GENÇ KİŞİLERDE FELÇ RİSKİ

Felç geçiren genç kadınların sayısı giderek artıyor ve doktorlar maalesef belirtileri anlamakta çoğu kez geç kalıyor. Women’s Health bu endişe verici artışın nedenlerini ve yaklaşan tehlikenin sinyallerini araştırdı.

Kara Jackson, erkek arkadaşıyla seks yaptığı esnada nefesinin daraldığını hissetti. Bir anda dili boğazında balon gibi şişiverdi ve nefesini tıkadı. Çırılçıplak şekilde yatağa oturdu ve erkek arkadaşına iyi olduğunu anlatmaya çalıştı. Ancak dili bir türlü beyninin demek istediği şeyi söyleyemiyordu. “Kelimeler ağzımdan yanlış çıkıyordu; sanki dilime takılıyorlardı. Tekrar tekrar denedim ancak konuşamadım. Ardından panik başladı” diye anlatıyor.

Ağlamak istediyse de yapamadı. Erkek arkadaşı 911’i ararken Kara, Ambulans gelmeden üzerime bir şeyler giymem gerek diye düşünüyordu. Ancak sol kolunu kıpırdatamadı ve ayağa kalkamadı.

Ambulans New York’daki apartmanlarının önüne ulaştığında, Kara tekrar konuşabiliyordu. Fakat bu sefer de muazzam bir baş ağrısı başlamıştı ve sanki yoğun bir ışık yanıp sönmüş gibi etrafta ışık patlamaları görüyordu. Gelen ekibe herhalde daha önce bilmediği bir alerjisi olduğunu ve şimdi de buna bir tepki yaşadığını anlattı. Ya da “gerçekten tuhaf bir migren atağı” yaşamış olabileceğini belirtti. Ancak bu seferki, ilkini 13 yaşındayken yaşadığı migren atağından oldukça farklıydı. “Gerçek şu ki, bana ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu” diyor.

Gerçeğe bakacak olursak, 23 yaşındaki Kara felç geçirmişti.

Gizemli Artış

Geçtiğimiz sonbaharda Centers for Disease Control and Prevention tarafından yapılmış bir çalışmada, genç yetişkinler arasında görülen ve şimdiye kadar en sık rastlanılmış olan tipin “akut iskemik felç” olduğu ve büyük bir artış gösterdiği tespit edilmiş. Felcin nedeni, bir blokaj sebebiyle beynin bir bölümüne giden kan akışının kesilmesi. 1995 ile 2003 yılları arasında, yaşları 15 ile 34 arasında değişen kadınların bu felç tipi nedeniyle hastaneye kaldırılma oranı yüzde 23 artmış. Hatta sadece bir yıl içinde vaka sayısı 3.750’den 4.900’e çıkıvermiş. Bir sonraki grup olan 35-44 yaş aralığındakilerde ise, hastaneye kaldırılma oranı yüzde 29 artmış. (Sayısal olarak yine bir yılda 9.400’den 13.400’e yükselmiş.) Yapılan bir başka araştırmaya göre de, yaşları 20 ile 44 arasında olan Kafkasyalılar arasında da (normalde Afro-Amerikalılara göre daha az risk altında olmalarına rağmen) 1993 yılından beri iki kat artış olmuş.

İkinci çalışmanın yazarı, Cincinnati Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Nöroloji Profesörü Brett Kissela, “Bu ürkütücü ve önemli bir artış” diyor. Felç genel olarak (ve haklı nedenlerle) yaşlı insanlara özgü olduğu düşünülen bir rahatsızlık ve ortalama yaşı 68. Tıp çevresinin bugün yanıtlaması gereken acil soru, genç insanların arasındaki bu artışa neyin sebep olduğu. Kissela, “Soru şu olmalı: Günümüzde genç insanlar arasında felce daha sık mı rastlanıyor yoksa biz mi bu kişilere daha kolay ulaşmaya başladık? Benim inancıma göre daha fazla felç vakasıyla karşı karşıyayız. Bu toplum için oldukça yıpratıcı ve pahalı bir akım olmaya başladı. Kişiler gayet iyiyken bir anda sağlığını yitirebiliyor” diyor.

Wayne State Üniversitesi araştırmacılarına göre esas korkutucu olan, felç ataklarının genç kişilerde gözden kaçması. Bu oranın yüzde 14 civarında olduğu biliniyor. Çoğu vakada kişi sarhoş olduğu ya da iç kulak iltihaplanması veya vertigo (baş dönmesi) yaşadığı için yanlış tanı konuyor.

Çalışmanın yazarlarından, Wayne State Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Nöroloji Bölümü’nden Doçent Doktor Kumar Rajamani, “Eğer genç bir kişide aniden sarsaklık, titreme veya bitkinlik gibi belirtiler görülürse, genelde felçten daha az önemli bir sorun olduğu düşünülür” diyor.

Yanlış teşhisin sonuçları oldukça vahim olabiliyor çünkü felç yaşandığında her saniyenin önemi büyük. Rajamani, tedavide dakikliğin hayati önem taşıdığını belirtiyor. Felç teşhisi konduktan sonra, pıhtının yok edilmesi için hastaya ilk üç (bazı durumlarda en fazla dört buçuk) saat içinde doku plazminojen uyarıcısı (ya da TPA) adı verilen bir iğne yapılması gerekir. Rajamani, “Ancak çok geç teşhis konursa, beynin hasar gören bölgesi ölür ve bunun geri dönüşü olmaz. TPA tedavisi bu noktadan sonra anlamsız ve tehlikelidir. Genç hastalar yaşlılara göre çok daha çabuk iyileşse de (onların beyni hasarı daha iyi telafi edebilir), travmatik sonuçlara genellikle alışkın değillerdir.

Maureen Graves, 2008 yılının Eylül ayında kızı Simone’ı doğurduğunda 38 yaşında, Seattle’da yaşayan bekâr bir kadındı. Doğum yaptığı hastanede hemşire olarak çalışıyordu ve doğumun ardından odası ziyaretçilerle dolup taşmıştı. Kız kardeşi Jeanne, “İlk birkaç gün pek uyuyamamıştı” diye anlatıyor.

İki gün sonra, daha hastaneden çıkmadan Maureen şiddetli baş ağrıları yaşamaya başladı. Ardından taburcu edildi ama baş ağrıları gitgide daha da kötüleşmişti. Simone’ın üçüncü günündeki kontrolü için hastaneye geldi ve pediatri bölümüne gitti. Kız kardeşiyle birlikte doktoru beklerken o kadar yorgun hissetti ki, hasta muayene yatağına uzandı. Jeanne, “Kelimeleri yanlış telaffuz etmeye başlamıştı. Kafası geriye düştü ve sesi duyulmayacak hâle geldi” diyor. Hastaneden çıkmadan önce midesi bulanan Maureen, kusmak için tuvalete gitti.

Ancak bu işaretlere rağmen, Simone’a bakan doktor bile durumdan şüphelenmemişti. Jeanne, “Sadece çok yorgun olduğunu düşündüm. Başı ağrıyordu ve hiçbir şey yememişti” diyor ama klinikten çıktıklarında kız kardeşine yürümesi için yardım ederken endişesinin arttığını da dile getiriyor: “Artık ayakta zor durmaya başlamıştı.” Eve geldikten iki saat sonra Maureen çökmüş hâldeydi, bir kere daha kustu ve ardından anlamsızca konuşmaya başladı.

Sağlık ekibi yanlarına ulaştığında ona hangi yılda olduklarını sordu ve Maureen “1986” diye yanıt verdi. Ambulansa bindirdiklerinde artık bilinci yerinde değildi.

Virginia Mason Hastanesi’nde yapılan taramada Maureen’in beyninde büyük bir kan pıhtısı ve tehlikeli miktarda sıvı birikintisi tespit edildi. Baskıyı azaltmak için Beyin Cerrahı Farrokh Farrokhi, genç kadının kafatasına üç delik açıp beynine tüp yerleştirdi. Ardından beyindeki kanı temizlemek için kraniyotomi ameliyatı yaptı. Farrokhi, “Eğer 65 yaşın üstündeki bir kişi beyninin bu bölgesinde bu kadar şiddetli bir felç yaşamış olsaydı, operasyon yapılmaması teorik olarak daha doğru olurdu. Çünkü hem hayatta kalma, hem de hayati fonksiyonları kurtarma şansı oldukça düşük olurdu. Ancak bu kişi gençti ve daha yeni doğum yapmıştı. Yani denemek zorundaydık” diyor.

Ameliyattan sonraki dört gün boyunca Maureen komada kaldı. Doktoru birçok vakada hastanın ameliyat sonrası 24 ile 72 saat içinde bazı fonksiyonlarını geri kazandığını belirtiyor. Maureen hemorajik felç yaşamıştı. Bu tip felçte, kan damarlardan dışarı beyne sızar ve nöronlarda kriptonit etkisi yaratıp onları yok eder. Maureen’in yaşadığı felç o kadar güçlüydü ki, beyni kafatasının içinde hareket ettirmişti. Doktorlar ailesine yüzde üç kurtulma şansı olduğunu söyledi. Ayrıca hayatta kalsa bile tekrar yürüyebilme, konuşabilme ya da bebeğini kucağında tutabilme ihtimali yok gibiydi.

Ancak beşinci günde Jeanne, Maureen’in bebeğini yoğun bakıma getirdi ve kız kardeşinin karnına koydu. Jeanne, “Önce başparmağıyla onu okşadı ve birkaç saat sonra da gözlerini açtı. Bu inanılmaz bir mucizeydi” diyor. Genç kadın bundan birkaç gün sonra da ilk kelimesini söyledi: “Merhaba.”

Maureen iki buçuk ay daha hastanede kaldı. Ardından evde en basit işleri yeni baştan öğrenmek için aylar geçirdi. Belli bir zaman sonra ailesi onu New York’a, kendi yanlarına taşıdı. O annesiyle, kızı da hafta içinde kız kardeşiyle yaşamaya başladı. Kızını ancak hafta sonları görebiliyordu.

Felcin üzerinden üç yıl geçti ve şu an Maureen gerçekten harika görünüyor. Konuşması canlı ve zekâsı açık. Fakat arada bir kısa süreli hafıza kayıpları yaşıyor ve kendini oldukça yorgun hissettiği zamanlar oluyor. Hâlâ yabancısı olduğu bir dünyada yaşam savaşı veriyor; bazen ışıklar çok parlak ve sesler çok yoğun, bazen de odada algılayamayacağı kadar fazla kişi olabiliyor.

Felç öncesi anıları ise canlı, uzun süreli hafızasında bir kayıp yok. Ancak felç sürecine dair herhangi bir şey hatırlamıyor. Kızının doğumunu, ilk adımını veya ilk sözcüğünü de anımsamıyor: “Onun hayatının en önemli yıllarında yanında değildim. Ancak zamanı geri döndüremeyiz.”

Oluşan hasar çok daha kötü olabilirdi: Olay sırasında genç kadını muayene eden uzmanlar, belirtilerin yeni doğum yapmış olmasından kaynaklandığını düşünmüştü. Farrokhi, “Nöroloji konusunda bilgisi olan bir kişi eğer onu o hâlde görmüş olsaydı, konuşma bozukluğunu fark edip bunun sadece yorgunluktan kaynaklanmadığını anlardı. Kelimeleri yanlış kullanmak veya anlamsız konuşmak beyin hasarını akla getirir” diyor.

Farrokhi, Maureen’in neden felç geçirdiğine dair bir tahminde bulunamıyor. Genç kadın fazla kilolu olmasına rağmen obez değildi. Yüksek kolesterol, diyabet ve yüksek tansiyon gibi sorunları da yoktu: “Neden bunun sadece ona olduğunu ve geri kalan on bin kadına hiçbir şey olmadığını anlamak imkânsız.” Ancak Maureen’in yeni doğum yapmış olması önemli bir faktördü. CDC tarafından yapılan bir çalışma, 1994 ile 2007 yılları arasında hamile olan ya da yeni doğum yapmış kadınlarda felç oranının yüzde 54 artmış olduğunu gösteriyor.

Genç ve Hassas

Genç insanlarda felç, araba kazası, düşme, hatta belirli yoga duruşları esnasında boyna alınan bir darbe sonucu ortaya çıkabiliyor. Darbe sonrası omurga veya boyun arteri yırtılabiliyor. Ancak araştırmalar sonucunda, bu tip felçlerde dikkate değer bir artış tespit edilmemiş. Tıp çevresinde genel olarak felç sıklığı, içki, sigara ve kötü beslenme alışkanlıklarına bağlı hasarlara bağlanıyor.

Kisella, “Buradaki sorun, giderek felci daha erken yaşlarda görüyor olmamız. Çocuklarda obezite ve diyabete, farklı yaşlardaki birçok kişide de kolesterol ve yüksek tansiyon problemine rastlıyoruz” diyor. Başka bir deyişle, bugünün genç yetişkinleri geçmiştekilere göre sadece daha şişman ve hastalıklı değil; aynı zamanda böyle oldukları için sakatlanmalara ve ölüme daha yakınlar.

CDC çalışmasına öncülük etmiş olan Doktor Mary George’a göre, bu tarz sağlık sorunları ve felç yüksek oranda önlenebilir. Harvard Halk Sağlığı Okulu’nun yaptığı bir çalışmada, egzersiz ve sağlıklı beslenmek gibi yaşam tarzında yapılacak basit değişikliklerle felç vakalarının yüzde 80’inin önlenebileceği ortaya çıkmış.

Felç her yaşta yıkıcı ancak erken yaşta bunu yaşamanın zorlukları çok daha başka. George, “Genç insanlar, konuşma bozukluğu, kolda ya da bacakta (bazen her ikisinde) sakatlıkla uzun bir ömür geçirebiliyor. Bu nedenle çalışamıyor ve hayatı boyunca başkalarına bağımlı olmak zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla sağlıklı yaşam tarzına ihtiyacımız olduğunu yaşımız gençken anlamalı ve hayat boyu bunu sürdürmeliyiz” diyor.

Ancak bu bile tam bir koruma sağlamıyor. Diyetisyen olan Kara, doğru beslenmeyi biliyor ve uyguluyordu. Hırslı bir koşucuydu ve maratona hazırlanıyordu; fit ve formdaydı. Kendini hep “sağlıklı bir kişi” olarak görmüş, eğlence için bile uyuşturucu madde ve sigara kullanmamıştı.

Kara, olayı yaşadığı akşamüstü New York-Presbyterian/Weill Cornell Tıp Merkezi’nden taburcu edildiğinde, eline migrenle ilgili bir broşür verilmiş, felçle ilgili herhangi bir şeyden kendisine bahsedilmemişti.

Kara’yı muayene eden Weill Cornell Tıp Okulu uzmanlarından Doçent Doktor Jorge Kizer, “Onun gibi felç belirtileriyle acile gelen birçok genç insan oluyor. Ancak doktorlar benzer belirtilerle gelen ve felç gibi bir rahatsızlığı olmayan birçok hasta ile sürekli karşılaşıyor” diyor. Ancak Kara’nın kolunun hissizleşmesi, felç ihtimalinin dikkate alınmasında önemli olabilirdi. Ayrıca hastanede doldurduğu hastalık geçmişi formunda annesinin 45 yaşındayken felç geçirmiş olduğunu belirtmişti; eğer buna dikkat edilseydi teşhis hızlanabilirdi.

Ertesi gün Kara, pediatrist olan annesine durumunu anlattı. Annesi bunun üzerine MRI testinden geçmesi için ısrar etti. Testin sonucunda radyolog, Kara’nın beyninde 10 bölgede iskemi (kan yetersizliği) tespit etti ve onu hemen hastaneye yönlendirdi. “Kendimi saatli bir bomba gibi hissediyordum” diyor.

Tıpkı Maureen gibi, Kara’nın alışkanlıklarına baktığımızda da hatalı bir şey göremiyoruz. O hâlde onu bu duruma getiren neydi? Kizer, “Birkaç farklı sebebi olabilir. Buna birinci dereceden bir akrabasının felç geçirmiş olması da dâhil” diyor. Ayrıca Kara’ya haber verilmemiş ama kendisi annesiyle ortak bir kalp sorununa sahip. Her ikisinin de kalbinin üst odacıklarında bir delik var. Bu aslında nüfusun yüzde 27’sinde görülen bir sorun. Bu delik, pıhtıların beyne gitmesini kolaylaştırıyor. Zaten yapılan araştırmalara göre, tanımlanamayan iskemik felç yaşayan genç insanların büyük bir bölümünde bu kalp sorunu bulunuyor. Kara seks sırasında kendini zorlamış olduğundan, kalp odacıkları daha hızlı hareket etmeye ve daha uzun süre açık kalmaya başlamış. Ve pıhtının buradan geçmesi kolaylaşmış. Aynı şey o koşarken, ağır bir şey kaldırırken veya yorucu bir bağırsak hareketi yaşarken de olabilirdi. Doktoru “Felce ne sebep oldu bilmiyorum ama kalbinin durumu bu olaya imkân tanımış” diyor.

Tabii başka etkenler de mevcut: En önemlisi de genç kadının ayda bir veya iki kez yaşadığı migren atakları. 2007’de yapılan bir çalışma gösteriyor ki, migren atakları yaşayan kadınların felç riski diğerlerine göre yüzde 50 daha fazla. Ayrıca bu kişiler (Kara gibi) bir de doğum kontrol hapı kullanıyorsa, daha büyük risk altındalar demek.

Birçok doğum kontrol hapı östrojen bazlıdır ve doktorlar Kara gibi bir aile geçmişine sahip olan kişilere bu hapları vermez. Dolayısıyla Kara da içeriğinde sadece progesteron olan haplardan kullanıyordu. Kizer, “Bu hapların daha güvenli olduğu düşünülüyordu ancak yine de konu tartışmaya açık hâlde. Son yapılan araştırmalar bunların daha az risk taşımadığını gösteriyor” diyor.

Neyse ki Kara kalıcı bir sakatlık yaşamadı. Ancak kullandığı kan sulandırıcılar iki ay boyunca regl döneminin yoğun geçmesine neden oldu. Şimdilerde önleyici olarak her gün bir Aspirin alıyor. Koşmayı bırakmasa da, doktorlar yarı maratona katılmasını yasaklamış. “Beni gören hiç kimse başımdan böyle bir şey geçtiğini tahmin edemez” diyor.

Aynı şekilde her gece uyanıp, konuşmasının bozulup bozulmadığını kontrol etmek için ismini yüksek sesle söylediğini ya da bir orantısızlık olup olmadığını anlamak için aynada yüzüne baktığını da kimse bilmiyor. Tek istediği bir daha böyle bir şey yaşamamak. “Felcin en kötü tarafı, onu tekrar yaşama korkusu” diyor

Migren mi, Daha Kötüsü mü?

Bazı baş ağrıları felç belirtisine benzeyebilir. Ve belki de haberci olabilir.

Spiker Serene Branson’ı geçtiğimiz yıl Grammy Ödül Töreni haberini verirken izleyen herkes, bir sorun olduğunu fark etmişti. Branson başta düzgün konuşurken, bir sonraki cümlede saçmalamaya başlıyordu. Video hemen yayıldı ve YouTube’da “Spiker canlı yayında felç geçirdi” başlığıyla paylaşıldı. Aynı video başka bir yerde de “Sarhoş spiker, çok komik!” başlığı ile paylaşılmıştı.

Gerçekte ise Branson, “auralı migren” hastasıydı ve o anda şiddetli bir sancı çekiyordu. Bu, migren hastalarının yaklaşık yüzde 20’sinde görülen oldukça korkutucu bir hastalık. Işığa karşı hassasiyetle kendini belli ediyor ve felce benzer belirtiler görülüyor: Hissizlik, uyuşukluk, kontrol kaybı, konuşma güçlüğü gibi. Bunların sonucunda da kişinin konuşması anlaşılmıyor ya da hiç konuşamıyor.

25 yaşındaki Jessi Lewis ise, New Yorklu bir müzik eleştirmeni. Bir gün ensesine aniden bıçak gibi saplanan keskin bir sancı hissetmiş, ardından sancı başına doğru ilerlemiş ve nihayetinde beynine ulaşmış. Bunun bir anevrizma veya felç olduğuna o anda emin olduğunu söylüyor: “Görüşüm bulanıklaştı. Ellerime baktığımda onların nerde olduğunu göremedim.” O sırada Wisconsin’de bir müzik grubuyla birlikte turdalarmış. Karavandaki ekibe kendisini hemen en yakın sağlık kurumuna götürmelerini söylemek istemiş ama sözcükleri bulamamış: “O andan sonra bilincimi kaybetmeye başladım.”

Hastaneye gider gitmez hemen bir CT taraması yapılmış. Sonuç mu? Hiçbir şey. Doktor migren teşhisi koyduktan sonra gidebileceğini söylemiş. Jessi daha önce hiç böylesi bir baş ağrısı yaşamadığını söylüyor: “Bu benim yaşadığım en korkunç tecrübeydi.”

Jessi de, Serene Branson da felç geçirmemişlerdi. Ama buna rağmen, British Medical Journal’ın haberine göre gelecekte felç geçirme riskleri diğer insanlardan iki kat fazla. Weill Cornell Medical College’ın Klinik Nöroloji Bölümü’nden Doçent Doktor Dara G. Jamieson, “Auralı migren hastası olan kadınlar, felç riskini azaltmak için sağlıklı bir hayat yaşamaya daha çok özen göstermeli” diyor.

Felç Sinyalleri

Çabuk yardım almanın hayati önemi vardır. Bir kişinin felç geçirmekte olup olmadığını hızlı bir şekilde anlayabilmek için şunlara dikkat et:

YÜZ Kişiden gülümsemesini iste. Yüzünün bir tarafı düşüyor mu?

KOLLAR Kişinin her iki kolunu da kaldırmasını iste. Kollarından birisi istediği şeyi yapamıyor mu?

KONUŞMA Basit bir cümleyi tekrarlamasını iste. Sözcükleri ağzında geveliyor ya da tuhaf konuşuyor mu?

ZAMANLAMA Eğer bu sinyallerin herhangi birini görüyorsan, derhal 112’yi ara. Belirtilerin ilk görüldüğü saati hemen bir kenara not et.

Başlangıçta görülebilen diğer bazı uyarı sinyalleri…

> Yüz, kol ya da bacakta uyuşukluk veya güçsüzlük (özellikle vücudun bir tarafında)

> Anlamakta güçlük çekmek veya anlam karışıklığı

> Bir gözde veya her ikisinde görme güçlüğü

> Yürümekte zorlanmak, bitkinlik, denge ya da koordinasyon kaybı

> Bilinen bir sebep olmadan şiddetli baş ağrısı

Kaynak: The National Stroke Association

Derleyen: Tuğçe Tekmen

BENZER YAZILAR