HER ŞEYİN İLACI

BİR KÖPEK BALIĞINDAN DERSLER

Paul de Gender kendini bir optimist olarak görmüyor ama “Sanırım bir şeylere pozitif yaklaşabiliyorum” diyor. Kahvesini yudumlarken bir an dalıp sonra şu cümleyle dönüyor: “Yine de iyimserlik spekturumunda en yüksek noktada değilim. Her zaman ters giden şeyler olur. Her zaman. Bunda netim!” Ardından protez
kolunu kaldırıp başıyla da protez bacağını işaret edip kahkaha atıyor.

Amerikan donanmasında dalgıç olan de Gelder Şubat 2009’da kol ve bacağını kaybediyor. Bir terörle mücadele tatbikatı sırasında sağ ayağına bir darbe alıyor. Aşağıya baktığında bir köpek balığının dişlerini sağ üst bacağına geçirdiği görüyor. Birkaç saniyelik şokun ardından parmaklarını köpek balığının gözlerine sokmaya yeltendiği anda fark ediyor ki, sağ kolu zaten hayvanın ağzında. Köpek balığı dalgıcı aşağıya doğru çekerken hamstring kasını yırtıp sağ elini vücudundan koparıyor, ardından süzülerek gidiyor.

Bugünlere gelirsek de Gelder’in iyi bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Los Angeles’ta iyi bir televizyon kariyeri var. Ona özel yapılan protezleri sayesinde çok sevdiği ağırlık antrenmanlarını yapabiliyor. Ancak saldırıyı ve sonrasındaki süreci hatırladığında yüzü de sesi de düşüyor. Çocukken içinde çok şeyin ukdesi
kalmış olan de Gelder şöyle anlatıyor: “Çok gençken uyuşturucu kullanıyor, dövüşüyor ve çalıyordum ama donanmaya girdikten sonra hayatım anlam ve amaç kazanmıştı. Çocukken tatmadığın gurur ve tamamlanma hissini yaşıyordum. Ve 10 saniyelik bir köpek balığı saldırısı hepsini benden aldı.” 

De Gelder’in optimizminin uyanışı da bu zamana denk geliyor. Hastanede yattığı dönemde, üzüntüsü duyduğu fiziksel acıyla karışırken, kendine acıma batağında debelenmeyeceğine dair söz verdi. Dalgıç olarak çalışmaya kesin karar verdi. De Gelder bunun neden kritik olduğunu “Hedefiniz olmadan pozitif olamazsınız, beni bunalımdan çıkaran hedef de bu oldu” cümlesiyle açıklıyor. Sonrasında bu hedefine ulaşamadı ama başka bir hedef belirledi. Ve ne zaman negatif duygular baş gösterse, tereddütsüzce onları yok saydı. Yemek yapmak için sebzeleri doğrayamadığında omuz silkip çevresinden yardım istedi. Düğmeli pantolonunu
giyemediğinde derin bir nefes alıp tekrar tekrar denedi.

Eski donanma dalgıcı “İşin komik tarafı ne biliyor musunuz? Bir şeyi tekrar tekrar yapınca zamanla gerçek oluyor. Ne kadar çok yapıyormuş gibi davrandıysam o kadar yapabildim” diyor. Sohbetin ardından de Gelder’in protez elini sıkıp, içimde hoş bir duyguyla kafeden ayrıldım. Bu duygunun kahveyle alakası yoktu, de Gelder’dan kaynaklanıyordu. Onun iyimserliği gerçek, somut ve öğrenilebilir. İtiraf ediyorum, bunu sevdim.

OLABİLECEK EN İYİ SEN

“Göz kamaştırıcı bir maviliğin altında bir buz tabakasının üzerindeyim. Yükseklikölçerim 8.599 metrede olduğumu gösteriyor ama akciğerlerim iyi, bacaklarımı güçlü hissediyorum. Yukarıda Everest zirvesini gözüme kestiriyorum. Birkaç saate oraya ayak basmış olurum. Birden telefonum çalıyor. Burada telefon sinyali
ha? Teknoloji sağ olsun! Telefonumu çıkarıyorum. Mesaj kızımdan, sınavı güzel geçmiş. Kampa gidince arayayım. Ama şimdi önümde varılması gereken bir zirve var.”

Koltuğuma yaslandım. Dün Pasifik’te bir ada aldım, günümü bir kıyı gölünde yüzerek geçirdim. Yarın mı? Kim bilir? Yüzyıllık bir şarap bağında veya yatımla keyifli bir tur?

Sosyal psikolog Dr. Lisa A. Williams’ın önerdiği, “Olabilecek En İyi Sen” olarak adlandırılan bir stratejiyi uyguluyorum. Her gün beş dakikamı kendimi mutlu, başarılı ve tamamlanmış hissettiğim bir gelecek hayal etmeye ayırıyorum.

Williams coğrafi ve finansal limitler düşünmeyi bırakmamı ve olabileceğim en iyi yeri bütün detaylarıyla hayal etmemi söylüyor.

Bu pratiğin bilimsel dayanağı sağlam. Maastricht Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, her gün beş dakika not tutup ardından kendilerini olabilecek en iyi hâlde hayal eden kişilerin, iki hafta içinde daha yüksek bir iyimserlik gösterdikleri görüldü. Singapur’da yürütülen bir çalışmada ise aralıksız dört gün boyunca 20
dakikalarını yaşam hedeflerini yazmaya ayıran ve bu hayal pratiğini yapan kişilerin, gelecek beş aylık süreçte hasta olma oranları, bunları yapmayanlara göre daha düşük çıktı.

Altımda Himalaya Dağları, Everest’in zirvesindeyim. Kendimi canlı, kararlı, güçlü ve özgür hissediyorum.

Williams yoğun hayatlarımızda devamlı şimdiki zamana odaklandığımızı söylüyor ve ekliyor: “Olabilecek en iyi seni hayal etmek seni geleceğe götürüyor ve bir şeylerin aşırı derecede güzel olduğunu hayal ediyorsunuz. Birkaç dakikalık daha pozitif bir dünyaya ışınlanmak gibi.”

Günlük hayal pratikleriyle geçirdiğim bir ayın ardından, geleceğimi daha az fantastik ama daha gerçekçi tasavvur etmeye başladım. Daha az dağ zirvesi, daha çok kredi borcu gibi değişimler oldu. Ama güzel olan tarafı, göz alıcı başarılardan ziyade beni daha pozitif bir geleceğe taşıyacak davranış kalıplarına yönelmiş olmam. Sinir bozucu şeylere gülmek veya kızgınlığımı sabırla geçirmeye çalışmak birkaç örnek. Bu sayede gelecek değişebilir olurken, ben yön verebilme gücü elde edebilirim.

Bir sabah bilgisayarım sebepsiz yere bozulduğunda ve bir saatlik çalışmam çöpe gittiğinde, iyimserlik konusunda hayli yol kat ettiğimi anladım. Ekrana birkaç dakika boş boş bakıp derin nefesler aldım. Sonra IT departmanını aradım. Telefondaki adam arkadaş canlısı çıktı. Günümün nasıl geçtiğini sordu. Sonra çalışmamı kurtardı. Ona teşekkür ettim, “Lafı bile olmaz” dedi. Hepsi bu kadar. Bu kısa etkileşim bile yüzümün gülümsemesine yetmişti. O an anladım ki, ektiğim iyimserlik tohumları yeşermeye başlamıştı.

Peki iyimser biri miyim artık? Katiyen hayır. Ama bir gün olabileceğimi hissediyorum. Ki farkındaysanız, bu bile iyimser bir bakış açısı!

BENZER YAZILAR