Ortalamanın üstünde bakteriyel çalışma koşullarına sahip oldukları hâlde asla burun çekmeyen, aksırıp tıksırmayan bu üç meşgul adamı yakından tanıyın.
SAĞLIK TEHDİTLERİ
Apanovitch, öğrencilerden önce de mikrop taşıyıcılara alışkındı. Clemson Üniversitesi laboratuvarlarında, sürüngen ve amfibik hayvanların dışkı örnekleri üzerinden stres hormonu araştırmaları yapmak için dört yıl harcamıştı. (Hâlâ 9-5 mesainizin eziyet olduğunu düşünüyor musunuz?) Şimdiyse bir ortaokul öğretmeni ama devamlı 11-13 yaş arası çocukların arasında olduğundan hastalık kapma riskinin düştüğü pek söylenemez.
Toronto’da bulunan Hospital for Sick Children’dan Dr. Jeremy Friedman, “Çocukların, bulaşıcı virütik hastalıkların taşıyıcısı olma riski çok yüksektir. Buna rağmen hijyen kurallarına pek önem vermiyorlar” diyor.
HASTALANMAMA STRATEJİSİ
Meyve sebzeyi bol tüket. Apanovitch, “Beslenme planımın büyük kısmı mevsim meyve ve sebzelerinden oluşuyor” diyor. İşlenmiş gıdalardan uzak duruyor, hatta kendi yoğurdunu bile kendi mayalıyor.
Tufts Üniversitesi Nutritional Immunology Laboratory direktörü Dr. Simin Nikbin Meydani, “Herhangi bir besin öğesinden eksik kalıyorsanız bağışıklık sisteminiz iyi çalışmaz” diyor. Meydani, trend süper besinleri yemenin, günde çeşitlendirilmiş bir şekilde beş ila dokuz porsiyon meyve sebze tüketmekten daha önemli olmadığının da altını çiziyor. Buna uygun miktarda protein, yağ ve toplam kalori de ekleyin. Yoğurt veya turşu gibi probiyotik besinler de bağışıklık sistemini destekler.
Kırmızı eti azalt. Apanovitch, kırmızı eti nadiren yediğini söylüyor. Araştırma gösteriyor ki çok fazla kırmızı et, faydalı bakterilerin ve bağışıklık hücrelerinin yaşam alanı olan kalın bağırsakta enflamasyona yol açabiliyor. Bir Proceedings of the National Academy of Sciences çalışmasına göre, uzun süreli enflamasyon kolon kanseri riskini yükseltiyor.
Polifenol iç. Apanovitch, haftada üç ila beş alkollü içecek tükettiğini, bunun da bira ve şarap ağırlıklı olduğunu söylüyor. İçkinin bağışıklık sistemini baltalamayacağı durumları uzmanlar şöyle sıralıyor: (1) Düşük bir seviyede içmek -günde maksimum iki içki; (2) sağlıklı bir yetişkin olup fit bir bedene sahip olmak; (3) ağırlıklı olarak kırmızı şarap ve bira tercih etmek. Her iki içki de sağlığa faydalı polifenolleri yüksek oranda içeriyor.
SAĞLIK TEHDİTLERİ
Volpe, haftada 10 saatini evle iş arasında otobüs ve metroda geçiriyor. Toplu taşımanın sürekli öksüren ve hapşıran insanlarla dolu olduğunu söyleyen Volpe, “Bir defasında pantolonunu yarıya kadar indirip metrodaki koltuklara bu şekilde oturan bir adam bile gördüm” diyor. Bu çılgınlıklar bir yana, şehrin göbeğinden yani hava kalitesinin çok düşük olduğu bir yaşam alanından bahsediyoruz. Kötü hava, solunum ve kardiyovasküler hastalıkların riskini de artırıyor. Environmental Health dergisinde yer alan 2016 tarihli bir çalışma, sadece araçların emisyonlarının bile ölüme ve çeşitli şikayetlerle acil servis ve hastanelerin diğer bölümlerine başvurulmasına neden olabildiğini gösteriyor. Öte yandan, Volpe’nin açık ofis şeklinde tasarlanmış işyeri de hastalık riskinden uzak sayılmaz. Danimarka’da, 2011 yılında, 2400 çalışanla yapılan bir ankette, açık ofis planında çalışanların, kişisel ofislerin yer aldığı işyerindekilere kıyasla yüzde 62 daha fazla hasta olduğu görüldü.
HASTALANMAMA STRATEJİSİ
Sağlıklı bir kahvaltı yap. Volpe her sabah 5’te kalkıyor ve bir muz, ıspanak, çilek, yerfıstığı ezmesi ve süzme yoğurtla hazırladığı, yüksek protein ve antioksidanlı bir smoothie hazırlayıp içiyor. Hücrelerin ideal şekilde çalışması ve hastalıklarla mücadele edebilmesi için, protein temel bir besin öğesidir. Meyve ve sebzelerdeki antioksidanlar, yoğurttaki probiyotiklerle birleştiğinde bağışıklığı daha da güçlendiriyor.
Haftanın beş günü 35-45 dk egzersiz yap.Bağışıklık sistemi uzmanı Dr. David Nieman, özellikle hastalık riskinin en yüksek olduğu sonbahar ve kış aylarında fiziksel olarak aktif olmanın, hastalık riskini düşürebilecek en önemli etmen olduğunu söylüyor. Nieman, haftanın en az beş günü egzersiz yapanların, haftada en fazla bir defa egzersiz yapanlara oranla yüzde 40 ila 50 oranında daha az hastalığa yakalandığını buldu. Bu yüzden Volpe, haftanın dört veya beş günü sabah 5.30 gibi CrossFit salonuna giderek bir saat çalışıyor: “Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en iyi yolunun, haftada en az bir gün aktif bir şeyler yapmak olduğunu düşünüyorum. Vücudumu daha yüksek performans için zorlamaya çalışıyorum ve bunu da bir oranda başarıyorum.”
İdeal egzersiz yoğunluğunu bul. Çok fazla egzersiz yapmanın tam tersi etkisi olabilir. Nieman’ın araştırması, Los Angeles Maratonu’nu tamamlayan koşucuların yarıştan sonraki haftalar içinde hastalığa yakalanma risklerinin, maraton koşmayan kontrol grubundakilere oranla altı kat daha fazla olduğunu buldu.
Nieman bu durumu şöyle açıklıyor: “Uzun süreli ve zorlayıcı efor harcayan vücudunuz, yüksek miktarda enflamasyon, oksidatif stres, artan stres hormonu seviyesi, kas hasarı ile kaslardaki glikojen depolarının boşalması gibi olumsuz sonuçları deneyimler. Vücuda yüklenen fazla stres bağışıklık sistemini zayıflatır.”
Peki ya ideal dengeyi nasıl bulacaksınız? Nieman, kişiden kişiye büyük farklılıkların olacağını söylüyor. Herkesin kendisi için en etkili yolu ve formülü keşfetmesi gerekiyor. Ancak genel anlamda, egzersizin bağışıklık sistemini zayıflatmayıp güçlendirmesi için sağlık otoritelerinin önerilerine kulak asmakta yarar var. Haftada iki buçuk ile beş saat arasında orta yoğunlukta fiziksel aktivite ideal kabul ediliyor. Tabii eğer Volpe’ninki gibi bir yaşam düzeniniz varsa, bu süreyi daha da yukarı çekebilirsiniz.
SAĞLIK TEHDİTLERİ
Storiale, bir gün takvime baktığını ve tam 21 gündür yollarda olduğunu fark ettiğini hatırlıyor. Çalıştığı şirketin etkinlik planlayıcısı olarak yılın neredeyse sekiz ayını evinden uzakta, Amerikan hava sahasında bir yerlerde geçiriyor. Uçakların, yolcuların yanı sıra en belalı bakterilerin de taşıyıcısı olduğu düşünülürse, Storiale sağlığını korumayı nasıl başarıyor?
HASTALANMAMA STRATEJİSİ
Aşırı antibiyotik kullanma. Storiale, “Geçtiğimiz 10 yıl içinde, iki ya da üç defadan daha fazla antibiyotik almamışımdır. Çünkü hastalanmanın doğal ve bağışıklık sistemimi güçlendirmeme vesile olduğunu düşünüyorum” diyor ve ekliyor: “İbuprofen veya parasetamol etken maddelerini içeren ağrı kesici ve benzeri ilaçları da nadiren kullanıyorum.”
Dr. Tara Raymaakers, Storiale’nin stratejisinin mantıklı olduğunu söylüyor. Bağışıklık sistemini doğal şekilde güçlendirmeye çalışarak, hastalık yapıcı patojenlere karşı antikor üretimini teşvik edersiniz. Vücudunuz bir daha virüs veya bakteriyle karşılaştığında, antikorlar hemen savaşmaya girişir. Reçetesiz satılabilen ilaçlar bağışıklığı güçlendirmek adına faydasızdır, çünkü sadece hastalığın semptomlarını iyileştirirler. Bağışıklık ise hastalıkla daha önce karşılaşıp nasıl baş ettiğinizle ilgilidir.
Ne yaparsan, inanarak yap. Storiale’nin sağlıklı kalma zaferinin bir nedeni daha olabilir. Uçakların kadrolu yolcusu sayılan bu adam, kendini “oldukça iyimser” biri olarak tanımlıyor. Reçetesiz alınabilen ilaçlara karşı mesafeli duruşu onun için en iyi tedavi olabilir ama The Mind-Gut Connection kitabının yazarı ve aynı zamanda California Üniversitesi’nden gastroenterelog ve nörobilimci Dr. Emeran Mayer, optimizmin de sağlıklı olmak için olası bir neden olduğunu söylüyor. Dr. Mayer, inanmanın plasebo etkisi yarattığını düşünüyor. Pozitif düşünüp sizin için faydalı olduğuna inandığınız şeyleri yaptığınızda, beyniniz her şeyin daha iyi olacağını -iyileşeceğinizi- söylüyor ve vücudunuz söz dinleyen bir mekanizmaya dönüşüyor.