Her geçen gün genlerimizin farklı işlevlerini keşfediyoruz. Bu da merak ettiğimiz bazı konuların gün ışığına çıkmasını sağlıyor. Dilersen şimdi nütrigenetik ile ilgili merak edilen konuları ve genlerin vejetaryen beslenme ile olan ilişkisini konuşalım.
Yazı: Miray Karayılan
Nütrigenetik, beslenme (nutrition) ve genetik (genetics) bilim dallarının birleşiminden meydana geliyor ve genlerimizin beslenmemiz üzerindeki etkisi üzerinde duruyor. Henüz nütrigenetik alanında çalışmalara daha yeni başlandı diyebilirim. Gelecek yıllarda bu alandaki bilgiler hızlanarak etrafımızı saracak; biz de genlerimizi ve rollerini daha fazla keşfetmiş olacağız.
Bizleri birbirimizden ayıran farklılıkların altında genetik faktörlerimizin yattığını her yazımda vurgulamaya çalışıyorum: Yediklerimizin, seçtiğimiz besinlerin, duyarlılıklarımızın, vücudumuzun yediklerimize karşı verdiği tepkilerin büyük çoğunluğu genlerimizde kodlanmış durumda. Bu kodların kırılması için çalışmalar da sürüyor.
Nütrigenetik alanında akla gelen en enteresan sorulardan biri de şu: Vejetaryen olmamızı sağlayan genler var mı? Genlerimizin vejetaryen beslenmemizdeki etkisi ne düzeyde? Bu ay bu soruların yanıtlarını vereceğim. Vejetaryen veya vegansan bu yazıyı okurken sabırsızlanıyor olabilirsin.
Vejetaryen Genler
Ben bu alandaki makaleleri okurken şahsen çok heyecanlandım. Çünkü bu makaleler, yıllardır kırmızı et yemeyen (pesketaryen beslenme tarzında yaşayan) biri olarak, et yemek istemeyişimin altında yatan sebepleri bana bir kez daha düşündürdü. Acaba tercihten ziyade genlerim mi bu konuda etkili oldu? Senin için de aynı durum geçerli olabilir mi?
Tabii ki vejetaryenlik yüzde 100 genetik faktörlerle belirlenmiyor. Çoğu kişinin ya çocukluktan gelen bir travması oluyor ya da sonradan kendi isteği ile vejetaryen beslenmeyi seçiyor. Herkesin kendine özel sebepleri olabilir. Ancak yeni veriler ışığında, vejetaryen beslenmeye yatkınlık üzerinde genlerin etkili olabileceği konuşuluyor. Bu alanda kanıtlanmış iki tane genimiz var. FADS1 (fatty acid desaturase-1) ve FADS2 (fatty acid desaturase-2) genleri. Bunlar, yağ asidi desatüraz enzimleri olarak da biliniyor.
Beslenmenin yanı sıra, genetik faktörlerin de uzun zincirli yağ asitleri regülasyonunu etkilediği bulunmuş. Bu enzimler, kısa zincirli yağ asitlerini uzun zincirli yağ asitlerine çevirmede görevli. Bu sentez ise karaciğerde meydana geliyor. Çoklu doymamış yağ asitlerinden kısa zincirli olan Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerinin, uzun zincirli yağ asiti hâline getirilmesinde kilit rol oynuyorlar.
Omega-3 bakımından zengin yiyecekler balık ve alglerken; soya, mısır ve ayçiçek yağı Omega-6 bakımından zengin. Bu iki yağ asidinin arasındaki tüketim oranı çok önemli. Ancak günümüzde genel beslenme alışkanlıklarını göz önüne aldığımızda, bu oranın bozulmuş olduğunu görüyoruz. Önerilen ise, Omega-6 alımını azaltıp, Omega-3’ü arttırmak. Çünkü fazla Omega-6 enflamasyona yol açıyor; Omega-3 ise antienflamatuvar yani enflamasyon baskılayıcı özellikte. O yüzden beslenmende ne kadar Omega-3 tükettiğine dikkat etmen gerekiyor.
Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra tekrar genlerimize dönelim: FADS1 geni için sahip olduğun bir tür varyantın, vejetaryen olma ihtimalini arttırdığı düşünülüyor. Nedeni ise genetik olarak enzim geninde sahip olduğun bu varyantın, bitkisel Omega-3 kaynaklarından aldığın kısa zincirli yağ asidi formlarını uzun zincirli hâle kendiliğinden çevirebilme yeteneğine sahip olması. Bu da senin hayvansal gıdalara tüketmeden de EPA, DHA ve AA oluşturabildiğin anlamına geliyor. Senin hayvansal gıdalara yönelmeni gerektirmeyen bir özellik olarak kodlanıyor ve vejetaryen beslenme eğilimin daha fazla ortaya çıkıyor.
Bir de bu durumun tam tersini düşünelim: Kısa zincirli yağ asitlerinin uzun zincirli formuna dönüştürücü etkilerin az olduğu durumlarda, uzun yağ asidi zincirlerinden zengin hayvansal besinlere (balık, et ve takviyeye) ihtiyaç duyuluyor. Hâliyle genler, bu kişileri bu tarz beslenmeye yönlendiriyor.
Nesilden Nesile Aktarım
Yakın zamanda Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, nesiller boyu vejetaryen beslenen bir grup ile hayvansal gıdalarla beslenen bir grup karşılaştırılmış. Araştırmada uzun yıllar bitkisel ağırlıklı beslenen kişilerin FADS2 geninde mutasyona rastlanmış. Bu durum onları, hayvansal gıdalar tüketmeden de kısa zincirli yağ asitlerini kullanabilir ve uzun zincirli yağ asitlerine çevirebilir hâle getirmiş. Omega-3 ihtiyaçlarını bitkisel ağırlıklı beslenerek karşılayabildikleri görülmüş.
Kalıtsal olarak bu mutasyona sahip olmaları, sonraki jenerasyonlarının da bu ihtiyaçlarını kendiliğinden gidermelerine olanak sağlayacak. İlginç bir nokta daha var: Bu kişilerin sonradan vejetaryen olmayan diyete geçtiklerinde, kanser ve kalp hastalıkları risklerinin arttığı kanıtlanmış.