Konfüçyüs der ki, “Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen insandır.” Atınç da kısa sürede söylediği pek çok hedefini gerçekleştirdi, bakın şimdi sırada neler var. Burcu Kapu’nun röportajı.
Futbolcu olmaya nasıl karar verdin?
Aslında öyle bir karar vermedim. Annem anlatıyor, ben tam hatırlayamıyorum. Sabah uyanır uyanmaz topu elime alıp, her yere götürüyor, hep yanımda taşıyormuşum. Yaşım biraz daha büyüdüğünde akşama kadar sokakta top oynuyordum. Futbola âşıktım anlayacağın, o yüzden böyle karar vererek olmadı. Ama bir kulüpte lisanslı oynamaya başladığım zaman 8 yaşındaydım. Babam beni Küçükçekmecespor’a götürmüştü.
Ailede başka sporcu var mı?
13 yaşında bir kardeşim var. O da benim gibi uzun boylu, okulda basketbol oynuyor. Babam da eski futbolcu, 2. liglerde
profesyonel oynamış.
Kimse sana “Oğlum boyun uzun, sen basketçi ol” demedi mi?
Demedi çünkü Allah vergisi derler ya hani, işte öyle bir eğilimim vardı futbola. O yüzden herkes benim futbolcu olacağımı tahmin ediyormuş.
Beşiktaş’la A takıma Mustafa Denizli döneminde çıktın. O zamana kadarki en büyük hayalin bu muydu?
Tabii, hatta ondan birkaç ay önce biz, Mecidiyeköy’den Fulya’ya antrenmanlara gitmek için yürüyorduk. Giderken o yokuşta hep düşünüyordum, “Acaba ben de bir gün Beşiktaş’ta oynayacak
mıyım?” diye. Çünkü bir sene öncesine kadar top toplayan çocuklar arasında yer alıyordum. Ardından Fenerbahçe ile oynadığımız bir A2 maçı sonrasında, Mustafa Hoca beni yanına çağırdı. Profesyonel bir sözleşme imzaladık, hemen peşinden de kadroya alındım. O yüzden benim futbol kariyerimde Mustafa Hoca’nın yeri çok önemlidir.
Mustafa Hoca seni şimdi arasa ve “Atınç sana ihtiyacım var, Galatasaray’a gel” dese…
Bilmiyorum, tam olarak bir şey söylemem ama hedeflerimin arasında, yakın zamanda Türkiye’ye dönmek yok.
Beşiktaş’ta çıktığın ilk maçtan önce, Mustafa Hoca sana gelip özel bir şey söyledi mi?
“A2’de nasıl oynuyorsan burada da öyle oyna, kimse sana karışmayacak. Çık istediğin futbolu oyna, ben sana güveniyorum” dedi. O maçtan önce de, A takımla antrenmanlara çıkmaya başladığımda, beni odasına çağırıp özel bir görüşme yaptı. Benden neler beklediğini anlattı. Bir gün büyük bir futbolcu olsam da her zaman alçakgönüllü olmayı, büyüdükçe küçülmenin önemini anlattı. Bu da bence Türk futbolunda önemli bir problem. Çünkü genç yaşta parlayan futbolcular, gerek çevrenin gerek medyanın etkisiyle, bir anda göklere çıkarılıp bir anda yerlere vurulabiliyor. O yaşta bir gencin, bunu içinde iyi idare edip dengeleyebilmesi çok önemli.
Sana bu anlamda düzenli destek olan profesyonel birileri oldu mu?
Hayır, sadece ailem. Beni bu konuda çok iyi eğittiler. Geçen sene oynamaya başladığım dönemlerde, Biliç bana “Röportaj vermeni istemiyorum” demişti. Türk medyasını tanımıştı ve bir anda havaya kapılmamı istemedi.
İnönü’ye ilk çıktığın maçta, o tünelden sahaya yürürken neler hissettin?
Kadroya ilk girdiğim maç Sivasspor maçıydı. Maç başladı, ben daha yedek kulübesinde otururken ayaklarım titriyordu. Bunu mecazi anlamda söylemiyorum, gerçekten titriyordu. O maçta
oynamadım. Bir sonraki Manisaspor maçında, Rıdvan Şimşek’in maalesef ayağı kırıldı. Bu üzücü olay, benim oyuna girmeme vesile oldu. 42’nci dakikada oyuna girdim ve devre bitene kadar içimden dua okudum. 16 yaşındaydım. Devre arasında hem hoca hem de abilerim beni çok rahatlattılar, maçı da kazanmıştık. Hayatımın en mutlu anıdır benim için.
Beşiktaş taraftarı desem sana…
Onların yeri bende çok ayrı. İnanılmazlar. Beşiktaş altyapısında oynamaya ilk başladığımda, bizi İnönü’ye maç izlemeye götürmüşlerdi. Sanırım 10 yaşındaydım ve İnönü’ye ilk gidişimdi. Hayran kalmıştım. Hâlâ Almanya’da bizim maçlara Beşiktaş formalı taraftarlar geliyor, beni destekliyor. Anlatılamaz bir duygu.
Beşiktaş taraftarının maç sırasında ciddi bir baskısı oluyor mu?
Bütün taraftarların var. Beşiktaş taraftarı biraz daha coşkulu. Ben hiçbir zaman olumsuz anlamda bir baskı hissetmedim ve bana hep destek oldular. Atmosfer, futbolun en önemli etmeni.
Dolu tribünlere oynanan maç, futbolun kalitesini artırıyor ve futbolcuyu ekstra motive ediyor. Ben rakip sahada da tribünlerin dolu olmasını ve bizim üzerimizde kurmak istedikleri negatif baskıyı
da seviyorum. O da futbolun bir parçası ve sizi daha zinde tutuyor.
Sen takım çalışmaları dışında, izin veya tatil günlerinde de çalışan, bireysel antrenman yapan bir futbolcusun. Bunun ne tür faydalarını görüyorsun?
Özellikle kadro dışı kaldığımda, maç eksiğimi kapatmak için ekstra çalışmak zorundaydım. Bir futbolcu için düzenli maç oynamak çok önemli. Ama bunu sadece kadro dışı diye de sınırlandırmamak lazım. Bireysel çalışma bir futbolcu için olmazsa olmaz. Sadece yeteneğinize güvenip başarılı olamazsınız. Bugün dünyanın en iyi futbolcusu olarak görülen Cristiano Ronaldo, devamlı olarak ekstra antrenmanlar yapıyor. Çünkü takım antrenmanıyla günü geçirirsin ama ekstra yaptığın her idman, seni daha ileriye taşır. Biri benden daha çok tesiste kaldığında ben kendimi iyi hissetmiyorum, daha çok çalışmam lazım diye düşünüyorum.
Beşiktaş’ta Mustafa Denizli döneminden sonra forma şansı pek bulamadın. Neler oldu o dönemde?
Mustafa Hoca’dan sonra Bernd Schuster, ardından da Tayfur Hoca geldi. İkisiyle de iyi bir ilişkimiz vardı. Sonra Samet Aybaba geldi. Onunla uyuşamadık. Bugün hâlâ bilmediğim bir nedenden
ötürü kadro dışı bıraktı. 17-18 yaşında, Beşiktaş’ın altyapısından gelmiş bir gencin, hiçbir saygısızlık yapmamış olmasına rağmen kadro dışı bırakılması çok üzücü. Hak etmediğim davranışlara
maruz kaldım. Tesislere alınmadım. O dönemde benimle birlikte birkaç futbolcu daha kadro dışı bırakılmıştı. Bize ayrı bir antrenman programı verdiler ama o antrenmanı tesislerde, ayrı bir
sahada dahi yapmamıza müsaade etmediler. Bir süre sonra bu kararı bozup geri aldılar. Benim için oldukça zor bir dönemdi. Ama çalışmaya hep devam ettim ve sadece bir kişinin futbol hayatımı bitirmesine izin vermedim. İyi ki böyle yapmışım.
Ben seni tanıdıkça şunu fark ediyorum, mental olarak da oldukça güçlüsün. Nedir bunun sırrı?
Benim en büyük destekçim ailem ve onlardan aldığım eğitimdir. Kendime olan güvenim de yüksek. İstediğin kadar kuvvetli ol, mental olarak kuvvetli olmazsan başarılı olamıyorsun. Ben de
bunun farkındayım. Bunda biraz karakterimin de etkisi var. Genellikle soğukkanlıyımdır. Üzerimdeki baskıyı bir şekilde kaldırabiliyorum, panik yapmıyorum. Eğer bunları yapamıyor olsaydım,
kesinlikle profesyonel anlamda bir destek alırdım, çünkü bir sporcu için bunun çok önemli olduğunu biliyorum.
Sporting Lizbon’a neden hayır dedin?
Kadro dışı kaldığım o dönemde Beşiktaş’ta kendimi ispatlayamamıştım. Çok az sayıda maça çıkmıştım. 11 yaşında geldiğim kulüpten oynamadan ayrılmak istemedim. Beşiktaş’ta oynayıp kendimi kabul ettirdikten sonra yurt dışına gitmeyi tercih ettim. Sonrasında da RB Leipzig’den bir teklif geldi. Hem kulübün menfaatleri için hem de benim için oldukça iyi bir teklifti, kabul ettim.
Carvalhal senin için “Çok büyük bir oyuncu olacak” demişti. Onunla aranız nasıldı?
Onunla da çok güzel bir ilişkimiz vardı. O dönemde şanssızlığım, kadronun çok kalabalık olmasıydı. Ama her antrenmandan sonra onunla ikimiz özel bir çalışma yapardık. Hava toplarına çalışırdık, taktik olarak çok eğitmiştir beni.
Biliç ile çalıştın, o da senin gibi defans oyuncusuydu. Bu anlamda sana söylediği özel şeyler oldu mu?
Biliç bana çok şey katmıştır, benimle çok özel ilgilenirdi. Bana daima “Başkana nasıl davranıyorsan, malzemeciye de öyle davran” derdi. Her zaman mütevazı olmamız gerektiğini söyleyen bir
hocaydı. Benim için çok özel biridir.
Sence eksik yanların ne?
Taktik olarak kendimi daha çok geliştirmeliyim. Bir defans oyuncusu için en önemli şey, duracağı yeri bilmek. Bunun için de özel çalışmalar yapıyorum.
En kuvvetli bulduğun yanın ne?
Hava toplarım ve bu fiziğime rağmen topu oyuna sokabilmem.
Boyunun dezavantajını yaşıyor musun?
Şu ana kadar yaşamadım. Ama eğer çalışmazsan fizik dezavantaja dönüşebilir. Ben sürekli çabukluk çalışıyorum. İp atlıyorum ya da ekstra sprint antrenmanları yapıyorum.