“Eğer bekar olsaydı onunla yatardın.”
Ertesi gecenin açılış cümlesiydi. Karen ve ben yine koltuklarımızdaydık. “Benim derdim bu değil” dedim. Mesafeliydi, bu iyiye işaret değildi.
Nasıl bu kadar emin olabildiğini düşündüm. Erin ve ben diğerleri yemek masasından kalktıktan sonra genelde oturmaya devam ediyoruz. Bana göre bu gayet doğal ve normal bir tavır. Çünkü roman yazmaya çalışıyor. Fikirlere ve onları dinleyecek birine ihtiyacı var. Yani bana.
“Büyük ihtimalle onunla yatardım” dedim Karen’a ve devam ettim. “Ama bu iyi bir fikir olmazdı.” Sonrası sessizlik. “Geceleri baş başa kalınca hep bunu mu yapacağız?” diye düşündüm.
Evet, gecelerimiz hep böyle geçecekti.
“Aklıma bir şey geldi” dedi Karen ertesi gün. “Bir keresinde, Berkeley’ye geldiğimde, o kafede bir adamla tanışmıştım.”
“Hangi kafede?”
“Berkeley’deki, takıldığımız.”
“Caffe Med?”
“Evet, orası.”
25 sene önceydi. Aslında eşimle ben de Pennsylvania’da bir kafede tanışmıştık. Karen’la çıkarken Berkeley’de yaşıyordum. O garsondu ve sadece bir fincan kahve için ne kadar çok bahşiş bıraktığımı hatırlıyorum. İlk günlerimizin ne kadar ihtiraslı olduğunu, beni ziyarete Berkeley’ye geldiğini ve birbirimizi ne kadar az tanısak da devam etmesine karar verdiğimizi düşündüm.
Bu hikaye, onun hikayesi, benim için tamamen yeniydi. Bir gün, beni ziyaretlerinden birinde, bohem bir kafe olan Caffe Med’de (insanlar oturup romanlarını yazardı) Karen saatlerce bir adamla sohbet etmiş. Dinamik ve yoğun bir iletişim kurmuşlar. Onunla birlikte kafeden çıkmış ve evine gitmiş. Ancak içeri girmemiş. “Kendimle gurur duymuştum” dedi. “Onunla bir şeyler yaşamadım. Daha fazlasına ihtiyacım yoktu.”
Vay be. “Pennsylvania’dayken beni bir kere aradı.”
“Yani ona telefon numaranı verdin.”
“Evet. Verdim.”
Sustuk. Bu eski hikayeyi öğrenmek çok garip hissettirmişti. Bir anda evimden çok uzaklara gitmiş, benden ayrı bir dünyada yaşayan eşimle tesadüfen rastlaşmış gibi hissettim.
Ancak ne yaptığını biliyordum; bu bir itiraf değildi. Hemen konuşmaya dalmaya karar verdim. “Sanırım bu, iki anlama geliyor” dedim. “Neymiş onlar?” diye sorana kadar sustum.
“Erin’in beni istemesini istiyorum” dedim. “Çünkü iyi işler başarmış. Aynı işi yapıyoruz. Başarılı biri ve eğer benimle ilgilenirse, bunun benim için bir anlamı olacak.” Biraz bekledik. Sonra “Peki diğeri?” diye sordu.
“Erin heyecan vadeden bir yeniliği temsil ediyor. Yani olay tam olarak kendisi değil, temsil ettiği şey.” Sessizlik. Eğer eşim tam şu anda sigara içseydi, sakin bir şekilde duman üflüyor olacaktı. Doğruyu söylemiştim, tüm saçmalığına, benim de ne kadar sığ olduğumu göstermesine rağmen. Seks absürt bir şey ama aşk, şu hayatta tekrar ve tekrar keşfettiğimiz üzere, hayli tuhaf bir şey.