ERKEK OLMAK

Erkek neslinin pek de uzak olmayan bir gelecekte sona ereceğini iddia edenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Doğru olabilir. Ancak gittiğimizde bizi özleyeceklerine eminim.
Dünya üzerindeki canlı türleri arasında, kendilerini küçümseyen ve onlara ne kadar işe yaramaz olduğunu söyleyen yazıları okuyan tek tür erkeklerdir. Deniz aslanları, koalalar, pelikanlar ve babunlarla aramızdaki fark da işte tam burada yatıyor; onlar kendilerini duygusal olarak yetersiz ve hatta biyolojik olarak gereksiz gösteren kitapları görmezden gelebiliyor. Biz gelemiyoruz. Yani en azından ben gelemiyorum…

Birkaç hafta önce bir kız arkadaşım, tam da biraz önce bahsettiğim gibi erkeklerin gelecekteki profillerinin tamamen değişeceğini anlatan bir kitaptan (Erkeklerin Geleceği, Mediacat) bahsedince, ben de deniz aslanı taktiği ile konuşmaya hiç dahil olmamaya çalıştım. Ancak kaderin bir cilvesi olarak aynı kitabı annemin elinde de görünce, hayatımdaki tüm kadınları bana karşı dolduruşa getiren bu kitabı incelemeye almaya karar verdim, çaresiz bir şekilde.
“Erkekler için yolun sonu çoktan göründü. Genetik bilimciler Y kromozomundaki bozulmanın, kutuplardaki buzların erimesinden bile daha hızlı olduğunu konusunda hem fikir” diyor kitabın yazarı.

Erkeklerin biyolojik olarak gerekli olup olmadığı, kitabın ana konusuymuş gibi görünse de, perde arkasında farklı mesajlar kazınıyor, okuyanların beynine. Burada şunu belirtmekte şiddetle fayda görüyorum; kitabın yazarları bilimsel makalelerden faydalanarak son derece objektif sonuçlara ulaşmış. Kitabı hazırlarken 100’ün üzerinde kadınla röportaj yapmışlar ki pek çoğu hali hazırda evli olan kişiler. Yani kitap “yalnızlar kulübünün” kötüleme kampanyasını yapmıyor, tam tersine gerçekleri erkeklerin suratına bir tokat gibi çarpıyor.

Esas tartışma noktası, erkeklerin kadınları sürekli hayal kırıklığına uğratan ve onlar tarafından kolayca gözden çıkarılabilen varlıklar olarak yaratması. Elbette bazı erkeklerin Çin Seddi, İstanbul’un Fethi, Sanayi Devrimi, Piramitler, Rönesans, iPod, İzafiyet Teorisi, Çiçek Aşısı, Coca-Cola ve Fenerbahçe Stadı gibi “ufak” başarılarda imzası bulunabilir. Ancak bu yine de bizim cinsimizin, insanlığın en ilkel hali olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Sayfaları çevirirken cevap hakkımı kullanmak, itiraz etmek, “Bu kadarı da fazla ama!” diye haykırmak istiyorum. Ancak yüzleştiğim her iddianın arkasından çıkan bilimsel araştırmaları görünce kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıyorum.

Çıkan sonuçlar bir hayli ürkütücü… En dikkat çekici iddia ise erkeklerin aslında “ikinci cinsiyet”, kadınların da “ana baskı” oldukları. Açıklaması ise şöyle: Sperm X veya Y kromozomundan herhangi birini taşırken, dişi yumurtaları yalnızca X kromozomlarını taşır. XX kombinasyonuyla bir dişi oluşurken, XY’lerden erkek ortaya çıkıyor.
Maçoluk ve onun etkilerinden bıkıp usanmış bir nesle göre; insan embriyoları aslında doğuştan dişi. Y kromozomunun devreye girmesi ile birlikte tamamen genetik bir “işlev bozukluğu” oluşuyor. Erkekler içinse sorun çok daha vahim; çünkü Y kromozomu sağlıklı olmaktan çok uzak!

Her şeyden önce Y; bugün etkisiz bir kromozom olarak nitelendiriliyor çünkü taşıdığı gen sayısı çok az. X’in taşıdığı 1.500 genle kıyaslanırsa Y’nin taşıdığı genler birkaç düzineyi geçmiyor. Biz erkeklerin neden yalnızca üç konu etrafında konuşup durduğumuza şaşmamak gerekir. Sadece birkaç düzine genle bu kadarını yapabildiğimiz için bence takdir edilmeyi hakediyoruz.

Ayrıca Y, X’ten ayrılıp evrimleşmeye 300 milyon yıl önce başladığı için eski görevlerinin çoğunu da bu partnerine devretmiş durumda. İlerleyen sayfalarda uzmanlar iddialarını daha da abartıp, Y kromozomunun, genetik yapıların “en tahrip olmuş, en gereksiz, en asalak” olduğunu, tek yaptığının dişinin genetik hattına allem edip kallem edip sızarak, yumurta hücrelerini Y aşılı döller üretmeye zorlamak olduğunu söylüyor.

İşte bu noktada kızıyorum. Hadi bana duygusuz, düşüncesiz ve hatta kaba bile diyebilirsin, sesimi çıkartmam. Ancak kimse kromozomlarıma laf edemez. Kitap cinsiyetler arasındaki sosyo-psikolojik uçurumu, erkeğin evrimine bağlıyor. Açıklaması ise son derece basit; ortalama bir erkeğin beyni ortalama bir kadının beyninden daha büyüktür. Ancak beynin boyutundan ziyade onunla ne yaptığınız daha önemlidir (Bu bana bir yerden tanıdık geliyor galiba). Karmaşık meselelerde erkekler beyninin sol tarafını kullanmaya daha meyilliyken, kadınlar her iki tarafı birden daha çok kullanıyor. Dahası erkeklerde beynin sağ ve sol yarım küresi arasında daha az elektrik teması oluyor; bu nedenle iki taraf arasındaki bilgi akışı kısıtlı. Duygulara dair düşünme süreci beynin sağ yarım küresinde gerçekleştiğinden ve beynin konuşma merkezi solda olduğundan erkekler için duygularını ifade etmek daha zor oluyor. Umarım bu satırları, şu ana kadar beni duygusuz olarak nitelendiren tüm kadınlar da okumuştur.

Ancak kötüye gidiş en iyi üniversitlerimizin bilim departmanlarının tam da içinde gerçekleşiyor. Burada uzmanlar, döllenmesiz üremeyi gerçekleştirirse, erkeğin biyolojik rolünü de sıfırlayarak, bizi etkisiz eleman haline getirmeye uğraşıyor. Aslında bunu başardıklarını söyleyebiliriz bile. 2004 yılında, Tokyo’da bir üniversite, iki anneli bir fare doğurduklarını duyurdu. “Bu süreç şu ana kadar insanlarda kullanılacak kadar kolay değil ancak bu uygulamanın yasal olarak yasak olmadığını da belirtmeliyim” diyor kitabın yazarı. Üstelik erkeksiz üremenin son derece normal bir şey olduğunu doğadan verdiği örnekle anlatıyor: “Aralarında Avustralya’daki iki kertenkele türünün de bulunduğu bazı cinsler de erkek türü yoktur.”

Bu iddia karşısında tüylerim diken diken oluyor. “Umarım erkek kertenkeleler bizden daha akıllı davranıp, topluca bir adaya göçmüştür” diye geçiriyorum içimden. “Beni bugün neden aramadın!” derdi olmadan tüm gün Play Station oynanarak geçirilen bir hayat, kertenkeleler için bile kötü olmasa gerek.

Kitapta 21’inci yüzyılın başlarından itibaren, erkek cinsinin biyolojik üstünlüğünün sorgulanmaya başlandığına vurgu yapılıyor. Daha da kötüsü, erkeğin biyolojik özüne özgü olduğu düşünülen özelliklerin çoğu, bizi doğuştan sert, önüne gelenle düşüp kalkan, saldırgan ve rekâbetçi yaptığı için bugün suçlanıyor. Bunların medeni topluma yakışacak en iyi kişisel özellikler olmadığı; uzun ve sağlıklı bir hayat sağlamadığı kesin.

Kitapta araştırmalara dayalı daha çok çarpıcı iddia mevcut. Erkek türündeki pek çok hatanın aslında genetik yapılarından kaynaklandığını vurgulayan bu kitabı, hayatındaki erkeklerden şikâyet eden tüm kadınlara hararetle tavsiye ediyorum.

Erkek gücü
Genetik dezavantajlarımız kağıt üzerinde bizi zayıf gösterebilir. Ancak gerçek hayatta, evde ne zaman tamir edilecek bir şey çıksa ya da bir böceğin öldürülmesi gerekse, bunu başarabilecek tek kişi erkektir. İşte sadece erkeklerin yapabileceği (ve yapmaktan zevk alacağı) şeylerin listesi…

Sadece bir erkek, söylenecek bir şey kalmadığında susabilir.

Sadece bir erkek “Önce kadınlar ve çocuklar” diye bağırabilir.

Sadece bir erkek 10 sene önce oynanan bir maçın skorunu ve golleri kimin attığını aklında tutabilir.

Sadece bir erkek önceki geceden kalmış pizzayı büyük zevkle yiyebilir.

Sadece bir erkek iki günlük tatil için sevgilisinin hazırladığı dört valizi otomobile sığdırabilir.

Sadece bir erkek, evdeki her şeyi, (nasıl yapılacağını bilmese bile) kendi tamir etmeye kalkabilir.

Sadece bir erkek sevgilisinin hatalarını gerçekten unutabilir ve affedebilir.

Sadece bir erkek 5 TL’lik saç kesiminden mutlu olabilir.

Uzaktan kumandaya bakmadan, üç kanal arasında zapping yaparak, İtalya liginden bir maçı, Siyaset Meydanı’nı ve bir Bond filmini aynı anda izleyebilir.

Yazı: Eren Erentay

BENZER YAZILAR