Patates?
Topraktan çıkan, vitamin ve lif bakımından zengin bu sebze kilo almanıza yol açabilir mi? Bir bilim insanı böyle düşünüyor.
Şeker?
Gıda üreticilerinin geçtiğimiz yıllarda ürünlerini şekerle doldurmasının bir nedeni var: Az yağlı yiyeceklerin tadı çok kötü oluyor.
Dr. Ludwig düşük karbonhidratla beslenmeyi ilk öneren kişi değil. 19. yüzyılda William Banting ile başlayan bu akım, biftek ve domuz pastırmasının kilo vermeye yardımcı olduğunu savunan Atkins ile popülerlik kazandı. Düşük karbonhidrat diyetleri, ketojenikten (temel yakıt olarak karbonhidrat yerine yağdan elde edilen ketonların kullanıldığı) paleo’ya (tatlandırıcı, işlenmiş tahıllar ve işlenmiş yağlara savaş açan) kadar birçok farklı şekilde karşımıza çıkıyor. Çok sayıda beslenme planı ve mobil uygulama günlük protein, karbonhidrat ve yağ dengesine odaklanıyor. Ancak Dr. Ludwig’e göre bu konudaki en büyük problem, yağ hücrelerimizin aşırı kalori depolamasına sebep olacak şekilde beslenmemiz: “Yağ hücreleri, vücuda giren kalorilerin büyük kısmını kendine alıp çok azını diğer bölümler için bırakıyor. Biz obeziteyi bir aşırılık olarak görsek de aslında bir eksik kalma durumudur.”
Dr. Ludwig’in bu yaklaşımının merkezinde, yıllarca sürdürdüğü araştırmalar ve binlerce hastanın özeti olan “karbonhidrat-insülin hipotezi” bulunuyor. Bu hipoteze göre, kilo verme ve alma sürecinde yemek yemenizi de yememenizi de hormonlarınız söylüyor. Size kilo verdiren hormonlar size tekrar kilo da aldırabiliyor. Ona göre, insanlar aşırı yediği için kilolu olmuyor, kilolu oldukları için aşırı yiyorlar.