GÖZÜ HEP ZİRVEDE

Oyunculuk kariyeriyle Türk basketbolunun unutulmaz bir efsanesi olduktan sonra, koç olarak da kısa sürede unutulmaz başarılara imza atan Ufuk Sarıca için, yolculuk daha yeni başlıyor.

Ufuk Sarıca dendiğinde, yaşı 30’u geçmiş sporseverlerin aklına ilk olarak 90’lı yıllar gelir ister istemez. O zamanki adıyla Efes Pilsen’in, tam anlamıyla lacivert formalı bir Milli Takım olarak görüldüğü, uluslararası arenada, ilk defa bir spor dalında sesimizin bu kadar gür çıktığı zamanlar… Her nostaljik spor sohbetinde mutlaka anılan o takımın, hem en önemli hücum silahı hem de kusuruz bir takım oyuncusuydu Ufuk Sarıca. 15 yıl süren ve büyük bölümü Efes Pilsen’de geçen oyunculuk kariyerinin ardından, basketbola gerçek bir efsane olarak veda etmişti. Oyunculuk kariyerinin sonrasında, o kadroda mücadele eden birçok isim hayatına farklı alanlarda devam etti; birçoğu elini eteğini basketboldan çekti, ama bu adam, basketbol koçu olarak da rotasını zirve olarak belirlemişti. 11 yaşından beri kelimenin tam anlamıyla basketbolla yaşayan Sarıca, koçluk kariyerinde de basamakları adım adım, ama oldukça da hızlı şekilde tırmandı. Bugün hem Milli Takımın hem de Beşiktaş Sompo Japan’ın baş antrenörü olan Ufuk Sarıca’yla, Beşiktaş’ın evi Akaretler spor salonunda bir araya geldik. Kısa sayılabilecek bir sürede koç olarak elde ettiği başarıların hikâyesini ondan dinlemeden önce, Sarıca’ya, Efes Pilsen’i ve oyunculuk dönemini sormadan edemedik. Basketbolla az biraz ilgili insanların bugün bile ilk beşini sayabildiği, çok özel bir takımdı Efes Pilsen. O zamandan beri tüm Türkiye’yi bu kadar birleştirebilen çok az olgu ortaya çıktı. Ufuk Sarıca’ya göre bunun farklı nedenleri var: “O dönemde Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray, basketbolda çok etkin ve güçlü değillerdi. Yurtdışında genel olarak sadece Efes Pilsen, Ülker gibi iki müessese takımıyla temsil ediliyorduk. Bir sebebi bu. Bir başka neden de o takımın çok özel oyunculardan kurulu bir takım olmasıydı ve çok fazla sayıda yerli oyuncusu vardı. Tabii ki önemli yabancılar da gelip geçti, ama yerli ve yıllarca aynı takımda forma giyen oyuncular çoğunlukta olduğu için, hem basketbol severler hem de taraftarlar, takımı tam anlamıyla sahiplenmişti. Bu da özel bir seyircimiz olmasını sağladı. Sadece takımın değil, oyuncuların da özel seyircileri vardı. Bir de başarı… O zamanlar gerçekten dönemin şartlarına göre çok başarılıydık. Bu da herkesin desteğini almamızda önemli bir etken oldu.”

Ufuk Sarıca, efsane olduğu Efes Pilsen’de 10 yıl oynadıktan ve kariyerine birkaç sene daha Ülker, Karşıyaka, Darüşşafaka ve Beşiktaş’ta devam ettikten sonra, erken sayılabilecek bir yaşta basketbola veda etti. Birçok başarılı basketbol koçu, daha oyunculuk döneminde karar verir kariyerini noktaladıktan sonra koçluk yapmaya. Ufuk Sarıca gibi başarılı bir koç için de bunun geçerli olduğunu düşünebilirsiniz, ama aslında durum öyle değilmiş: “Dürüst olmak gerekirse, oyunculuk dönemimde antrenörlükle ilgili planlarım yoktu. Daha çok basketbolun idari kısmında yapmak istediklerim vardı. Ama ben hep oyunu aklıyla oynayan oyunculardan biri oldum. Bıraktıktan sonra birkaç farklı nedenden dolayı antrenörlüğü seçtim ve bu seçimimin kısa sürede beni çok tatmin ettiğini gördüm. Gençlerle çalışmaya başladım. Onlara bir şeyler öğretmek ve karşılığını sahada alabilmek çok hoşuma gitti. Ondan sonra da rotamı çizmiş oldum.”

BENZER YAZILAR