Burada yazdıklarım festival filmlerinin sadece bir kısmı. Ama bir gerçek var ki, futbol ve sinema evliliğinden doğan güzel film sayısı oldukça az. Yönetmenlerin futbola uzaklığından mı, konuların
kısırlığından mı bilinmez; bugüne kadar çekilen filmlerin büyük kısmı kahraman teknik adam, kaybeden uluslar, Afrika’nın çorak topraklarından çıkan gizli kahramanlar ya da Latin Amerika’nın
dans eden futbolcularından öteye gidemedi. Konu, içinden futbol geçen bir film çekmek olunca, senaristler klişelerin arasına sıkışıp kalıyor. Belki sinema temellerine bağlı kalma endişesi, belki
gişe kaygısıdır ama birkaç istisna hariç, çoğu film vasatı aşamıyor.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar
Bütün bu klişelerin uzağında hayatı ve içindeki futbolu en iyi anlatan film, ne sinemanın merkezi Hollywood’dan, ne de gelişmiş futbolun kıtası Avrupa’dan çıktı. 2000 yılında Serdar Akar’ın yönetmenliğini yaptığı, Fahir Atakoğlu’nun ise müziklerini bestelediği Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, futbol insanlarını gerçek yaşam içinde en iyi anlatan filmdir bence. Akar’ın filminde arkadaşlık, ihanet, ümit, hayal kırıklığı, gözyaşı, aşk, kısacası hayata dair her şey var. Mahalle futbolunun tüm izlerini en gerçekçi şekilde taşıyan, bazen kazanmak için, bazen platonik aşkı için oynayanların hikayesi. Yenilmenin aslında sahada değil, hayatta ölümle olduğunu, “İşte şimdi yenildik be” cümlesini filmde duyunca hatırlarız. Başta hepimiz Suat gibi aşkın en sade halini “Boş dükkana kira vermişiz” diye anlatacak kadar temizizdir; sonra kaybede kaybede Hacı’ya benzeriz. Hayatında derin çizikleri olanlar için defalarca izlenesi bir filmdir. İzlememiş olanlar “Peki futbol bunun neresinde?” diyebilir. Tam da göbeğinde. Filmde de dendiği gibi, “Çünkü hayat fena halde futbola benzer.”