TEMELİ SAĞLAM KUR
Gençlerle çalışmaya başladım derken, Ufuk Sarıca, Beşiktaş Yıldız B takımından bahsediyor. Aynı dönemde Beşiktaş’tan, genel menajerlik teklifinin de geldiğini, ancak bunu reddettiğini belirten Sarıca, yepyeni bir maceraya atılırken cesur bir karar vermiş ama karşılığını da almış: “Beşiktaş genç takımını aldığımda, karşımda dört beş senedir Türkiye şampiyonasına gidemeyen bir takım vardı ve oyuncular kendilerini değersiz görmeye başlamışlardı. Ama kısa sürede yarattığımız havayla, hem oynadıkları oyundan keyif alan hem de değer gören bir kadroya dönüştü. O sene Türkiye 4.sü olduk.”
En alt kademeden başladığı kariyerinde Sarıca’nın bir sonraki adımı, daha öncesinde oyuncu olarak birlikte çalıştığı Ergin Ataman’ın asistan koçluğunu yaparak en üst seviyeye geçmek olmuş. Bu durum, aslında çok alışık olduğumuz bir şey değildi. İki güçlü ve baskın karakter, aynı hedef için yola çıkmıştı. Ufuk Sarıca’ya göre, bu sistemin iyi işlemesinin ardında yatan en önemli neden, ikilinin uzun yıllar öncesine dayanan geçmişi: “Bizim geçmişten gelen de bir ilişkimiz vardı. Benim oyunculuk dönemimde Ergin Ataman asistan koçtu. Dolayısıyla birbirimizi iyi tanıyorduk. Sonuçta ben bugün kendi çalıştığım asistanlarıma da söylerim: Herkes benim dediğimi onaylayacak ve kafa sallayacaksa, zaten asistana ihtiyacım olmaz. Farklı gözlere ihtiyacımız var. Doğru olması önemli değil. Otururuz, tartışırız. Ergin Ataman da duruma böyle baktığı için, iyi bir ikili olduk. Ben her zaman kendi bilgi ve birikimime dayanarak düşündüklerimi söylüyordum. Bence bu çok önemli. Karar tabii ki koçundur. Ama kendi fikrini söylemediğin sürece, asistanlığın da bir anlamı yok. Belki beş kere söylersin; bir şey değişmez, ama altıncıda dinlerim ve takıma bir katkısı olur. Ergin Ataman da bu konuda paylaşımcı bir insandır. Bu yüzden iyi bir süreç geçirdik birlikte.”
HAYAL ET, OLSUN
Ergin Ataman’la geçirdiği dönemle koçluk alanında tecrübesini artıran Ufuk Sarıca, ilk koçluk deneyimini şu anda çalıştırdığı Beşiktaş’ta yaşadı ve daha sonra yuvası sayılan Efes’te de 1 yıl çalıştı. Bu iki macerasında da belli bir oyun karakteri olan ve sahada ne yaptığını bilen takımlar yaratmasıyla dikkat çekti. Sonrasında başına geçtiği Karşıyaka’ya imza attığında, kimse bu kadar unutulmaz bir dönem yaşatacağını tahmin edemezdi. İlk sene Avrupa’da final oynayan, ikinci sene Türkiye Kupası’nı kazanan, üçüncü senesini Cumhurbaşkanlığı Kupası ve basketbol tarihinin en önemli lig şampiyonluğuyla taçlandıran ve dördüncü seneyi Euroleague ile bitiren bir muhteşem bir takım… “Karşıyaka’nın hikâyesi, gerçekten çığ gibi büyüyen, her gün üzerine koyan bir takımın hikâyesiydi. Karşıyaka’da gerçek bir basketbol kültürü var. Sokakta yürürken bile bunu hissedebiliyorsunuz. Taraftarın da gücüyle birlikte harika bir dönem geçirdik. Böyle bir başarı bir daha ne zaman sağlanabilir, tahmin etmek zor” diyen Sarıca’nın, Karşıyaka ile şampiyonluğunu bu kadar özel kılan şey, aslında tamamen ekonomik. Fenerbahçe’nin 30 milyon Euro, Anadolu Efes’in 20 milyon Euro bütçeyle girdiği sezonda, 2,7 milyon Euro bütçeyle şampiyon olabilmek, bu hikâyeyi bu kadar özel kılan en önemli neden. Böyle bir başarıyı elde etmek için, kısıtlı bütçenizi kusursuz bir şekilde harcamalısınız. Bu da, transferde hata yapma şansınızın olmadığı anlamına geliyor. Hâl böyle olunca, Sarıca’ya oyuncu seçerken nelere dikkat ettiğini soruyorum: “Teknik özellikler ve kadronun ihtiyaçları tabii ki önemli. Ama ben aynı zamanda ‘winner’ özelliği olan ve aç olan oyuncularla çalışmaya özen gösteriyorum. Ayrıca, oyuncunun gelişime açık olması da çok önemli. Bu noktada, sezgileriniz de ön plana çıkabiliyor. Ben, 11 yaşından beri basketbolun içindeyim. Bu kıymetli bir tecrübe. Benim için enerji çok mühim. Birkaç antrenmanda, bir oyuncunun vücut dilinden ve yaydığı enerjiden önemli çıkarımlar yapabilirim. Bugün tek başına yetenek, çok bir şey ifade etmiyor artık. Oyunda başka parametreler de var.”
Hangi spor dalı olursa olsun, sürpriz takımların beklenmedik başarıları sonrasında, o takım kadrosunun oyuncuları çok daha büyük bütçesi olan takımların gözdeleri haline gelir ve o kadro kısa sürede dağılır. Karşıyaka da ne yazık ki bu kaçınılmaz sonu yaşadı. Tarihinde ilk kez Euroleague’de mücadele edecekken, bir anda en önemli oyuncularını kaybeden Ufuk Sarıca, daha şampiyonluk kutlamalarında bu sorunla yüzleşmiş: “Daha aynı akşam başladık kadronun dağılacağını düşünmeye. Doyasıya sevincini bile yaşayamadık şampiyonluğun. Herkese daha iyi teklifler geldi, en önemli oyuncularımızı kaybettik ve Euroleague’e bambaşka bir kadroyla girmek zorunda kaldık. Ama ne olursa olsun, Karşıyaka ile yaşadığımız şampiyonluk gerçekten çok özel bir şampiyonluktu.”
HİÇBİR KOŞULDA PES ETME
2011 yılında, Anadolu Efes’te asistan koçken verdiği bir röportajda Karşıyaka’yı ve Beşiktaş’ı çalıştırmak istediğini söyleyen Sarıca, Karşıyaka’da geçirilen dört unutulmaz senenin ardından, Beşiktaş’tan teklif aldı. Dört sene boyunca, her gün üzerine bir taş daha koyarak geliştirdiği ve zirveye yerleştirdiği Karşıyaka’dan ayrıldıktan sonra, bir açıdan aslında tekrardan en başa döndüğünü anlatıyor. Ama bu adamın sözlüğünde şikâyet etmek yok; elindekilerle en iyisini ortaya çıkarabilmek de başarılı koçun alameti farikalarından biri. Sarıca, o dönemi, “Beşiktaş’a geldiğim dönemde basketbol, salonumuzda ve kulüpte artık tamamen geri plana atılmıştı. Son iki senedir Play-off yapamayan bir Beşiktaş vardı ortada. Bu da camiada bir küskünlük yaratmıştı. İlk geldiğim sene, ilk maçlarımızı neredeyse boş salonda oynadık. Ama haftalar geçtikçe, kazanmaya başladıkça ve karakterli bir takım ortaya çıkarınca, taraftarımızı da yanımıza çektik. Dolu bir salon, Beşiktaş için her zaman büyük bir güç kaynağı oldu. Bunu, geçen sene zaman zaman değerlendirdik ve yine kimsenin beklemediği şekilde finale kadar yürüdük. Efes’i eledik, finale kadar çıktık ama finalde maalesef gücümüz yetmedi” şeklinde anlatıyor.
YÜKÜ ARTIK DAHA AĞIR
Bu sene de hem Avrupa’da hem de Türkiye’de sezona iyi başlayan Beşiktaş’la birlikte, Ufuk Sarıca da yeni bir yürüyüşe imza atıyor. Yine karakterli ve mücadeleyi asla bırakmayan bir takımı kısa sürede ortaya çıkaran Sarıca’nın yükü, artık çok daha ağır. Geçtiğimiz yılın başında A Milli Basketbol Takımı’nın da başına geçen Sarıca, son yılların en mütevazı kadrosu ve mücadeleci karakteriyle, basketbol severlerin sempatisini tekrar kazanan bir takım yarattı. Milli Takım kadrosunun son 15-20 yılına baktığımızda, kadronun kalitesinde bir düşüş olduğunu görmemek imkânsız. Hâl böyle olunca, futbolda da sürekli gündeme gelen yabancı kuralı akla geliyor. Ama Ufuk Sarıca’ya göre, konu bundan biraz daha karışık: “Geçen yıllarla kıyaslandığında, çok daha mütevazı bir takımımız var. Bence bunun en büyük nedeni, sahadaki ana noktalarda karar verici oyuncu sayımızın düşük olması. Çünkü diğer oyuncular, tamamlayıcı oyuncu gibi gözüküyor. Bu durum, sadece yabancı sınırıyla açıklanacak bir şey değil. Bir sürü etken var; olaya daha geniş çerçeveden bakmak lazım. Ama yabancı sayısının da tabii ki etkisi var. Fakat burada bir çelişki var: Yabancı sayısı sayesinde kulüp takımları önemli başarılar elde ederken, milli takımda tam tersi bir durum ortaya çıkıyor. Konuya optimum bir çözüm getirebilmek için, iyi bir denge kurmak lazım. Sadece sayı önemli değil, kriterleri de çok dikkatli belirlemek lazım.”
LİDERLİK SANATI
Basketbol koçluğunda teknik ve taktik bilgi tabii ki çok önemli, ama kendini bu kadar kısa sürede fazlasıyla ispatlamak için yeterli değil. Ufuk Sarıca’nın en büyük güçlerinden biri, koçluk kariyerinin tamamında, tüm oyuncularının sevgi ve saygısını kazanmayı başarması. Ufuk Sarıca için bu çok değerli: “Bunu senden, ya da başkalarından duymak beni gerçekten çok mutlu ediyor. Bizim yaptığımız işin en önemli figürleri, oyuncular. Oyuncularla sağlam bir ilişki kurmadan başarılı olmanız imkânsız. Ben oyunculuktan gelmiş bir koçum, bu yüzden oyuncunun nerede, nasıl hissedeceğini iyi sezdiğimi düşünüyorum. Bu sezgiler çok işime yarıyor. Tabii oyuncu gibi düşünmek başka, oyuncu gibi karar almak başka. Orada ince bir çizgi var. Ben disiplinli bir adamım, ama aynı zamanda oyuncularımla bir arkadaş gibi de iletişim sağlayabiliyorum. Ayrıca, her zaman oyuncularıma dürüst davranmışımdır. Basın önünde asla oyuncularımı eleştirmem. Fakat bir hata yaptıysa, toplantı odasında ve soyunma odasında sonuna kadar üzerine giderim. Bu birbirimizin ve takımımızın iyiliği için gerekli. Oyuncu da bunu görüyor ve size saygı duyuyor.”
ASLA OLDUM DEME
Ufuk Sarıca, bu etkileyici kariyerine rağmen hala oldukça genç bir koç ve kendini asla yeterli görmüyor: “Kendimi sürekli eleştiririm. Zaten bunu yapamadığım zaman her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşmem gerekir. Asla ‘Ben oldum’ demem. Sürekli eksiklerimi gidermeye çalışıyorum. Her gün yeni bir şeyler öğrenmek için bir fırsat kolluyorum. Tabii, arka arkaya gelen kulüp takımı maçları, bir taraftan Milli Takım derken, şöyle bir geriye çekilme şansınız olmayabiliyor. Genelde insanlar, başarısız oldukları yerlerde kenara çekilip nerelerde hata yaptıklarını saptamaya çalışırlar. Bence başarılıyken de dönüp arkaya bakabilmek lazım ama bunun için çok da vakit olmuyor işte.”
DOĞRU ANI BEKLE
Ufuk Sarıca, konu özellikle mesleği olduğunda, çok ciddi bir adam. Yarattığı takımların ve başarılarının, yurtdışındaki basketbol severlerin ve idarecilerin de dikkatini çekmemesi imkânsız. Ufuk Sarıca da kendini uluslararası alanda ispatlamak istiyor, ama bunun için doğru fırsatı bekliyor: “Yurtdışında Türk antrenörlerini temsil etmek gibi bir hedefim ve düşüncem var. Ancak teklifin niteliği çok önemli. Şu anda, birkaç ligle beraber, en üst seviye liglerden biriyiz. Kendini ispat etmeye çalışan bir koç olsam, belki o kadar seçici olmayabilirim ama Avrupa’da çalışacaksam, yine zirveye oynamak isterim. Sonuçta, şu anda da Avrupa’nın en önemli liglerinden birinde, Beşiktaş gibi çok büyük bir kulüpteyim. Şu anda tek hedefim, Beşiktaş’ı daha da yukarılara götürmek ve başarıyı istikrarlı hale getirmek. Hayalim de Beşiktaş’ta, yeni bir salonda önemli başarılara imza atmak. Neler olacak bekleyip göreceğiz.”