabileceğini söyledi. Ama diğer alternatifi de sundu: İsterse hemen onu sudan çıkarabilir ve doğurtabilirdi. 27 yaşında, ilk bebeğini kucağına almak üzere olan Sinem’in iki seçenek arasında karar vermesi yalnızca bir saniye sürdü: “Ben doğurabilirim.”

Kursta öğrendiği gibi nefes alıp vererek bebeğini ilerletiyordu. Sakindi. Kendini serbest bırakmıştı. Bebeğin başı göründüğü anda, ebe ve doktor hiçbir müdahalede bulunmadı. Sonraki anları, doktor Hakan Çoker şöyle anlatıyor: “Bebek yavaşça bir tarafa dönerek omuzları için yer kazandı. Bir sonraki dalgada da önce omuzları, sonra tüm bedeni suyun içindeydi. Doğmuştu. Doğurtulmamıştı. Annesi onu doğurmuştu. Sinem’e, dilediği zaman bebeği alabileceğini söyledim. İki eliyle uzanarak bebeğini sudan aldı ve göğsüne götürdü. Eşi Eray ve bebeği ile birlikte aile olmanın heyecanı içindeydiler. Üçü kenetlendiler. Kordon henüz kesilmemişti. Bebek hayata yumuşak ve güvenli bir geçiş yaşıyordu.”

“BENİ DUYDUKLARINA EMİNİM”

Bu mucize, Operatör Doktor Hakan Çoker ve Uzman Psikolog Neşe Karabekir tarafından kurulmuş olan İstanbul Doğum Akademisi’nin (İDA) desteği ile gerçekleşti. Geçtiğimiz ay İstanbul Nişantaşı’nda bulunan merkezinin açılışı yapılan Akademi, doğum gücünün kadında olduğunu bilen, doğal doğumun kadının yeniden doğmasına işaret ettiğine inanan, bu nedenle herhangi bir gereklilik ve engel yoksa müdahalesiz doğumu savunan bir ekipten oluşuyor. Türkiye’de doğuma hazırlık eğitimi veren tek jinekolog olan Hakan Çoker, LCCE (Lamaze Sertifikalı Hamile Eğitmeni) ve HP (HypnoBirthing® Eğitmeni) unvanlarına sahip. Psikolog Neşe Karabekir ise, Türkiye’nin tek Hamile ve Doğum Psikoloğu. Birlikte çalıştıkları Ebe Serpil Varlık ise, üstlendiği doğum koçluğu rolüyle ikiliye önemli bir destek veriyor. Öyle ki, Doktor Çoker “Ebesiz bir doğumu düşünemiyorum bile. O, ekibin en önemli parçası şu anda” diyor ve müthiş bir sabır gerektiren bu mesleği kendisinin yapamayacağını itiraf ediyor.

Serpil Ebe’nin doğum sürecindeki varlığı gerçekten de çok değerli. Yapılan çalışmalarda, profesyonel bir doğum koçu tarafından destek verilmesi durumunda annelerin daha kısa sürede doğum yaptığı, daha az ağrı kesici kullanıldığı ve bebeklerin daha sağlıklı doğduğu görülmüş. Serpil Ebe, anne adayına masaj, aromaterapi, duş gibi rahatlatıcı yardımlarda bulunmasının yanı sıra, bütün doğum süreci ve sonrasında yanından ayrılmıyor. Üstelik, başta baba olmak üzere heyecanla bekleyen aile üyelerine de destek oluyor. Görevi, doğumdan sonra lohusalık ve bebek bakımı, emzirme ve bebek masajı gibi eğitimlerle devam ediyor. Kendi doğumunda yaşadığı keşkeleri başka annelerin yaşamaması, Serpil Ebe’nin en büyük dileği. İDA ekibi, tüm doğumlara bir ekip çalışması olarak yaklaşıyor çünkü üçünün de görev ve sorumlulukları ayrı. Doktor, ebe ve psikolog eşit roller üstleniyor ve kararları birlikte alıp anne adayı ve ailesi ile paylaşıyor.

Peki, bu hikâye nasıl başladı? Türkiye’de suda doğuma izin veren hastane yokken, sezaryen sayısı almış başını yürümüşken, “doğal doğum” kavramından giderek uzaklaşılırken, neden böyle bir akademi kuruldu? Hikâyenin başlangıcı 90’lı yıllara, Doktor Hakan Çoker’in staj yıllarına kadar uzanıyor. 90’lı yılların başında Doktor Çoker, kadın hastalıkları ve doğum stajını İngiltere’de yapmış. Orada gerek hamilelerin, gerekse sağlık personelinin doğuma farklı yaklaşımlarından etkilenmiş; anne adayının doğumdan korkmaması ve eşinin de yanında olmasının doğumu çok kolaylaştırdığını öğrenmiş. 2004 yılında katıldığı, Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından düzenlenen Doğum Öncesi Hamile Eğitim Kursu sonrasında da, böyle bir merkez açmak için çalışmalara başlamış. 2007’de İngiltere’de düzenlenen HypnoBirthing® kursunu bitirmiş ve sertifika almış. Bu kursun ardından çalışmalarını hızlandırarak, bir ay sonra Lamaze International’ın açtığı sınavı kazanmış. Son olarak Mayıs 2010’da Janet Balaskas’ın düzenlediği Aktif Doğum Kursu’nu bitirmiş. Aldığı eğitimlerin ardından Türkiye’de düzenlediği kurslara 50’ye yakın ebe ve hamile eğitimcisinin katıldığını belirtiyor. Halen çalışmalarını kendi muayenehanesi ve İDA’da koordineli olarak sürdürüyor.

Henüz Türkiye’deki hastanelerin doğum havuzu olmadığı için, ekip doğuma kendi havuzlarını (annenin tercihine göre hastaneye veya evine) götürerek kuruyor ve geri getiriyor. Daha öncesinde doğumu “bir an önce bitsin istediği bir iş” olarak gördüğünü itiraf eden Çoker, şimdi her doğumda bir akrabasının bebeği dünyaya geliyormuş gibi heyecanlanıyor: “Bebeklerin beni duyduğuna ve tepki verdiğine kesinlikle eminim. Genelde ne desem yapıyorlar, ben de onların isteklerine göre davranıyorum. Tüm bebeklerle saygılı bir ilişkimiz var.”

ANNE OLARAK DOĞMAK

Suda doğumda, aslında doğanın ve suyun mucizelerinden yararlanılıyor. Zaten dokuz ay boyunca plesantanın içinde yaşayan bebek, dünyaya gelirken yumuşak bir geçiş yaparak yine suyun içine doğmuş oluyor. Hem de bu olay, normal doğuma göre çok daha az ağrıyla ve ilaçsız gerçekleşiyor. Suyun en büyük etkisi, doğuma hazırlanan kadını rahatlatması. Anne suya girdiği anda kasılmaları çok daha rahat karşılayabiliyor. Bu durum, kaplıcaya girdiğimizde hissettiğimiz rahatlamanın bir benzeri olarak tanımlanabilir. Su, gevşemeyi ve kasılmaları yöneten, anne-bebek bağından da sorumlu olan oksitosin hormonunun çok daha aktif salgılanmasını sağlıyor. Bu sayede doğum çok daha kısa sürede gerçekleşiyor. Bunun yanında, gevşemenin de etkisi ile bedenin doğal ağrı kesici hormonu olan endorfin, kasılmaların çok daha rahat geçmesini sağlıyor. Kasılma şiddeti hiç değişmediği hâlde, anne sudayken bunları çok daha az hissediyor.

Bebek anne karnındayken zaten suyun içerisinde olduğu için, suda doğumun ona hiçbir zararı yok. Tam tersine, anne rahatladığı ve gevşediği için, bebeğe giden kan akışı ve oksijen artıyor. Birçok çalışmada, suda doğan bebekler normal doğanlarla karşılaştırılmış. Her iki grupta da aynı oranda bebek problemi görülmüş. Yani normal doğumdaki riskler neyse, suda doğumda da aynısı var. Bunun dışında ekstra bir riski yok.

Peki her kadın suda doğum yapabilir mi? Aslında hamilelikler az riskli ve riskli olarak ikiye ayrılıyor. Az riskli olanların hepsi suda doğum yapabiliyor. Ama hamile bir kadını doğum için suya almak, çok rahat bir doğumun garantisi değil. Öncelikle kadının psikolojik olarak bu olaya hazır olması, bunun için de doğal doğumu öğrenmesi gerekiyor. İşte Psikolog Neşe Karabekir tam da bu aşamada devreye giriyor. Hamilelik ve doğum esnasında bu sürece dâhil olan ve anne-bebek ilişkisine müdahale eden herkesin psikoeğitsel bir süreçten geçmesini hedefleyen Karabekir, bunun için sadece anne-babalara değil, büyükanne ve büyükbabalara, bakıcılara, sağlık personeline (ebe, hemşire, doktor ve diğer hastane personeli) yönelik eğitimler düzenliyor. Mayıs 2010 tarihinde Janet Balaskas’ın Aktif Doğum ve Doktor Hakan Çoker’in Doğuma Hazırlık kurslarına katılmış olan Karabekir, Türkiye’de ilk kez doğum ve psikodramanın birleşimini uyguladığı yaklaşımı ile İDA’nın kurucuları arasında yer almış. Yaptığı işi bir tür psikolojik temizlik olarak değerlendiriyor. Yeni jenerasyonların sağlıklı yaratılabilmesi için eski kayıtların yeniden düzenlenmesinin, olumsuz mirasların olumluya dönüştürülmesine olanak sağladığına inanıyor: “Geçmişten gelen tüm tecrübeler doğumu etkiler. O güne kadar yaşadığın tüm doğum tecrübeleri bilinçaltında kayıtlıdır. Bir kadının sağlıklı bir şekilde anneliğe geçişi için, bir anne olarak doğmak için, varsa bu negatif bilinçaltı izlerinin yüzeye çıkarılması ve temizlenmesi gerekir.”

İşte bu yüzden, suda doğumu tercih eden kadınların İDA’da verilen doğuma hazırlık kurslarına katılması isteniyor. Kurslarda verilen bilgiler sayesinde anne adayları korkularından arınarak rahat bir hamile olmayı ve gevşemeyi öğreniyor. Sonrasında da nefes egzersizleri, psikolojik ve fiziksel çalışmalarla doğuma kadar aktif oluyorlar. Doktor Çoker’in inancı, huzurlu bir hamilelik geçiren ve düzenli yoga yapan bir kadının kolay doğum yapacağı yönünde. Eşler de bu çalışmalara katıldığı için, doğum anında tüm ekip ve aile ne yapacağını biliyor. Yeterince hazırlanan anneler, isterse doğumda bebeğine ilk dokunan kişi olup, onu kucağına kendisi alabiliyor. Doğum sürecinde kendi vücudunu kendisi kontrol eden ve herhangi dış bir müdahele olmaksızın suyun içinde doğumu gerçekleştiren anne, kendine ve vücuduna daha çok güveniyor. Kontrolün kendisinde olduğunu hissediyor ve bebeği ile daha kaliteli bir bağ kuruyor. Su doğumlarında bebek annesiyle beraber doğuma karar verdiği ve sudan çıkış zamanını vücudundaki refleksle annesine bildirdiği için, anne karnındaki iletişim başka bir boyuta taşınıyor.

Her şeyin yolunda gittiği durumlarda, doğum esnasında babanın da suyun içinde bulunması mümkün. Su, zihinde huzuru, yumuşaklığı, akışı çağrıştırarak doğumun kalitesini değiştiriyor. Böylece bebek, annesinin karnındaki sakinlikle dünyaya geçiş yapıyor. Psikolog Neşe Karabekir, suda doğan bebeklerin kendine daha güvenli, kararlarını daha rahat veren, huzurlu yetişkinler olduğunu belirtiyor: “Vücudumuzun yüzde 70’inin su olduğunu düşündüğümüzde, öz olarak zaten sudan oluşuyoruz. Suda doğum aslında bir nevi öze dönüş. Bebek zaten kendi özünün içinde olmasından ötürü kendini daha rahat bırakır.”

KEŞKESİZ DOĞUM

Sinem’in öyküsüne dönelim. Doğum esnasında hastane personelinden birkaç ebe ve bebek hemşiresi de merak içinde olayı izliyordu. Bu kadar doğal bir doğuma, hem de suda doğuma ilk kez şahit oluyorlardı. Ama odada çıt çıkmıyor, kimse konuşmuyordu. Sinem odada başkalarının varlığını hissetmiyordu bile. Bebeğini ilk kucağına alışından kısa bir süre sonra Serpil Ebe kordonu kesti ve bebeği bazı kontroller için doğum masasına aldı. Sağlıklı olduğu zaten belliydi. Ardından onu yine Sinem’in kucağına, çıplak haliyle annesinin göğsüne bıraktı. Bebek kendi çabaları, küçücük elleri ve ayaklarının yardımıyla memeyi buldu ve emmeye başladı. İşte bir mucize daha! Doktor Çoker, “Tüm memeliler bu konuda başarılı iken biz neden bebeklerimize güvenmiyoruz anlayamıyorum. İzin verildiğinde tüm bebekler memeyi kendiliğinden bulur” diyor.

Derken bebek hemşiresi bebeği aldı. Her zaman yaptıkları rutin bir uygulamaydı; bebek odasında bazı bakımları, aşıları ve tartısı yapılacaktı. O sırada anne odasına geçecek, sonra bebek de annenin yanına gidecekti. Hemşire tam odadan çıkarken Sinem arkasından seslendi. “Bebeğimi neden benden alıyorsunuz? Ben götürürüm oraya…” Bebeğini alıp, yürüyerek bebek odasına kendisi götürdü. Tüm işlemlerde hep onun yanındaydı. Doğal ve kolay bir doğum yaptığı için, tıbbi bir engeli yoktu.

Sinem ve ailesi, çevrelerinden gelen tüm itirazlara rağmen içgüdülerini ve kendi sezgilerini dinlemişti. Marmaris’ten İstanbul’a doğum için gelmişler, doktorlarına güvenmişlerdi. Doktor Hakan Çoker, “Çünkü Sinem doğurtulmak değil, doğum yapmak istedi” diyor. Başardı da… Hayalini kurduğu gibi suda, ilaçsız, müdahalesiz bir doğum yaptı. Ancak doğumun başka şekilde de gelişme olasılığı her zaman için vardı. Bir sorun çıksaydı sezaryene kadar gidilebilirdi; zira doğumda hiçbir şey garanti değil. Önemli olan, doktor ve ekibin bu sırada her şeye hazırlıklı olması ve gerekmediği sürece –mahremiyete de saygı göstererek- anneye müdahalede bulunmaması.

Doktor Çoker, korkularla beslenmiş insanların planlı sezaryene daha sıcak baktığını veya en küçük bir zorlukta sezaryen istediğini söylüyor. Oysa bunun normal bir doğum değil, bir ameliyat olduğunun unutulmaması gerekiyor. Epidural doğumun da (anestezi yoluyla ağrısız vajinal doğum) normal bir doğum sayılamayacağını vurgulayan Çoker, bebeklere izin verildiği ve anneler de yeterince desteklendiği takdirde, doğal doğumların yeniden eski günlerdeki gibi çoğalacağına inanıyor: “Bizim hayalimiz, bebeklerin dünyaya ‘keşke’siz doğumlarla gelmesi… Annelerin korkmadan güvenle doğuma ilerlemesi ve coşkuyla doğum yapması. Bu güzel günler çok yakında yeniden kültürümüzün bir parçası olana kadar hayalimizin peşinden gitmeye devam edeceğiz.”

İstanbul Doğum Akademisi, kendi doktoru ile suda doğum planlayan annelere de her türlü eğitim ve danışmanlık hizmetini veriyor. Psikolog Neşe Karabekir, dileyenlerin merkezden havuz kiralayabileceğini veya ebe ile çalışabileceğini de belirtiyor: “Önemli olan annenin kendine ve bebeğine güvendiği bir doğuma hazır olması. Çünkü biliyoruz ki nerede ve ne şekilde olursa olsun, doğumun gerçek kahramanları anneler.”

DOĞAL DOĞUM İSTİYORUM!

Doğum şekli ne olursa olsun, öncesinde seçeneklerini bilmeli, anne ve bebek dostu doğum felsefelerini öğrenmelisin.

Bu konuda profesyonel doğuma hazırlık kursları sana rehberlik etmeye hazır. İDA, doğum anının hem fiziksel hem de ruhsal olarak telaşla değil, coşkuyla yaşanması için ebeveyn olmaya karar verenleri doğuma hazırlıyor. Normal doğumun değerini anne adaylarına hatırlatan “Lamaze”, derin nefes teknikleri ve gevşeme yöntemlerini anlatan “HypnoBirthing®”, doğumu kolaylaştıran teknik ve pozisyonları bedene kazandıran “Aktif Doğum”, doğum anını yaşatan ve annenin bebekle iletişim kurmasını sağlayan psikodrama dersleri, İDA’da verilen eğitimlerden bazıları. Bunların yanı sıra, bedensel ve zihinsel olarak anneliğe hazırlanmanı sağlayan ve doğumu kolaylaştıran Prenatal Yoga (doğum öncesi yoga) sınıfları da bulunuyor. İlk doğuma hazırlık kurslarının Şubat ayı içerisinde düzenlendiği Akademi’de, ikinci kurs dönemi 22 Mart’ta başlayacak. Ayrıca her Çarşamba saat 11.00-13.00 arasında düzenlenen ücretsiz ebe saatinde, doğum, ebelik hizmetleri ve hamilelik sorunları hakkında sohbet ediliyor. Ayrıntılı bilgi ve iletişim için Dogumakademisi.com, Dogaldogum.com adreslerini ziyaret edebilir, kurs ve eğitimlerle ilgili ayrıntılı bilgiyi 0212 240 59 35 numaralı telefondan alabilirsin.

Yazı: Sibel Yeşilçay

BENZER YAZILAR