FORMUNUN DORUĞUNDA DENİZ AKKAYA

Özellikle son altı ayda yaşadığı değişim nedeniyle herkesi kendine hayran bırakan Deniz Akkaya, WH’nin Mayıs sayısı için kamera karşısına geçmişti. Hakkında merak ettiğin tüm soruların yanıtları, seni bekliyor.

Çekim günü Deniz, içeri girdiği anda hepimizi içtenlikle selamlıyor. İlk kapak kombinimizi giydiği anda ise ekipçe kendisine imrenerek baktığımızı itiraf etmemiz gerek. Deniz kendinden öyle emin ve disiplinli ki ona hayran olmamak elde değil. Ortaya çıkan güçlü karelerden seçim yapmanın zor olacağını biliyoruz. Karşımızda 41 yaşında ve formunun doruğunda bir kadın var. Hâliyle önce, bir kadın olarak bu süreçte yaşadığı dönüşümü merak ediyoruz. “İnsan tabii ki zaman içinde evriliyor. Maalesef bizim toplumumuz, insanları hızlıca emekliye ayırmayı seven bir toplum. Yurt dışında 75-80 yaşındaki insanların baston kullanması bile acayip karşılanıyor” diyor. Çerkez bir aileden gelen Deniz, bu bakış açısıyla büyütülmemiş. Ailesi onu küçük yaşta spor yapması için yüreklendirmiş: “Sporun hayatıma kattığı bir disiplin oldu. Bu disiplin sadece fiziksel olarak değil, mental olarak da beni güçlendirdi” diyor.

“EN VERİMLİ DÖNEM 40’LI YAŞLAR”

Deniz, herkesin en verimli döneminin 40’lı yaşlar olduğuna inanıyor: “Ancak 40 yaşında nasıl olacağınız, sizin vereceğiniz bir karar. Çok bilinçli bir ailede yetişmemiş olabilirsiniz… Ancak 20-25 yaşından sonra, seçimlerinizi kendiniz yapıyorsunuz. Hayat seçimlerden ibaret; 41 yaşınızda en verimli döneminizi yaşayabilirsiniz. Ben en güçlü, aktif ve yaratıcı olduğum bir dönemde olduğumu düşünüyorum” diyor.

Çok cesur gibi görünse de “cesurmuş gibi” davrandığı dönemleri olmuş. “Artık, ticarete atılıp yeni bir şeyler yapmayı deneyebiliyorum. Dışarıdan imrenilerek bakılan şey bir paket aslında. Sizin dışarıya verdiğiniz o enerji, fiziksel bir güç değil. Fiziksel olarak güçlü olmasına rağmen üzerlerinden özgüvensizlik akan insanlar var. Bu paketi kendiniz yaratacaksınız. Her şey önce kafada başlıyor ve bedende devam ediyor. Kafada başlayıp kafada bitmiyor. Bedende devam etmesi için istikrar lazım” diyor.

 Anneliğin hayatına kattığı şeylere gelecek olursak: Deniz, anneliği her kadının en cesur anı olarak görüyor. “Bencil bir yaşamdan tamamen bencilliğinizi unutmanız gereken bir yaşama geçiyorsunuz. Üstelik bu, doğum anından sonra başlıyor. Hamilelikte de tabii ki vermeniz gereken ödünler oluyor ama asıl altın vuruş doğumdan sonra oluyor. Adapte olması zor ama adapte olduktan sonra da dünyanın en güzel şeyi” diyor. Günümüzde insanların çocuk sahibi olma konusunda çekimser kalmalarından bahsettiğimizde “Özellikle hızlanan toplumlarda, insanlar çocuk sahibi olmak istemiyor. Haklılar da… Ama bir yandan da haksızlar; çünkü evrende bir sistem var ve bu sistem ancak toplumlar devam ettiği sürece gidebilir. Yoksa bir yerde bitecek. Allah’ın karar verdiği bir sistemin içeresinde siz, kendi rızanızı ve kendi neslinizi bitireceksiniz. İnsanlar ‘Benim isteklerim, hayallerim ve hâlâ yapmak istediklerim var’ diye düşünüyor. Benim hala yapmak istediklerim var, bunlar bitmez… Tabii ki Allah rızkını verir diye 10 tane çocuk yapın demiyorum. Ama herkesin en azından bir çocuğu olmalı. Kendi gelir seviyesine ve ortamına göre de mümkünse büyük bir aile kurmalı. Benim öyle bir ortamım yok; bir çocuğum var. Tek çocuklu bir anne olarak hayata devam edeceğim ama iyi ki çocuğum var. Kızım Ayşe, benim hayata karşı her şeyimi çok değiştirdi.”

 Herkesin annelik üzerine yorum yaptığı ve toplumun annelerin üzerinde baskı oluşturduğu dönemde olduğumuz malum. Bu konu hakkında düşüncelerini soruyoruz. “Herkesin annelik yolu biriciktir. Bazı şartların muhakkak oluşması gerekiyor. Bu da yanlış anlaşılıyor…  Bir çocuğun belli bir yaşa kadar stabil bir aile ve okul ortamına ihtiyacı var. Ayrıca çocuğun belli bir şekilde beslenmesi gerekiyor. Bunu da anne ve babanın sağlaması gerek. Bunlar zorunluluk; yani her anne biriciktir diye anneliği gevşetmenin de doğru olmadığını düşünüyorum” diyor ve ekliyor; “Benim biraz geleneksel bir bakış açısıyla günümüze adapte olmuş bir annelik anlayışım var.”

Anneler, çevresindeki insanların yorumlarına kulak kapamak yerine, omuzlarına büyük bir yük alarak herkesi memnun etmeye çalışabiliyor. Deniz, anneliğe dair düşünce kalıplarının doğru olmadığına inanıyor: “Anneler diretilen işleri yapmak zorunda değil. Anneler toplum tarafından erkeklere uygun görülen işleri de yapabilirler. Annelerin sadece, çocukla arasındaki ritmi düzenlemesi gerekiyor. Ben bu kalıpların doğru olmadığını düşünüyorum ve bu kalıplar nedense hep kadınlara karşı… Erkekler her şeyi yapıyor ama gün sonunda bütün fatura kadınlara çıkıyor.”

Ancak anne olmanın da bazı kaideleri olduğunu düşünüyor: “Çocuğun zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak zorundayız. Özellikle bebeklik ve ergenliğe giden dönemde bu gerekli. Sonrasında zaten, her yetişkin adayı gibi kendi kanatlarıyla uçmak istiyor. O döneme kadar, sahip çıktığınızı ve arkasında bir güç olduğunuzu ona hissettirmeniz lazım.”

 Aslında en büyük sorunun eğitimle ilgili olduğunu söyleyen Deniz’e katılmamak elde değil. Geçtiğimiz günlerde bir sporcunun, bir hayvana işkence ettiği görüntülerden bahsederken, “Aile ortamında insan olma değerini alamamış demek ki” diyor. Bu tarz olaylara gerektiği kadar önem verilmemesinden de son derece rahatsız. “Çocuk bakmak mühim mesele ama bunun için de atomu parçalamaya gerek yok; bunu içgüdüsel bir sevgi ile yapabilirsiniz.”

“ŞU AN HAYATIMDAKİ EN İYİ BEDENE SAHİBİM”

Deniz’in yüzücülük geçmişi var ve uzun süre voleybol oynamış. Belinde disk kayması olduktan sonra ise özel egzersiz eğitmeni ile çalışmaya devam etmiş. Modellik kariyeri nedeniyle hep güzel ve ince gördüğümüz Deniz’in fotoğraflarda gördüğün kaslı, fit ve güçlü vücuda kavuşması ise sadece altı ayını almış. Altı ayda hayatında nelerin değiştiğini sorduğumuzda “Şu anki düşünce yapısına çok uzun süreçlerden sonra geldim. Farkındalığım arttı. Doğru insanlarla çalışıyor ve amaca yönelik antrenman yapıyorum” diyor ve ekliyor; “Senelerce squash oynadım ve her tarafımı sakatladım. Ata bindim ve bu sefer de belimi sakatladım. Aslında size neyin iyi geldiğini göre göre anlıyorsunuz. Türkiye’nin en iyi egzersiz eğitmenleri ile çalıştım ama bir şeyler hep eksik kaldı. Kendimi mental ve fiziksel olarak doğru şekilde yoğrulmuş hâlde bulduğum egzersiz türü, crossfit oldu.” 

Herkesin crossfit yapmaması gerektiğini vurgulayan Deniz, “Bunun için adanmış bir yaşam gerekiyor. Bundan zevk alıyor olmanız lazım. Ayrıca crossfit eğitmeninizin gerçekten profesyonel biri olmalı. Crossfit yaparken oluşan sakatlık, diğer sakatlıklara benzemez. O yüzden doğru insanların elinde, doğru şekilde yoğrulmanız ve çok severek, gönülden yapmanız gerekiyor” diye ekliyor.

Deniz fit bir vücuda kavuşma konusunda en önemli şeyin beslenme olduğunun altını çiziyor. “Eğer 40’ınızı aştığınızda bu vücuda sahip olmak istiyorsanız; internetten gördüğünüz, bir kibrit kutusu peynir öneren diyetlerle sahip olamayacağınızı bilmelisiniz. Bir hastalığınız yok ise bu işi profesyonel vücut şampiyonları ile birlikte çalışan insanlarla yapmanız gerekiyor. Kilo vermek ve sporcu vücuduna sahip olmak bambaşka konular. Dijitalde çok kirlilik var; bunların arkasından gitmemek lazım” diyor. Bu konulara merak duyduğu ve sporcu disiplini ile kendini adayarak yaşadığı için enerjisi de hiç düşmüyor tabii. “Bir şeye sinirlenirsem bile hızla geçiyor, içinde kalmıyorum” diyor.

Egzersiz eğitmenleri Elçin ve Seymen Yıldız ile kurduğu ilişki onu bambaşka bir seviyeye getirmiş: “Benim pide gibi kalçam vardı. Şu an ise çıkık bir kalçaya sahibim. Onlar da benim gibi işlerini kendilerini adayarak yapıyor. Hep bir üst seviyeye çıkalım derken; 70-80 yaşıma geldiğimde bile aynı şekilde durabileceğim bir yol çizdik. Allah hepimize inşallah uzun ömür ihsan eder ve bu yolu birlikte gideriz.”

“HAYAT SADECE GÖRSELLİK VE KOZMETİKTEN İBARET DEĞİL”

Yukarıda bahsedilenler, Deniz’in sadece egzersiz odaklı yaşadığını düşündürtmesin. DJ booking şirketi de olan Deniz, elektronik müziği, gezmeyi ve eğlenmeyi çok seviyor. “Hayat bir denge işi, hiçbir zaman uca kaçmamak lazım. Uca kaçtığında ise ertesi gün ortaya yaklaşmak lazım” diyor. İnsanı spordan soğutan ve yasaklar koyan çoğu insanın aksine egzersiz eğitmenlerinin de kendi gibi olduğunu belirten Deniz, onların hayatına ayrı bir vizyon kattıklarını da ekliyor: “Herkesin kendine göre hayat dinamikleri var. Elçin ve Seymen, benim dinamiklerimi ve bu bedene sahip olabilmem için köşelerimin neler olduğunu bana anlattılar. Bu köşeler içeresinde gezindiğin sürece istediğin bedene sahip olabilirsin.

Egzersiz eğitmeninizle ilişkiniz yol arkadaşlığı gibi olmalı, doğru ritmi tutturduğunuz insanlarla çalışmalısınız.” Antrenman konusunda önerilerine gelecek olursak: “Terlemeden antrenmandan çıkıyorsanız bilin ki orada bir sıkıntı var. Yorulmanız lazım. Saçınız başınız birbirine girmeli. Zaten antrenman bitince bir oh çekecek ve kendinizi süper hissedeceksiniz.”

Deniz, haftada 5-6 gün egzersiz yapıyor. Crossfit programı ağırlık ve kardiyo egzersizlerini de içeriyor. “Vücut geliştirmeye çalışanların tek handikabı kardiyo sevmemeleri. Hayat sadece görsellik ve kozmetikten ibaret değil. Özellikle sağlıklı, aktif bir atlet vucuduna sahip olmak istiyorsanız; kardiyo yapmadan olmaz” diyor.

Beslenme düzeni de egzersiz programı ile paralel ilerliyor ve her hafta değişiyor.

Şeker, beyaz un ve trans yağlardan uzak duruyor. Bunları söylerken “Benim kadar şeker seven biri olamaz” diye de ekliyor. Ancak bu konuda da otokontrolü sağlamış durumda. “Mutfak dolabımda kurabiye durursa, ben onu yerim. İradenin nerede bozulduğunu bilecek ve evde tutmaman gerekiyorsa, tutmayacaksın” diyor.

Günümüzün güzellik anlayışının ve kadınların beden algısının, hayal ettiği boyuta ilerlediğini belirten Deniz, “İnsanlar doğru beslenirse ve hareket ederlerse, zaten iyi bir fiziğe sahip olurlar. Artık büyük markaların kampanyalarında, eskisi gibi çok uzun boylu incecik kızlar yok. Şimdi daha atletik daha sağlıklı kadınların dönemi. Buna kulak vermek lazım” diyor ve ekliyor; “Doğru beslenirsen, belki modeller kadar ince bacaklara sahip olmazsın ama bir modelden çok daha iyi bir kalçaya, göğse ya da omuzlara sahip olabilirsin. Buna da sahip olmak çok zor değil. Ama çok yanlış bir beslenme kültürümüz var. Bunu nasıl aşacağız bilmiyorum.”

Herkes gibi onun da motivasyonun düştüğü dönemler oluyor tabii. Bir hafta önce kötü olduğundan ve hayatı sorgulamaya başladığından bahsediyor: “Spor salonum Göktürk’te ben ise Emirgan’da oturuyorum. O kadar yolu deli bile gitmez diyebilirim. Bir süre sonra ben ne yapıyorum bu yollarda diye düşünebiliyorsunuz. Vücut yorgunluğu yapıyor bunu ama geçici olduğunu bilirseniz sorun olmuyor. Eğitmenin geçecek bu durum birkaç gün spora gelme dedi. Üç gün sonra da geçti zaten. Yine de o hâldeyken düzgün beslenmek önemli. Abur cubura saldırırmak sizi daha da dibe doğru çeker. Yemek psikolojiyi bozan veya yukarıya çıkaran bir şey.”

Kafasını dinlemek ve bir şeylerden uzaklaşmak istediğinde ise sahilde koşmayı tercih ediyor: Dünyanın en güzel şehrinde oturuyoruz. Boğaz’da oturuyorum, çok şanslıyım. Sahile her indiğimde bunun için şükrediyorum. O iyot kokusunda yarım saat koşuyorum ve hiçbir şey kalmıyor” diyor.

Egzersiz aşığı bu kadın, kızını da sağlıklı yaşama yönlendirmeye özen gösteriyor: “Ayşe jimnastik yapıyor. Acayip zor bir şey. Ben onu bu konuda zorlamadım bu arada sadece giderse iyi olacağını söyledim. Benim teyzem obez bu arada ve sık sık hastalıkla uğraşıyor. Kızıma spor sayesinde sık sık hasta olmamamın nedenlerini anlattım. Annemle babam çok fazla televizyon izliyor. Kızım annemlere gidip geldikçe ve beni de gördükçe durumu çözdü. Televizyonu hiç açmıyor. Dijital dünyayla ilişkisi var onu söyleyeyim. Hava güzelken ve arkadaşları evdeyken tablet ile oynamıyorlar zaten. Artık antrenman saatlerini kesinlikle kaçırmıyor. Geçen gün kaçamak günü yapalım dedim ‘Bana fıstık ezmesi alır mısın?’ dedi mesela. Bu bir hayat tarzına dönüşünce, mantıklı bakarak durumu kendi çözüyor. Jimnastiğin bu anlamda ona çok fazla şey kattığını düşünüyorum.”

“Geriye dönük baktığında keşke farklı şekilde yapsaydım dediğin bir şey var mı?” diye soruyoruz. “Çok hızlı ateşlendiğim için durumu net olarak anlamadan tepki verdiğim anlar oluyor” diyor. Eskiden bu durumu daha sık yaşıyormuş. Derin bir nefes alıp durunca, aslında karşı tarafın bambaşka bir şey algılığını ve durumu analiz etmeye pek vakit ayırmadığını fark etmeye başlamış. “Bu özelliğimin sadece uçları törpülendi. Bu da mizaç, yapacak bir şey yok. Beni de Allah böyle yaratmış” diyerek gülümsüyor. “Biraz daha az ateşli olunca da üretici olamıyorsunuz. Herhalde yine de olduğum gibi olmak isterdim” diye ekliyor.

“ÖLENE KADAR ÜRETEN BİR KADIN OLMAK İSTİYORUM”

Deniz’in ileriye yönelik hayallerine gelecek olursak: “Ben ülkemi çok seviyorum. Burada doğdum ve hayalim de burada ölmek. Kızım yurt dışına gidebilir ama yine de geri gelip ülkesine hayırlı bir insan olmasını isterim. Ölene kadar -aklım yettiği sürece- üreten bir kadın olmak istiyorum. Elden ayaktan düşmek hiç istemediğim bir şey, o yüzden de spor yapıyorum. Üretmeye devam edip hep yeni bir şeyler yapmak istiyorum” diyor.

Son olarak WH okurlarına vermek istediği mesajı soruyoruz: “Kadınlar öncelikle kendilerine ve güçlerine güvensinler. Dünyada Allah bir tek bize bahşetmiş kendi gibi yoktan var etmeyi. Siz, başka bir ruhu kendi bedeninizde büyütüyorsunuz. Bunu yapan varlık hayatta her şeyi yapabilir.”

BENZER YAZILAR