GRAND SLAM’LERİN KRALI
Bir sonraki yıl altı turnuva kazandı. Bunlardan biri kariyerinin de ilk Grand Slam’i olan Wimbledon’dı. Ve Roger Federer’in tenis dünyasında gerçek kabulü bu Grand Slam’dan sonra oldu. Tenis dünyası 2003 yılı Davis Kupası’nı Peter Carter adına düzenledi. Tabii Federer için Grand Slam’den daha değerli olan bu kupayı kazanmak bir onur meselesiyken, Avustralya’ya karşı kaybedince yine zor günler yaşadı. Peter Carter’ın annesi ve babası Federer’i çağırıp, onda kaybettikleri
oğullarını gördüklerini ve onu ne kadar çok sevdiklerini söylemelerinden sonra Federer kitapta şöyle diyor: “Hayatımın dönüm noktalarından biriydi. 22 yaşındaydım ama o gün büyüdüğümü ve bir adam olduğumu hissettim.”
Roger Federer’in “olgunluk dönemim” dediği dönem işte bundan sonra başladı. Önce koçu Lundgren ile yollarını ayırma kararı aldı. Çünkü geçen yıllar içinde ilişkileri profesyonellikten sıyrılmış, iki dosta dönmüştü. Kendisini daha acımasızca eleştirecek ve yeri geldiğinde disiplini tüm sertliğiyle uygulayacak bir koça ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. 2004 yılını koçsuz geçiren Federer, yine birçok kupa ve 3 Grand Slam ile dünyanın bir numarası oluyordu. Bunlardan birinde
artık yaşlanan ve sakatlığı kendini göstermeye başlayan Agassi’yi de yenerek turnuva dışına itmişti.
2005 yılının ilk Grand Slam’i Avustralya Açık, Safin-Federer final maçı tenis tarihine geçen maçlar listesinde yerini alır. Tam 6 saat sürmüştü! Evet, inanması güç ama 6 saat boyunca topa vurdular. Kupa Safin’in oldu. Ama nasıl derseniz, işte o da ayrı bir dram. Son puanda Federer topa vururken raketini düşürdü ve Safin
boş kortta şampiyonluk sayısını aldı. Şans mı dersiniz, büyü mü bilemem. Ama o final sahnesini izlemeyen varsa internetten mutlaka bulsun. Aynı yıl Nadal’ın da yükseliş yılıydı. Bir yandan eski kurt Agassi’yi Amerika Açık’ta tekrar yenen Federer, diğer yandan o yıl 18 yaşındaki genç Nadal’a Fransa Açık’ta elenip, bu gencin ilk Grand Slam’ini almasını sağlıyordu. Meşhur Federer-Nadal rekabetinin ateşi işte o yıl yandı. Ertesi yıl Fransa Açık hariç yine üç Grand Slam kazanan Federer, Fransa’da toprak kortta yine Nadal’a teslim oldu. O yıllardan beri de bu toprak kort-çim kort rekabeti devam ediyor. 2006 yılı yine üç Grand Slam derken, 2007
yılında tarihe geçen bir maça imza atıldı. Bu sefer Wimbledon. Federer-Nadal finali. 7 saat süren bir maç! Güneşli başladı, yağmur yağdı, şiddetlendi,
neredeyse akşam oluyordu ve son set 9-7 bitince kupa Nadal’ın oldu. 237 hafta gibi rekor bir süreden sonra Federer ilk defa dünyanın bir numarası koltuğunu bu genç çocuğa kaptırmıştı. 2008’de bu sefer sahneye Djokovic’in de çıkmasıyla, Grand Slam’leri bu üçlü kendi arasında paylaştı. Herkes Federer’in artık düşüşe
geçtiğini konuşurken, o Fransa’da kariyerinin ilk Roland Garros’unu kazanıp, 7’nci Wimbledon şampiyonluğuyla da rekora imza atıyordu. 2009 yılında, o zamana kadar toplam 14 Grand Slam ile dünya rekorunu elinde bulunduran Pete Sampras’ın rekorunu kırdığında, Sampras da onu izleyenler arasındaydı. Maç sonu eski
efsane şöyle demişti: “Benim kitabımda en iyisi Federer. O sadece bir efsane değil, aynı zamanda bir ikon.”
Bugün Federer hâlâ kortlarda. Toplam 18 Grand Slam’i ve en uzun süre dünyanın bir numarası olma rekoru var. Son birkaç yıldır herkes onun tenisi bırakmasını beklerken, o bu kadar çok sevdiği bir işi bırakmaya pek taraf değil. Olgunluk döneminde keyif aldığı ve sağlığı müsaade ettiği sürece oynayacağını söylüyor. Ama artık eskisi gibi her turnuvaya katılmadan. Bunun sıralama puanını etkileyeceğini biliyor ama onun tek derdi, bu denli tutkun olduğu spora veda etmemek.
Bu yüzden bu yıl Fransa Roland Garros’a katılmadı. Onun yerine sene başında, 35 yaşında bir adam olarak uzun bir aradan sonra Avustralya Açık’ta yeni bir Grand Slam daha kazandı. Bu kupanın çok özel olduğunu söylüyor. Yaşlandığını ve artık teniste son yılları olduğunu biliyor. Ve tam da bu yüzden, bu saatten sonra kazanacağı her Grand Slam’i genç bir tenisçiden daha tutkulu bir şekilde istiyor. Roger Federer kazandıkça dünya bir anlığına da olsa güzelleşiyor.
