FLÖRT ETMEYİ UNUTTUK MU?

Kaydır, beğen, eşleş… Sonuç: Hüsran! Dijital dünya artık aşkı bulma yolumuzu da değiştirdi. Peki, tüm bunlar flörtün miadını doldurduğu anlamına mı geliyor?

Aşık olmak bilimsel olarak nasıl açıklanıyor? 

Sevgililerin beyninde olup bitenlere daha yakından bakmak için özel bir MR çalışması yürüten Biyoloji Antropoloğu Dr. Helen Fisher, âşık olmayı bilimsel olarak şöyle açıklıyor: “Romantik duygular, beynimizin açlık ve susuzluğa duyarlı olan bölgelerine yakın bir yerde uyanır. Ve tıpkı onlar gibi bir hayatta kalma mekanizmasıdır. Romantik duygular enerjini bir kişiye odaklar ve çiftleşme içgüdüsünü uyandırır. Bu, binlerce yıldır değişmeyen temel bir dürtü.” Fisher aynı zamanda aşkı bulmak için derin, eski ve güçlü bir donanıma sahip olduğumuz konusunda hemfikir. “Bu donanımı öldürmemiz mümkün değil. Çöpçatanlık uygulamaları bile bu mekanizmayı değiştiremez. Bunlar sadece eski dürtümüz için kullandığımız yeni araçlar.”

Fisher’in açıklamaları dijital dünyanın romantizmi tamamen öldürmediği konusunda içimize su serpiyor. Ama yine de flört etme sistemi ve bununla birlikte davranışlarımız otomatik olarak değişiyor. Özel bir şirkette yönetici asistanı olarak çalışan 29 yaşındaki Eda* aynı fikirde: “Eskiden evde oturup muhabbet edebildiğim erkekler bana çekici gelirdi. Ama artık bunu bile tuhaf buluyorum. Kişisel alanıma tecavüz ediliyor gibi hissediyorum. Çöpçatanlık uygulamaları bize yeni fırsatlar sunuyor zannediyoruz ama işin aslı, hayatımıza yeni sınırlar getiriyor.”

Yeni nesil flörtler, aşkı öldürüyor mu?

Evrim geçirmiş flört müessesesi aşkı öldürmese de kesinlikle onu arayış tarzımızı değiştirmiş durumda. Ancak Oxford Üniversitesi’nden Evrimsel Antropoloji Uzmanı Dr. Anna Machin, eşimizi modern flörtleşme teknikleriyle bulacak şekilde evrilmediğimizi ifade ediyor. Fotoğraflar arasında gezinirken bir an hoş bir yüzün karşısında durunca hissettiğin o heyecanı bilirsin… Bu, mutluluk hormonu dopaminin ta kendisi. Ama o kişiyle yan yanayken vücut ve beyinde salınan kimyasalların yanında bu hiçbir şey. Machin, hoşlandığımız kişinin yanındayken beynimizde iki kimyasal salgılandığını söylüyor: “İlk etapta salgılanan oksitosin, beynin korku bölgesini yatıştırıyor ve çekingenliği kırıyor. Sonradan gelen dopamin de adım atman için motivasyon sağlıyor.” Yani telefonuna gelen bildirimin sesi kesinlikle gerçek hayattaki muadiliyle aynı etkiyi yaratmıyor.

Bu durum aslında doku uygunluk konusundan kaynaklanıyor. Gerçekte “majör doku uygunluk kompleksi” adındaki moleküller sayesinde karşımızdaki kişinin bizimle uyumlu olup olmadığını ve ne kadar farklı genlere sahip olduğumuzu bilinçaltımızda test ediyoruz. Özetle, biriyle “eşleşme” potansiyelin olup olmadığını anlamak için onunla görüşmüş olman gerekiyor.

Çöpçatan uygulamaları işe yarıyor mu? 

Machin, “Genleriniz ne kadar farklı olursa, gelecekteki çocuklarınızın bağışıklık sistemi de bir o kadar güçlü olur ve bu yüzden o kişi sana daha çekici görünür” diyor. Kısacası can attığın eşleşmeyi yakalaman için, potansiyel sevgilinle yüz yüze olman gerekiyor. Dolayısıyla çöpçatanlık siteleri ve uygulamaları, söylendiği gibi bilimsel verilere dayalı olarak eşleme yapmıyor.

Machin’e göre aşkı bir algoritmaya indirgemek ne yazık ki mümkün değil: “Çoğumuzun kullandığı bu çöpçatanlık uygulamalarının vadettiği algoritma, olası değil. Birbirine benziyor olmak, uyumlu olmanın en son göstergelerinden biri. Bir kişinin, partnerinde aradığın tüm özellikleri taşıyor olması da mükemmel uyum işareti değil.” Acı ama gerçek: İyi bir üniversite mezunu olması, imla kurallarını bilmesi, evcil hayvan sevmesi veya geniş omuzlu olması ne yazık ki mükemmel eşleşme anlamına gelmiyor. 

Ekranı kaydırarak sevgili bulmak mümkün mü?

Ekranı kaydırarak eş bulmanın birçok dezavantajı olsa da, Bath Üniversitesi bilim insanlarının yaptığı bir araştırma, bu uygulamaların partner bulma olasılığını yüzde 17 artırdığını gösteriyor. Yani yedi kişiden biri, çöpçatanlık uygulamaları olmasa asla tanışamayacağı biriyle çıkıyor. Bu durumda Tinder ve benzeri uygulamalar, flört edeceğin birini bulmak için belli bir oranda faydalı olabilir mi?

Şimdi sana bir aşk hikâyesi anlatalım: 37 yaşındaki pazarlama direktörü Selin*, hüsranla biten üç yıllık ilişkisinden sonra kendini Tinder’da bulmuş. Beklentilerini hep düşük tutmuş. Sonra Onur’un fotoğrafını görüp beğenmiş. Eşleşmişler ve birkaç mesajdan sonra Onur ona buluşma teklifi etmiş. Birbirlerinden hemen hoşlanan çift, üç yıl sonra evlenmiş. Şimdi bir köpekleri var ve Selin hamile. Selin, “Başka türlü karşılaşmamız mümkün değildi. İyi ki uygulamayı denemişim” diyor. Bazı uygulamalar kullanıcılarla ilgili daha az kişisel bilgi içeriyor, daha çok fotoğraf yüklemeye izin veriyor veya lokasyona göre arama yaptırıyor. “Daha az bilgiye sahip olmak daha iyi olabilir” diyor Machin ve ekliyor; “Aslında uygulamalar sadece birini ilk görüşte değerlendirmeni sağlıyor. Bu anlamda biraz gerçek hayat gibi…”

Dijital flörtün kodları 

Love Rules: How to Find a Real Relationship in a Digital World adlı kitabın yazarı Joanna Coles bu konuda en az senin kadar endişeli: “Dijital bir sese âşık olmak çok kolaydır. Ama o kişiyle ilgili kafanda canlandırdığın imge her zaman yanlıştır” diyor. Yani sesi telefonda Mert Fırat’ı aratmıyor olabilir ancak görüştüğünüzde hüsrana uğrayabileceğini asla unutma! Coles aynı zamanda siber psikolog olan Mary Aiken’in sözünü hatırlatıyor. Aiken, dijital bir ilişkinin aslında dört kişi arasında yaşandığını ifade ediyor: “İkisi kusurlu, gerçek insanlar; diğer ikisi ise kusursuz, kafamızda yarattığımız ısmarlama karakterler!”

Kabul edelim, masallara inanmak hepimizin hoşuna gidiyor ama aşk ne yazık ki mistik bir karşılaşmanın ürünü değil, sadece beynin ön planda olduğu bir sistem. Çünkü ancak birini tanıdıkça ondan hoşlanırsın. Çöpçatanlık uygulamandan onlarca bildirim şu anda seni çağırıyor olabilir ama hiçbir şey, gerçeği kadar etkileyici veya keyifli olamaz. Birinin senin için doğru insan olduğunu, bir yandan Netflix izleyip bir yandan da Instagram hikâyelerini inceleyerek anlayamazsın. Dışarı çıkmalı, birlikte yürümeli, kahve içmeli, sinemaya gitmelisiniz. Şimdi lütfen o telefonu elinden bırak; “SLM, NBR?” diye atılan mesajları sil ve onun yerine gerçekten de selamlaşıp, hâl hatır sorabileceğin kişilerle takılmaya başla.

BENZER YAZILAR