Bilgisayarını ne kadar iyi koruduğunu düşünürsen düşün, bir yerden sonra yavaşlamaya ve yıpranmaya başlar. Tabii ki kullanıma bağlı olarak bazılarınınki erken çöker, diğerlerininki daha uzun süre dayanır. Gerektiği yerde parçalarını yenilersin ama geçen seneleri geriye döndürmek mümkün değildir. Genelde yapılabilecek en doğru hareket ara ara format atmak ve olabildiğince gereksiz dosyadan arındırmaktır.
Benim insan bedenini bir bilgisayar gibi görme alışkanlığım var. Biz de kendi sistemimizde bir arıza oluştuğunda hemen konuyla ilgili uzmanlara başvururuz. O insan da bize hasarı düzeltmemiz için yapılacak (hatta genelde yapılmayacak) işlerden bahseder ve sıkıntının giderilmesi için dışarıdan bazı takviye maddeler almamızı söyler.
Ancak görüldüğü kadarıyla insanların hiçbiri şimdiye kadar dayatılmış yöntemler ile kesin olarak düzelmiş değil. Herkes belli aralıklarla kapı kapı tedavi yöntemi arıyor. Durumu çok ciddileşmiş olanlar da bedenlerinden bir parça aldırmak (bazen de bazı objeler ilave ettirmek) zorunda kalıyor. Durum gerçekten sevimsiz. Ancak bunu hayatın bir gerçeği olarak kabul etmektense, kişinin kendi sorumluluğunu dikkate almaması olarak değerlendiriyorum. Hastalık aslında korkulacak bir şey değildir. Beden bizimle konuşamadığı için kendini bir şekilde ifade etmek zorundadır. O aslında bize yaşadığına ve o anda bir sıkıntısı olduğuna dair sinyal gönderir. Gelen sinyalleri dinleyerek, hatta en iyisi sinyale bile gerek kalmadan ara ara bakımnı yaparak, bedenin erken yaşta yıpranmasını önleyebilirsin.
Geçen hafta LifeCo’nun daveti üzerine Bodrum’daki tesislerine gittim. Dört günlük detoks programına katıldım ve herkesin yaşaması gerektiğine inandığım muhteşem bir deneyim yaşadım. Bodrum LifeCo bir detoks merkezi ancak huzur bulmak için gidilen bir spa merkeziyle karıştırılmaması gerekiyor. Kurucusu Ersin Pamuksüzer tesisi Uzakdoğu’da öğrendiği bilgiler ışığında ilk olarak kendi ve çevresindekiler için açmış. Program Yöneticisi Mirey Hanım ile görüşürken en çok ilgimi çeken noktalardan biri de bu oldu. Merkezin kurucusu kendini düşünerek böyle olanaklar sağladıysa, yapılanın ciddi olduğu kesindi. Ben de sağlık konusuna inanılarak yapılmış bir yerde bulunduğum için kendimi emin ellerde hissettim.
Neler olup bitti?
Deneyimlere başlamadan önce şunu söylemek isterim: Çıktıktan sonra arkadaşlarıma yaşadıklarımı anlattığımda, gelen tepkiler hep iki uç yöndeydi. Bazıları hemen gitmek istediklerini belirtirken, diğerleri “Bu tamamen imkânsız, hayatta işim olmaz” gibi tepkiler gösterdi. Evet, dört gün aç yaşadığım doğru ama gerçekten fayda alabilmek için bu gerekliydi. Hem şimdi bakıyorum (beni görenler de aynı şeyi söylüyor), bedenim inceldi, dinçleştim, uyku isteğim azaldı ve içimde büyük bir rahatlama oldu. Kilom zaten normaldi o yüzden bedendeki fazlalıklardan ziyade ben daha çok kafadakilerin gitmiş olduğundan dolayı çok memnunum. Gitmeden önce yoğun bir baş ağrım, halsizlik ve bel sorunum vardı. fiu an hiç öyle şeyler hissetmiyorum.
Dört gün aç kalmak gitmeden önce bana baş edilemez gibi görünüyordu. Uygulanan programda sadece meyve-sebze suyu ve bitkisel takviyeler alınıyor. Üçer saat arayla, yani tam mideden açlık sinyalleri gelmeye başladığında shake’ler hazırlanıyor ve mide susturuluyor. Sadece sıvı alınmasının sebebi sindirimi durdurmak. Yani süreç boyunca çiğnemek yasak. Sindirim olmayınca beden sindirim için harcadığı enerjiyi kendini tamir edebilmek için kullanıyor. Çim suyu gibi içilen bitkilerle önce bedendeki toksinler havalanıyor. Dokuların arasından kendilerini göstermeye başlıyor. Bunu gören vücut da tepki veriyor ve toksinlerle savaşa giriyor. (Buradaki önemli nokta: Toksinlerin sadece son birkaç ay içinde tükettiklerinden kaynaklananlar olmaması. Atılan atıklar tüm hayatın boyunca bedenine girmiş zararlı maddeler.) Üçüncü günde toksinler bedenden çıkmaya başlıyor ama insan da oldukça bitkin düşüyor. (Merkez, insanın tam bu hali düşünülerek incelikle yapılmış, herhangi bir huzursuzluk yaşamak imkânsız.)
O yorucu üçüncü günü düşündüğümde şimdi komik geliyor. Gündüz en azından merkezdeki aktiviteler dışında denize girip, yürüyüş yapıp bir şekilde zaman geçirmiştim. Ama akşam olduğunda olay bir anda bitiverdi. Etrafta kimse yoktu. Ben de odama gittim. Televizyonu önce açtım ama bir anda saldıracakmış gibi geldi ve kapattım. Odanın içinde boş boş bakınıyordum, e bari biraz toparlayayım dedim. (Dağınık değildi, o ayrı.) Halime baktığımda Cem Yılmaz’ın işi gücü olmayan ev hanımı tiplemesi aklıma geldi ve gülmeye başladım. “Ee şunu da şuraya alayım bari” diye elimde dört tişört, üç tane de şortla dolanıyordum. “Kafa gitmiş” dedim. Yattım uyudum.
Sonraki gün çevredekilere baktığımda ve sohbet ettiğimde benim yaşadıklarım aslında çok da ağır değildi. Belki daha yaşım genç diyedir, bilmiyorum. Değişimim tabii ki hissedilir oldu ama ziyaretçi defterlerini okuduğumda ve dediğim gibi benimle beraber kalan insanlarla konuştuğumda gerçekten ağrıları olan ve sıkıntı yaşayan insanlar vardı. Dışarıdan bakıldığında veya detoksa başlamış ama iki gün sonra kaçmış olan insanların yorumlarını dinlediğinde, bu daralma hislerini ve bedensel rahatsızlıkları hastalık olarak algılaman mümkün. Ancak bu yorum doğru değil. Önce programı tamamlamak ve ondan sonra farka bakmak lazım. Hastalık denilen şey aslında demin bahsettiğim vücudun toksinleri ayağa kaldırma ve dışarı atma süreci. Dışarı atarken yaşanan zorluklar insanların konunun özünü kaçırmasına neden olabiliyor.
Oksijen içeri, toksinler dışarı
Öncelikle kan temizleniyor ve içilen ph’ı 10 olan sularla beden tamamen alkali hale getiriliyor. Asidik ortama alışmış insanın bu durumu kabullenmesi çok kolay değil. (Asitli yiyeceklere alışmış biri ilk başta sinir yapabilir.) Temizliğin en yoğun olduğu bölgeler bağırsaklar ve deri olsa da sinir sisteminde de bir boşalma olduğu kesin. O yüzden hangi amaçla gelindiğinin unutulmaması lazım.
Gün boyunca ne yapılıyor diye soracak olursan öncelikle katılımın isteğe bağlı olduğu yoga var. Sabahları yoga yaptıktan sonra, Freddie’nin “It’s a Beautiful Day” parçası aklıma geliyordu. Nefesle birlikte dokuların arasında sıkışıp kalmış toksinler dışarı çıkıyor ve senelerdir çalışmaktan dolayı ısınmış organlar yavaş yavaş soğuyor. İnsan, bedeninin iç ısısının dengelenmesi, toksinlerin atılması ve kandaki oksijenin artması ile tekrardan doğmuş gibi oluyor.
Yoga dışında birbirinden farklı, keyifli ve kan dolaşımına faydalı masajlar, bağırsak temizliği için kolema, biofoton uygulaması (hormonların düzenlenmesi için ışınla tedavi) ve gün içinde detoks hakkında konuşmalar yapılıyor. Ancak aralarında en çok ilgimi çeken izolasyon tankı oldu. Yaklaşık bir saat boyunca içi 200 kg tuzla dolu bir su tankına girdim. Girmeden önce biraz tuhaf geldi ama anlattıklarında ilgimi çekti: F1 pilotları bu kapalı kapsülün içine ekran yerleştirip, konsantrasyonlarını güçlendiriyormuş. O zaman bir deneyelim dedim. İçeri girip kapsülün kapağını kapattım ve bir anda uzaya çıktım. Su bedeni tamamen kaldırıyor. Hiçbir ağırlık hissetmiyorsun. Organlarım bana o sırada teşekkür etti sanırım.
Bir süre sonra zihnimde bazı fikirler oluşmaya başladı. Bunlar kendi hayatımla ilgili bana yol gösterici şeylerdi. Tankın içinde zihnimde kendimle konuşup (komik biraz farkındayım) bazı kararlar aldım. Çıktıktan sonra “Bu tank cidden sihirliymiş” dedim. Eskiden insanlar dağa çıkarmış kendisini bulmak için ama 21’inci yüzyıl, teknoloji devri bizim de tankımız var. Belki bir gün kalsam kitap bile yazardım ama neyse şimdilik yeterli. Enteresan şekilde beynimin içinde derinlere dalıp, isteklerime odaklandığımı hissettiğimde, kendime güvenim beş, altı kat artıvermişti. O son gün 15 yaşındaki enerjime, dinçliğime kavuşup, evime döndüm.
Şu anda oturmuş İstanbul’da bu yazıyı yazarken yaşadıklarımı tekrardan düşünüyorum ve beraberinde o dört günün hissi geliyor. LifeCo ekibi ve benim gibi orada bulunan misafirler inanılmaz sıcakkanlı ve güler yüzlü insanlardı. İnsana bir bütün olarak yanaştığını özellikle ifade eden bir program olarak gerçekten eksiksizdi. Oksijen vücudumun her yerinde gezindi ve bana ait olmayanlar dışarı atıldı. Çıktıktan sonra otomatik olarak yemek tercihim değişti. Zaten bahsettikleri gibi canlı besinler tüketmek sağlık için yapılacak en güzel hareket. Eskiden yemek yesem bile içimde bir açlık olurdu. Oysa şimdi sıkıntı yapmadan çok daha az yiyip kendimi huzurlu hissediyorum.
Bodrum’a gidemeyenler Akatlar’daki merkeze gidebilir. Aynı süreç orada da uygulanıyor ama kendi evinden gidip geliyorsun. Sağlıklı yoldan kilo vermek, arınmak ve bedeninde hastalık oluşmasına izin vermemek isteyenler için LifeCo’da zaman zaman kullanılması gereken birçok bitkisel takviye ürün ve onlar dışında organik bakım ürünleri de mevcut. Sağlıklı Himalaya tuzu ve şeker yerine geçen Agave’yi zaten senelerdir kullanırım. fiimdi Akatlar’dan omega yağı karışımını ve günlük mineral, lif, enzim ve antioksidan ihtiyacını karşılayan Green Vibrance’ı da alacağım. Unutma ki, merkezde yapılan çeşitli analizler ve bitkisel destekler sayesinde doktor ziyaretlerini azaltacağın kesin bir gerçek. Thelifeco.com.tr adresinden detayları öğrenebilirsin.