KAVGALARA SON!

Kavgaları sonlandırmaya çalışan bir erkeğin verdiği amansız mücadele…

Hayatta başarısız olduğum pek çok alan var. Hepsini büyük bir alçak gönüllülük ile kabul edebilirim. Ancak içlerinden bir tanesi var ki, suçu XY kromozomlarına atmaktan hiç rahatsızlık duymuyorum; kavga etmek. Sakın yanlış anlamayın, bahsettiğim basit bir sokak kavgası değil. Zeki bir erkek kaybedeceği kavgayı başlamadan bitirmeyi, kazanabileceği bir kavgaya da hiç girmemeyi başarır.
Herkes sevgililer arasında cereyan eden kavganın tek iyi yanının “make-up sex” evresi olduğunu bilir. (Women’s Health’in bana tanıdığı şans ile buradan Türk Dil Kurumu’na seslenmek istiyorum, bir yetkili ne olur make-up sex’in Türkçe karşılığını türetsin. Günlük hayatta cümle kurmakta zorlanır hale geldim.) Ancak kavga sırasında yaşadığım acizliği bir görseniz, bu yakınlaşma anlarını kaybetmek uğruna bile olsa, kavgadan kaçmayı neden bu kadar istediğimi anlarsınız. Üstelik bu sadece bana has bir durum değil. Karşınızdaki erkeğin sesi gür çıksa da, kaşlarını çatıp birbirinden iddialı cümleler kursa da, bilin ki o da içinde aynı acizliği yaşıyordur. Dediğim gibi suç kesinlikle bende değil, adamı bozan XY kromozomu. “Kadınlar erkeklerden çok daha zeki”, “Kadınlar Türkçe’yi daha iyi kullanır, o yüzden kendilerini ifade etmekte daha başarılıdır” gibi sizden puan çalmaya çalışan cümleler kurmuyorum. Yine de oylarınızı “Eren” yazıp 3242’ye yollayabilirsiniz. Bunun bilimsel açıklamasını yapıyorum; erkekler kavga etmek için yaratılmamıştır. Belki de yaratılmışlardır bilemiyorum ancak bu işi beceremediğimiz ortada. Sevgilisi ile bir kaç ayını geçirmiş bir kadın hemen fark edecektir ki, kavganın türü ya da konusu ne olursa olsun, erkeklerin vereceği cevaplar hep aynı eksende dönmeye başlar. En azından ben öyle yapıyorum. Yani elimizdeki hazır cevaplar kitabından kopya çekiyoruz. Hatta o kadar basit ki, size burada hayali kavga senaryoları yazıp erkek arkadaşınızın nasıl cevap vereceğini ve aslında ne düşündüğünü özetleyebilirim.

Dikkat çekme kavgası
Çıkış cümlesi:
“Artık hiç dışarı çıkmıyoruz!”
Erkeğin aklından neler geçer?
Kız arkadaşımdan belki de en çok duyduğum cümle. Ardında yatan nedenin ne olduğunu çok iyi biliyor ve anlıyordum; ilişkinin eski heyecanlı günlerine dönmesini istiyordu. Ancak ben istemiyordum. Ilk aylarda, her buluşmadan önce anlatacağım hikâyeleri gözden geçirdiğimi ve yanında rahat yemek yiyemediğim için zafiyet sınırına geldiğim günleri düşünecek olursam, ilişkinin ilk aylarına dönmektense, diş hekimi koltuğuna anestezi yaptırmadan oturmayı tercih ederdim. Ayrıca şunun altını çizmeme izin verin; her zaman sipariş verdiğimiz yerden istenen bir pizza eşliğinde izlenilen bir DVD bizi çok mutlu eder. Bize eşlik etmekten zevk alan bir kadın ise daha da çok mutlu eder.
Bütün uzun süreli ilişkiler kaçınılmaz olarak monotonlaşacaktır. Ancak bu yeni şeyleri yapmaktan yorulduğumuz anlamına değil, pek çok şeyi daha önceden tekrarladığımız için yapacak yeni şey bulmakta zorlandığımız içindir. Çaresi? Bana ev ödevi vermesini istedim. Bu konuda iyiydim. En azından ilkokul günlerinde… Üstelik yeni yerler keşfetme konusunda daha yetenekli olduğuna göre bu yeteneğin boşa gitmesine de razı olamazdım. O günden sonra yeni açılan mekânlar, gelen sergiler ve filmler hakkında haftalık bültenler yollamaya başladı. Ben de üzerime düşeni yaptım. Sonuçta güzel bir akşam yemeğinin ve ardından gidilen filmin, aslında ön sevişmenin başlangıcı olduğunu bilmeyecek kadar da aptal değilim.

Sürekli arkadaşlarınlasın kavgası
Çıkış cümlesi:
“Nasıl yani? Bu akşam arkadaşlarınla Playstation mı oynayacaksın?”
Erkeğin aklından neler geçer?
O gün benim için sıradan bir Cuma akşamı olarak başlamıştı. Oysaki kız arkadaşımın uzun zamandır beklediği filmin vizyona girdiği günün akşamıymış. En hızlı alevlenen tartışmalardan biriydi. Ne olduğunu anlamadan kendimi “O salak arkadaşlarınla vakit geçirmekten ne anlıyorsun?” cümlesiyle karşı karşıya buldum. Bu soru ile ne kastettiğini uzun süre düşündüm. Çünkü fark etmediği şey arkadaşlarımlayken, benim de en az onlar kadar salak olmam. Bu doğamızda olan bir şey… Genel kural şu; sayımız ne kadar artarsa, konuşmaların entelektüel içeriği, yapılan esprilerin zekâ düzeyi düşer ve ne yazık ki bizim için eğlence katsayısı artar. Üstelik arkadaşlarımıza yapılan hakaretleri ister istemez kişisel olarak algılarız.
Kulağa pek gerçekmiş gibi gelmiyor ancak bu tartışmayı bir haftaya yaymayı başardık. Ortada bir sorun olduğu soğuk telefon konuşmalarından belliydi yine de düğümü çözecek hareketi bir türlü bulamamıştım. Çok sonra fark ettim ki Cuma akşamı için yaptığım yanlış plan, kız arkadaşımın ikinci plana atıldığını hissetmesine yol açmış. Amacım tabii ki bu değildi. Benim için bu tercih, alışveriş sırasında beğendiğim bir tişörtün siyah ve beyaz rengi arasında yapılan bir tercih kadar basitti. Aradaki tek fark, almadığım tişört benimle bir hafta boyunca küsmezdi.

Para kavgası
Çıkış cümlesi:
“Bu kadar pahalı bir spor salonuna üye olman gerekiyor mu?”
Erkeğin aklından neler geçer?
Gerekmiyor tabii ki. Ancak bu harcamanın beni sorumsuz biri olarak gösterdiğine de kesinlikle inanmıyorum. Hem eğer bu bir işaret olsaydı, gardırobunda yatan serveti görünce oradan olanca hızla kaçmam gerekiyordu. Buradaki esas sorun harcamalarım konusundaki sorgulanmamdı. Zira para konusunda hesap veriyor olmak, bir erkek için önceki gece cep telefonundan neden bir saat boyunca ulaşamadığını açıklamaktan çok daha zor bir süreçtir. Sonradan fark ettim ki, ikisi de benim güvenilirliğimi aynı derece de etkileyecek faktörler. Haliyle bu harcamanın Beymen’den alınan bir ayakkabı kadar değerli olduğunu ikna etme maratonuna başladım. Ilerleme planım belliydi. “Ama”larla dolu cümlelerin ikna sürecinde bana yarar sağlamayacağını bildiğimden, ortaya şu cazip teklifi attım. Ikimiz de yıl sonuna kadar ortak istediğimiz bir şeyi alacak kadar para biriktirecektik. Uzun süren tartışmaların ardından (evet bunun için de tartışmıştık ancak sanırım bu ayrı bir yazı konusu olacak) LCD televizyonda karar kılmıştık. Ve belirlediğimiz sürede her kim kendi payına düşeni biriktiremezse, onun para yönetimi konusunda yeterince becerikli olmadığı ortaya çıkacaktı. Yani sistem gayet basit ve adildi. Sonuç? Gördüm ki, muhasebe alanında sandığım kadar yetenekli değilim. Arada kombine kart, yeni bir snowboard gibi masraflar istediğim miktarı, istediğim kadar kısa sürede biriktirmemi engelledi. Ancak aynı şey onun için de geçerliydi. Hatta uzun süre benden daha geride kaldığı için için alışverişi iki ay boyunca kesti. Benden saklamaya çalışsa da, bu süre zarfında panik atak krizleri geçirdiğine yemin edebilirim. Sonunda bu yöntem işe yaradı. Sorumluluk sahibi biri olduğumu başarıyla kanıtlamıştım. Ve fark ettim ki bu konuda güvensizliğinin sebebi, harcadığım paranın miktarı değil, para harcama tercihlerimden kaynaklanıyordu. Güvenini bir kez kazandıktan sonra para harcama konusunda özgürlüğüme tekrar kavuşmuştum.

BENZER YAZILAR